Güncelleme Tarihi:
El Kaide teröristleri 11 Eylül 2001’de, kaçırdıkları uçaklarla, masmavi bir sabahta, önce arka arkaya Dünya Ticaret Merkezi’ne, üçüncü uçakla da Pentagon’a saldırınca ülkenin büyük bir süpergüç ve dokunulmaz olduğuna dair inanç paramparça hale geldi.
ABD yönetimi ve halkı 20 yıldır ‘Teröre karşı savaş’ ve ‘Asla unutma’ sloganlarıyla saldırıya tepki gösterse de ülkedeki liberallerin uyarılarına rağmen çoğunluk bu günün anlamını özümseyemedi bence. Teröre karşı verilen savaşla El Kaide bir daha ABD sınırları içinde saldırı yapamadı. Ancak yine de hem Afganistan hem de Irak’taki savaşlarda binlerce asker öldü, on binlerce asker ülkesine yaralı döndü. Dönenler arasında intihar edenlerin sayısı yılda 350’yi buluyor... Saldırıdan 10 yıl sonra El Kaide lideri Usame bin Ladin, Pakistan’da saklandığı eve yapılan operasyonda öldürüldü ama ‘teröre karşı savaş’ kazanıldı mı?
Hatta El Kaide’ye Afganistan’da ‘güvenli cennet’ sağlayan Taliban’a karşı başlatılan ABD tarihinin en uzun savaşının kaybedilmekle kalmadığını söylemek de yanlış olmaz! Çünkü bu savaş çok daha tehlikeli bir ‘canavar’ yarattı: IŞİD-K... Ve ABD bu canavara karşı Taliban’la müttefik olmak zorunda kaldı. Yani ABD’nin ‘Teröre karşı savaş’ sloganı ‘teröre karşı teröristle işbirliği’ne dönüştü. Halbuki 11 Eylül saldırganları ve planlayıcılarının hepsi Suudi Arabistanlı... Bu yönde hiçbir adım atılmadı.
11 Eylül saldırılarının ardından Amerikan halkı otomobillerine, evlerine ve işyerlerine ‘Asla unutma’ sloganını taşıyan posterleri yapıştırmıştı. Her yere yayılan bu sloganı her gördüğümde kendime şunu sormuştum: “Neyi asla unutma?”
Uçaklarda ve binalarda can veren masum insanları mı? Görkemli binaların çöküşünü mü? Saldırıyı gerçekleştiren uluslararası dinamikleri mi? Aylarca süren cenaze törenlerini mi? İntikam almayı mı? Ülkenin düştüğü savunmasız hali mi? Yıllarca sürecek savaşları mı, dökülecek kanları mı? Yoksa sadece bunun yaşandığını mı?
ABD ‘teröre karşı savaş’ta amaçlarını kapsamlı bir şekilde tanımlarken hedefine açıkça İslam dünyasını koymuştu. Bu savaşı meşrulaştırabilmek için her geçen gün yeni bir saldırı yaşanabileceği endişesini halkına veren Washington yönetimi bu yöntemle ülkenin imajını zayıflatırken halk daha da korktu, daha az özgür ve ahlaki açıdan daha tavizsiz oldu, dünyadan günbegün uzaklaştı. Başlangıçta Amerikalılar arasında eşi görülmemiş bir birlik duygusu yaratan 11 Eylül saldırıları giderek genişleyen siyasi kutuplaşmanın zemini haline geldi.
ABD halkının bir bölümü sistemin kendilerini başarısızlığa uğrattığını kabul ediyor. Ancak diğerleri aşırı dinci Müslümanların özgürlüklerine saldırdıklarını ve yok edilmeleri gerektiğini savunuyordu. Bu büyük saldırıları planlayan ve gerçekleştiren teröristler yerine George W. Bush’u suçlayan komplo teorilerine inananların sayısı da bugün bile çok yüksek. Bunun bir sonucu olarak da komplocu zihniyet yükselişe geçerken ulusal birlik bu paranoya içinde eridi.
ABD bayraklarının ve askerlerinin petrol kuyularının gölgesindeki fotoğrafları bu paranoyayı besledi. Saldırılarla hiçbir ilgisi olmayan ülkeleri şeytan olarak göstermek, göçmenlere, Müslümanlara karşı takınılan tutum, ülkeye girmek isteyen yabancılara karşı çıkarılan zorluklar, sivil hakların kısıtlanması, izinsiz dinlemeler ve şehirlerde askerlerin kol gezmesi üzerine tartışmalar kaçınılmaz olarak Amerikalıları birbirine düşürdü.
Bunun en net örneği yakın bir zamanda yaşandı. 11 Eylül sabahı teröristlerin Washington’da Beyaz Saray ya da Kongre binasına saldırmak için kaçırdığı ancak yolcuların düşürdüğü Uçuş 93’ün yapamadığını bu büyük paranoyadan uyanamayan fanatikler
6 Ocak’ta Kongre binasını işgal ederek yaptı. Bin Ladin’in şeytani emelinin engellenen son halkası yerine getirilmiş oldu!
ABD’nin üstünlük ve istisnailik duygularını hedef alan herhangi bir tehdide kitlesel bir güçle yanıt vermesi gerektiğine dair inanç Pearl Harbor saldırısı sonrasında Japonya’ya karşı iki defa nükleer bomba atılmasıyla tohumlanmıştı. Ülkenin İkinci Dünya Savaşı ile başlayan askeri emperyalizmi 11 Eylül saldırısından sonra ikiye katlanırken 20 yılın ardından Kabil Havaalanı’ndan kalkan ABD uçaklarının kaotik görüntüleri Amerikalılar arasında 11 Eylül’ün henüz özümsenememiş olmasının kanıtı sayılabilir.
11 Eylül’den sonra Amerika bir daha eskisi gibi olmadı. Beyaz Saray’ın yalanları komplo teorilerini yüceltti. Çünkü ABD vatandaşlarını Irak’ı işgal etmenin haklılığına inandırmak için söylenen yalanlar, bazı anaakım medya üyeleri tarafından yapılan şovenlik anında kolayca yutuldu. Bu, komplo teorilerinin gelişmesine ve büyümesine neden oldu. Önce 11 Eylül’ün, sonra 2020 seçimlerinin ‘Büyük Yalan’ olup olmadığı tartışıldı. Sosyal medya ve ‘amigolu haber rejimi’ bu komplo teorilerini çürütmek yerine yanlış bilgileri körükleyince COVID-19 ve aşı gibi bilimsel gerçekler de tartışmaya açılmış oldu.
11 Eylül terör saldırılarının 20’nci yılıyla ilgili yapılan Fox News anketine göre ABD’li seçmenlerin yüzde 64’ü saldırıların Amerikalıların yaşama biçimini ‘kalıcı olarak’ değiştirdiğine inanıyor. Yüzde 24’lük kesimse saldırıların ‘geçici olarak’ bir şeyleri değiştirdiğini söylüyor. Buna karşın haziranda yine Fox News’un yaptığı ankete göre katılımcıların yüzde 50’si COVID-19’un Amerikan yaşamını sonsuza dek değiştirdiğine inandığını, yüzde 42’siyse bunun yalnızca geçici bir durum olduğunu vurguladı.
İç Güvenlik Bakanlığı’nın oluşturulması; havaalanlarında, büyük olaylarda ve önemli kamu binalarıyla turistik alanlarda arttırılan güvenlik önlemleri de ABD seçmenine soruldu. Havaalanlarında güvenliğin arttırılması yüzde 69, İç Güvenlik Bakanlığı’nın kurulmasıysa yüzde 63 oranla onaylandı. Seçmenlerin sadece yüzde 15’i havaalanı güvenliğinin arttırılmasının ‘aşırı tepki’ olduğunu söyledi. İç Güvenlik Bakanlığı’nın kurulmasını aşırı bulanların oranıysa yüzde 18...
Seçmenlerin yüzde 49’u Afganistan’ın işgalinin 11 Eylül’e uygun bir tepki olduğuna inanırken (2011’de bu oran yüzde 56’ydı) yüzde 25’i bunu aşırı tepki olarak nitelendirdi. Yüzde 20’lik bir diğer kesimse ABD’nin Afganistan’daki askeri harekâtının ‘yeterince ileri gitmediğini’ söyledi. Toplamda seçmenlerin yüzde 65’i 11 Eylül’ün ardından alınan güvenlik önlemlerinin ABD’yi daha güvenli hale getirdiğini iddia ederken yüzde 17 daha az güvenli hale geldiğini savundu.
Ankete katılanların yalnızca yüzde 58’i ABD’ye yönelik olası İslamcı terör saldırıları konusunda ‘aşırı’ veya ‘çok’ endişeli olduğunu söylüyor. Oysa diğer tehlikelerle ilgili daha fazla endişeliler:
Yüzde 81: Şiddet içeren suçlar
Yüzde 73: Çin’in artan gücü
Yüzde 69: Pandemi
Yüzde 66: Irkçılık
Yüzde 60: İklim değişikliği