Güncelleme Tarihi:
Herkes sağa sola koşturuyor. Kimi yerleri paspaslıyor, kimi kostüm ütülüyor. Müzik kontrol ediliyor, kameralar yeniden ayarlanıyor. Telefonlar çalıyor arada. Şova üç saatten az bir zaman kaldı. Ailemden birkaç kişiyi aradım, arkadaşlarımı, tango hocamı. Etrafımdaki herkes farklı bir dil konuştuğu için, duygularımı paylaşmak amacıyla birilerini aradım durdum. Ve son bir saat. Kostümler geldi, giyindik. Sahnenin üzerindeyiz. Artık heyecan bambaşka. Arkamdaki dansçı arkadaşım saçlarımı örüyor. Isınmaya geçtik. “Son 30!” dedi birisi uzaktan. Herkes köşesine çekilip konsantre olmaya başladı. Böyle bir şeyi ilk defa yaşıyorum. Koreografın çağrısıyla bir çember oluşturduk. Bir motivasyon konuşması yaptı bize. Derken “Son 10!” dediler. Heyecan seviyesinin en yükseğe ulaştığı yer burası işte. Bütün ışıklar söndü. Hazırım yerimde. Bakışlarım ileride, ellerim cebimde duruyorum. Rolüm böyle başlayacak.
Sonra salonun kapısının açılma sesi geldi ve seyirciler içeri alınmaya başladı. Önceden aldığımız bilgiye göre bütün koltuklar dolu. İlginç. Sanki bacaklarım titriyor. Derken salonun kapısı kapandı. İşte start zamanı. Işık yandı ve müzik başladı. Bir türlü sakinleşmeyen kalp atışlarımı yavaşlatmak için elimden geleni yapıyorum, olmuyor. Ritim de girdi müziğe.
Kaptırıyorum kendimi
Birazdan arkamdaki sıçrayacak, onu kolumun altında yakalayıp tutmam gerek. Aynı anda tuttuğum tarafa doğru bir adım atmalıyım. Derken hareket sıram geldi. İşte beni sakinleştiren de bu oldu. Meğer başlamak gerekiyormuş. Ondan sonra her şeyi unutup akışa kaptırdım kendimi. Tam kendime “Aferin, her şey yolunda” diyordum daha zorlu bir figüre geldik; arkamdaki beni sağıma savuruyor, benim de savrulmadan sonra önümdekini kendi sağıma yönlendirmem gerekiyor. Belinden kavradım arkadaşımı. Kendisi 90 kilo, kaslı da. Normalde o hafif sıçrar, ben sağa doğru iterken kendini savurur zaten. Fakat bu sefer ben aşırı motivasyonla koca adamı tüm gücümle kavrayıp kaldırmaya kalkınca havanın sıcak, yerlerin de terimizle ıslanmış olması sonucu ayağım kayıverdi. Dizimde şiddetli bir acı hissettim. Yüz ifadem nasıldı kim bilir. Tam can havliyle dizime sarılıp yere atıyordum ki kendimi arkadaki partnerim daha düşmeden beni yakalayıp ayağa dikti. Bu anlattıklarımın hepsi bir saniye gibi bir zamanda gerçekleşti. Devam ettik dansa hiçbir şey olmamış gibi. Beş saniye sonra adrenalinden midir bilmem acımı unutmuştum. Sona geldiğimizde yükselen alkışlarla birlikte derin bir “Ohhh” çektim içimden.
Kulise girdiğimizde herkes toplandı etrafıma. Nasıl olduğumu sordular. İlk sahnemde talihsizlik yaşamıştım ve moralim bozulmuştu. Koreografımız yanıma gelip “İlk danslar hep böyle olur, öğreneceksin” diyerek bana moral verdi. Gecenin sonunda harika bir partiyle kutladık gösterimizi. Yakınlarımın mesajlarıyla biraz daha kendime geldim.
Heyecan, mutluluk, korku, panik, gurur, üzüntü, öfke... Yarım saat içinde hepsini yaşadım. Sahneye çıkmadan önceki hiçbir telkin işe yaramıyor. Orası kendinizle baş başa olduğunuz bir yer. Sanki az evvel orada doğmuş gibisiniz, ben öyle hissettim. İki gösterimiz daha var. Heyecan ve gurur devam ediyor. Negatif duygularımdan kurtulmayı başardım.