Güncelleme Tarihi:
Kaç gece, kıvrılıp yattığınız yatağınızda gözünüzü kapatıp çitten atlayan koyunları sayarak uyuduğunuzu anımsıyor musunuz? Koyunların sayısı arttıkça düşünceler, sorumluluklar, kimlikler geride kalır, sonra bacaklar, gövde ve kafa ağırlaşır. Yavaş yavaş sesler kaybolur. Serginin tanıtım broşüründe de dendiği gibi DNA’ya işlenmiş bir teslimiyete kendinizi gönüllü bırakırsınız.
İnsanlar var oldukları günden beri uyudu. Bir yandan da hayatın önemli bir bölümünü kaplayan bu gizemli aralığa farklı anlamlar yükledi. Akıl bir tek uykuyu alt edemedi. İşte tam da bu düşünceler eşliğinde Arter’in, küratörlüğünü Eda Berkmen’in üstlendiği yeni sergisi ‘Koyun Koyuna’yı gezmeye başlıyoruz...
Fısıltılara kulak verin
Arter’in giriş katındaki loş sergi alanına girdiğimizde kulağımıza birtakım fısıltılar geliyor. Belli belirsiz… Bir tanesine kulak kabartıyoruz. Genç bir kadın şunları söylüyor: “Biri yüzüme karşı iltifat ettiyse içten içe hoşuma gidiyor. Aynı zamanda utandığım ve nasıl tepki vereceğimi bilemediğim için rahatsız oluyorum. Sonra bana iltifat eden kişinin söylediklerini arkamdan başkalarına söylediğini hayal etmek çok hoşuma gidiyor. Galiba benim egom bir dedikodu gibi.” Gizem Karakaş’ın ‘Gizli Zevkler V.II’ (2022) isimli ses yerleştirmesinde karakterler kırılganlıklarını, zaaflarını kısık sesle de olsa itiraf ediyor. Onlar sırlarını ifşa ederek iyileşmeye çalışırken siz de sadece sesini duyduğunuz, hiç görmediğiniz bir kişiye karşı yakınlık hissediyorsunuz.
‘Sebeb-i Ziyaret’iniz...
Serginin hemen girişindeki yapıtlar uykunun mahremiyetine odaklanıyor. Ahu Akgün’ün ‘Sebeb-i Ziyaret’ (2019) serisinden yüzünü yastığa gömmüş otoportresi dikkatimizi çekiyor. ‘Burada Değilim, Bu Yaşanmıyor’ adlı eserde sıkıntılı bir ruh hali hissediliyor. O uyku tutmama durumunun iç daraltan hissi…
Düşlere açılan pencere
Şimdi Başak Bugay’ın ‘Baldan Tatlı Baltadan Ağır’ (2018) isimli eserinin önündeyiz. Bir bacak üzerine oturtulmuş silindir şeklinde, gri taş bir kütle. Kütlenin çeşitli yerlerine açılmış küçük pencerelerden içeri baktığımızda pamuklara sarmalanmış şekilde uyuyan figürlerle karşılaşıyoruz. Gözetlediğimiz figürlerde uyuyor olmanın verdiği huzur hissediliyor. Ve elbette yalnızlık…
Uyurken neredeyiz?
Bu sergi için Defne Tesal’ın özel olarak ürettiği ‘Hiçbir Yerde’ (2022) isimli yerleştirmesiyse şeritler halinde yırtılıp asılan beyaz kumaşlardan oluşuyor. Dışarıdan gelen ışığı yumuşatan kumaşlar, arasına girdiğinizde sizi sarıp sarmalıyor ve bir yandan da uykudayken nerede olduğumuz sorusunu düşündürüyor.
Zamanı kontrol etme hırsı
Jaroslaw Kozlowski’nin tebeşirle çizili geometrik şekillerin içine nizami bir şekilde dizili metronomlar, duvar saatleri ve çalar saatlerden oluşan eserini düzensiz ‘tık tık tık’ sesleri eşliğinde inceliyoruz. ‘Mavi Fragmanlar II’
(1988-1990) günümüz insanının zamanı bile kontrol etme hırsına odaklanıyor.