Güncelleme Tarihi:
Balçiçek ile Dr. Cankurtaran’ programı başladı. Henüz izlememiş olanlar için programı nasıl anlatırsınız?
- ‘Evimizin Sağlık Elçileri’ için sadece bir sağlık programı dersem haksızlık etmiş olurum. Çünkü sadece sağlık yok. İnsan hikâyeleri, hastalar, hasta yakınları, sevdiğimiz ünlü isimlerin sağlık tecrübeleri yer alıyor. Ekran ve gazetecilik tecrübemle ben varım ve asıl önemlisi şahane bir partnerim var: Göğüs cerrahı Dr. Özlem Cankurtaran.
Özlem Hanım’ı biraz tanıyabilir miyiz?
- O, hem son derece zor hastalıkların altından kalkmış, hem hasta, hem hasta yakını hem de doktor şapkasını giymiş, hâlâ da kemoterapisini alıp ekrana çıkmaya devam eden mucize bir kadın. Yol arkadaşım ve ilham kaynağım. İnsanlar onu tanıdıkça çok sevecekler.
Böyle bir formatta program yapmaya nasıl karar verdiniz?
- Yaklaşık üç yıldır üyesi olduğum Çaba Derneği’yle sağlık farkındalığını artırmak için tüm Anadolu’yu il il, ilçe ilçe gezip bir nevi ‘sağlık talk show’u yapıyoruz. Çaba Başkanı Eda Kosif liderliğinde çok ama çok özel bir yapı. Adeta bir aile. Özlem (Cankurtaran) derneğin onursal başkanı. Onca gönüllü kadın birçok konuda çabaladığımız gibi sağlık alanında da çabalıyoruz.
Bu çabalarınızın karşılığında nasıl sonuçlar alıyorsunuz?
- Artık gittiğimiz şehirlerde yolda beni görünce “Evimin sağlık elçisi benim” diye bağırıyorlar. Şehirlerde yapıp sertifikalarını dağıttığımız hap sağlık eğitimleri önce pilot bölgelerde başladı. Bu ay Gaziantep’e geçiyoruz. Daha çok insanı eğiteceğiz.
İlginç hikâyelerle karşılaştınız mı? Sizi en şaşırtan hangileriydi?
- Çoook. Birbirine böbreğini veren çiftten tutun da dördüncü evre kanseriyle mücadele ederken bebeğini kucağına almış anneye kadar... Toplantılardan birinde bir hanım kalktı ve dedi ki “Bu toplantıya katılmadan önce haberim bile yoktu, şimdi hem aşı olmam gerektiğini hem de neden olmam gerektiğini biliyorum. Komşulara da anlatacağım”. O hanım da bizim sağlık elçimiz artık.
O kadar çok hasta ve hasta yakınıyla konuştuktan sonra hayata dair neleri sorguladınız?
- Onca üzücü, bir o kadar da mutlu hayatları gördükten sonra insan kendi hayatını da sorguluyor. Partnerim Özlem’in çok güzel bir özelliği vardır. Hayatı olumlu yaşamayı seçme, iç mutluluğunu sabit tutma gibi... Canım sıkıldığında “Kendine gel” diyorum, “Millet neler yaşıyor, üzüldüğün şeye bak”. Bu proje sayesinde bir kez daha gördüm ki en büyük zenginlik sağlık.
Programda izleyiciye hayatı ne kadar sağlıklı yaşadıklarını soruyorsunuz. Peki siz hayatı ne kadar sağlıklı yaşıyorsunuz?
- Düzenli spor yaparım; iyi beslenirim, örneğin şekeri hayatımdan çıkardım. Tek beceremediğim konu stres. Bir de uykusuzluk. Düzenli uyumayı becersem sanırım her şey daha güzel olacak. Onun dışında karnem iyi. İyiliği de kötülüğü de mucizeyi de felaketi de kabul edip içselleştiren ve isyan etmeyen bir yapım var. Sağlıklı olduğuma ve dünyalar tatlısı iki çocuğun annesi olduğuma şükrediyorum, gerisi boş Siyaset gazeteciliğini yakın dostlarla sınırlı tutma kararı aldım
Bir dönem siyaset programlarının moderatörüydünüz. Sizin için hangi tarafta bulunmak daha çekici? Siyaset dünyası mı yoksa sağlık ve insan hikâyeleri mi?
- Gazeteciliğin siyasi tarafında da insan hikâyelerini önde tuttum. Bildiğimiz siyasi figürlerin hep farklı taraflarını ekrana ve köşeme taşıdım. Tartışma programlarımda bile kimseyi ötekileştirmedim, kimse “Bilerek ve isteyerek kötülük yaptı” diyemez benim için. Siyaseti okumayı, takip etmeyi, tartışmayı, konuşmayı seviyorum. İyi de koku alırım, çoğu zaman doğru tespitlerim vardır ama siyaset gazeteciliğini yakın dostlarla sınırlı tutma kararı aldım. Fazla bile kalmışım ekranda, uzatmaları oynamışım.
Önemli gündem konularında o stüdyoda olmak istediğiniz zamanlar olmuyor mu?
- Gündem konularında tartışma programlarına bakıp tam tersine “Çok şükür artık o ekranda değilim” diyorum.
Bir dönem ‘Olay Yeri’ isimli bir program sundunuz. Orada da kriminal hikâyelere tanık oldunuz. Bunlar size Türkiye’nin nasıl bir yüzünü gösterdi?
- ‘Olay Yeri’ benim için inanılmaz bir tecrübeydi. 28 yıllık gazetecilik hayatımda hep toplumun içinde olmama rağmen, fark ettim ki gündüz kuşağı başkaymış. Bambaşka bir Türkiye gördüm. İnanın, siyaseti daha iyi anladım. Zaten sağlık formatı o günlerde çıktı. Benim tarzım gazeteciler gündüz kuşağına yeterince önem vermemişiz maalesef ve butik kanallarda sıkışıp kalmışız. Oysa söyleyecek sözü olan çok gazeteci var, gündüz programlarını onların yapması müthiş bir ilerleme olurdu. Gündüz kuşağı seyircisi o kadar interaktif ki müthiş projeler yapılabilir.
Psikoloji mezunusunuz. Bunun mesleğinize ve yaptığınız programlara etkisi ne oldu?
- Bugün bu noktaya gelebildiysem arkasında önce ailem, sonra Dame de Sion, ardından ODTÜ Psikoloji vardır. Bana insana yaklaşmayı, empati yapabilmeyi hep psikoloji öğretti. Soru sormak güçtür. Herkese, her şeyi sorabilirsiniz ama nasıl sorduğunuz, üslubunuz önemli. Hâlâ da öyle yapıyorum.
Hafifledim, özgürleştim...
“Haberi artık tamamen bıraktım” dediniz. Neden bu kararı verdiniz?
- Haberin her köşesinde oldum. Önemli yöneticilikler yaptım, köşe yazdım, tartışma programı yürüttüm, ana haber bile sundum ama tamam, bitti. Haberi bırakmam kaçınılmazdı. Ama bu, mesleği bıraktığım anlamına gelmiyor tabii; mücadeleye devam. Sağlık farkındalığı yaratmak, izleyiciyi sağlık konusunda bilgilendirmek de gazeteciliğin bir parçası. Müthiş teklifler aldım kanallardan ama kendimi o işlerin içinde göremedim, hayal edemedim. Altına imzamı atmaktan çekinmeyeceğim ve beni heyecanlandıran projelerde olmak istiyorum bugün yaptığım gibi.
Hayatınızda ne değişti?
- Haberin o ağır havasından çıkınca daha kendim gibi, daha Balçiçek gibi oldum. Kıyafetimden konuşmama kadar... Hafifledim, özgürleştim, çok iyiyim. Hayatımın şahane bir dönemindeyim. Bu, 40 yaşı geçince oldu, ne güzelmiş de haberim yokmuş. Kendine güven, olgun bir güzellik geliyor. Örneğin kadın olarak ne istemediğimi çok iyi biliyorum hayatımda.
Annelik bunun neresinde duruyor?
- Anne olmaya gelince, kelime bulamıyorum mutluluğumu, gururumu anlatacak. İkizler 12 yaşında oldu. Oğlum Kuzey’e de, kızım Lal’e de âşığım. Beraber büyüdük üçümüz, bana çok ama çok kattılar.
Kadın çözüm üretir ve gözü başkadır
‘Bobos Project’ isimli bir yapım şirketi kurdunuz. Şirketinizde ağırlıklı olarak kadınlarla çalışıyormuşsunuz. Doğru mu?
- Bobos Project’i can dostlarım Özlem Zehebi ve Sıla Öztürk Oram ile kurduk... Hepimiz kendi alanında zaten kariyeri tatmış isimleriz, altına imza atacağımız işleri seçme lüksümüz olsun diye yola çıktık. Çok kısa sürede bizim bile hayal edemeyeceğimiz noktalara geldik.
Tam olarak ne yapıyorsunuz?
- Aile belgeselleri çekiyoruz, uzun metrajlı film tadında, ilk gösterim geceleri düzenliyoruz. Firmalara, üniversitelere tanıtım filmleri, kısa reklam filmleri çekiyoruz, sevdiğimiz önemli markaların itibar yönetimini yapıyoruz. Farkındalık projeleri geliştiriyoruz. Kadınlarla çalışmayı çok seviyoruz. Ankara temsilciliği, yazıişleri müdürlüğü derken çok yöneticilik yaptım ve kadınlarla çalışmayı her zaman tercih etmişimdir. Çünkü kadın çözüm üretir, bir kriz anında çözüm odaklı çalışır ve gözü başkadır.
Medyada kadın olmayı nasıl anlatırsınız?
- Sayfalar yetmez anlatmaya ama şöyle özetleyeyim: Türkiye’de kadın olmak zordur, medyada kadın olmak daha da zor.
Size erkekler kadar fırsat verildi mi yoksa daha çok mücadele etmeniz mi gerekti?
- Çalışan kadınlara hangi sektörde olursa olsun maalesef erkekler kadar fırsat verilmiyor. Daha çok mücadele, iki katı çalışma ve sürekli kendini ispat etme durumları eskiden de vardı, şimdi de var.