Güncelleme Tarihi:
Oksitosin genellikle bebekle annesi ya da çiftler arasındaki bağı güçlendiren sihirli bir kimyasal. Ancak bilim bu hormonun insan-köpek ilişkisinde de önemli bir rol oynadığını söylüyor. Peki ‘aşk hormonu’ olarak da bilinen oksitosin nasıl çalışıyor? Bir kere insanları duygusal olarak birbirine bağlıyor. Mesela üç ay boyunca romantik ilişkide olan kişilerin oksitosin düzeyleri, ilişkisi olmayanlara göre daha yüksek çıkıyor. Ve oksitosini yükselen bu çiftlerin 6 ay sonra birlikte olma ihtimalleri de artıyor.
Aynı şekilde bebeklerine bakan ve dokunan annelerin de oksitosin düzeyleri yükseliyor. Hormonları artan anneler, daha fazla annelik davranışı sergiliyor. Bu da bebeklerin oksitosin seviyesini yükselterek annelerine daha bağlı olmalarına yol açıyor. Yani sonuç olarak sonsuz bir bağlanma döngüsü yaratıyor.
Ve gelelim köpeklere... Dokunmak veya okşamak bizde olduğu kadar köpeklerde de oksitosin artışına neden oluyor. Köpekler bizi ve oksitosin seviyemizi insan bebekleriyle aynı şekilde etkilediğinden, köpeklerimizle kurduğumuz bağ, anneyle çocuğu arasındaki gibi hissedilebiliyor (Yani geçen haftalarda bahsettiğimiz köpeğini çocuğu yerine koyma durumu bilimsel açıdan vücudun kimyasal bir tezahürü).
BAKIŞMAYI BİLİYORLAR
Oksitosinin türlerarası etkilerini gösteren ilk bilimsel çalışma 2015 yılında Japonya Azabu Üniversitesi’nde yapılmış. ‘Oksitosin-Bakışmanın Pozitif Döngüsü ve İnsan-Köpek Bağının Birlikte Evrimi’ adlı bu çalışmada, etkileşim içindeki köpek-insan çiftleri 30 dakika boyunca gözlemlenmiş. Ve sonra görülmüş ki insanına daha uzun süre bakan köpekler daha yüksek düzeyde oksitosin salgılıyor.
Bu arada araştırmada köpeklerin, insanların sosyal iletişim davranışlarını kullanma konusunda her iki türün de en yakın akrabaları olan kurtlardan ve şempanzelerden daha yetenekli olduğundan bahsediliyor. Yani köpekler ilişkisel yardım ihtiyaçları bağlamında karşılıklı bakışmayı bir iletişim aracı olarak kullanabiliyor. Araştırmacılar “İnsan ve köpek arasındaki yakınsak evrim, muhtemelen korku ve saldırganlığın azalması gibi mizaç değişikliklerinin bir yan ürünü olarak, köpeklerde insan benzeri iletişim modlarının edinilmesine yol açmış olabilir. Dolayısıyla, insanlarla köpekler evrim ağacının farklı dallarında olsalar da bağlılığa aracılık eden sinir sistemlerindeki değişiklikler nedeniyle bağımsız olarak birbirlerine karşı tolerans kazanmaları muhtemel” diyor.
Yani sadece köpeğinizin gözlerine bakmak bile oksitosin düzeyinizi arttırıyor. Ancak bu güzel anları sizin sevdiğiniz ve sizi seven bir köpekle yaşamanızı tavsiye ederiz, çünkü tanımadığınız bir köpek bunu tehditkâr ve korkutucu olarak algılayabilir.
Oksitosin hormonu anne-bebek, insan-köpek arasında güçlü bağlar oluşturmanın yanı sıra hem yenidoğanlara hem de köpeklere yönelik bakım davranışlarımızın gelişimi için kritik öneme sahip. Çünkü sevimli olan canlıya karşı sevgi hissediyor ve bu yoğun duyguyla birlikte sevdiğimiz canlıya sahip çıkmak istiyoruz. Pek çok yavru memelide görülen sevimli özellikler (büyük kafa, büyük ve geniş aralıklı gözler, tombul yanaklar, küçük ağız ve burun) de aslında bu yüzden. Oksitosin salımını tetiklesin, şefkatli ve koruyucu olma içgüdüsünü harekete geçirsin diye.
BİLİM KESİNLİKLE ARKAMIZDA!
Köpeklerin hayatımız üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu biliyoruz elbet ama fizyolojimiz üzerindeki etkilerini öğrenmek de pek iyi geliyor şahsen. Mesela geçenlerde ben köpekleri dolaştırırken yan apartmanın penceresinden çıkıp “Köpek budalası” diye bağırarak (ve sonra saklanarak) aklınca hakaret ettiğini düşünen sevimsiz komşuma iyi bir cevap. Ama anlayabilirse tabii...
Her neyse... Sonuç olarak köpeğinizle aranızdaki kimyanın gerçek olduğunu düşünenlerdenseniz bilim kesinlikle arkanızda! Oksitosin iyi hissetmemizi sağlıyor, stresi azaltıyor, ağrılara toleransımızı yükseltiyor, yaşam kalitemizi arttırıyor. Dolayısıyla hayat zorlaştığında köpekleri daha da yakınımızda tutmak iyi bir fikir olabilir. Bu arada kediseverler sakın alınmasın, kedi sevmenin insana ne kadar iyi geldiğine dair de tonla araştırma ve kanıt var (onlar da başka bir yazının konusu olsun). Asla ayrım yapmıyoruz. Ve 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü yaklaşırken bir kez daha tüm hayvanların varlığına şükredip onları elimizden geldiğince koruyup kollayacağımıza söz veriyoruz. Çünkü ısrarla bilmezden gelsek de dünya hepimizin!