Güncelleme Tarihi:
İstanbul’da, Beyoğlu’nun kalbinde adeta bir sanat adası Yapı Kredi Kültür Sanat. Hafta içi bir öğle vakti giriş katındaki kitabevine uğruyorum. Orada çalışan zarif hanımefendi İspanyol yazar Javier Marías’ın ‘Beyaz Kalp’ kitabını uzatıp okumamı tavsiye ediyor. Alışkanlıkla kitabı çevirip arka kapağındaki yazıya göz atıyorum, “Ölüler ve uyuyanlar birer tablodan başka bir şey değillerdir” cümlesi dikkatimi çekiyor. Kasaya geçip kitabın ücretini ödedikten sonra bitişikteki, Yapı Kredi Galeri’nin girişine yöneliyorum.
Modern Sanat Müzesinde Bir Gün’, Rojbin Ekinci, 2024 (Sağda), ‘İlkbahar’, Tayfun Gülnar, 2022 (Solda)
Girişte Leyla Gediz’in parça parça yırtılmış bir tuvali anımsatan ‘Intro’ yerleştirmesi karşılıyor gelenleri, bir anlamda galeride cuma günü açılan ‘Bugünü Resmetmek’ sergisine davet ediyor. Bu davete kayıtsız kalamıyor ve binanın merdiven çıkmak gibi sıkıcı bir eylemi eğlenceli hale getiren rampasından tırmanıp galeriye adım atıyorum. Küratörlüğünü Burcu Çimen ve Didem Yazıcı’nın üstlendiği ‘Bugünü Resmetmek’, adı üstünde resim sanatına odaklanan bir sergi. Tutkuyla resim yapan 28 sanatçının son beş yıldaki çalışmalarını içeriyor.
‘Ucuz Kahraman’, Toygun Özdemir, 2023
Serginin temeli küratörlerin geçen yıl gördükleri bir yağlıboya resimle atılmış. Deniz Pasha’nın ‘Birlik Apartmanı’ eserindeki parlak ve cesur renk paleti dikkatlerini çekmiş önce, sonra da mülteci sorunu gibi toplumsal bir konuyu resmine taşımasından etkilenmişler. Ve özledikleri, görmek istedikleri konularda sanatçı ve eser odaklı bir sergi yapmak için kolları sıvamışlar.
Sergi ressam Timur Çelik’in medyada yayımlanan fotoğrafları kendi resim diliyle tekrar ürettiği eserlerle başlıyor. Ardından Rugül Serbest’in resim içinde resim temalı, figüratif ‘İkna’sını görüyoruz. Fulya Çetin’in kitaplaşan resimleri ilgi çekici. ‘Dağların Taşların Ağladığı Gün’ün defter formundaki tuval yüzeyi bir çeşit günlük gibi...
‘Göl Kenarı’, Timur Çelik, 2022 (sağda) ‘Düşen Pembe II’, Ahu Akgün, 2023 (solda)
Galerinin iki katına yayılan sergide farklı kuşakların ve eğilimlerin örneklerini görmek mümkün. Her eser birbirinden bağımsız gibi görünse de sergide zaman geçirdikçe aralarındaki diyaloğu da keyifle keşfediyorsunuz. Sergiyi gezmeyi bitirdiğimde ünlü küratör Norman Rosenthal’ın yıllar önce Hürriyet Pazar’ın sorularını yanıtlarken söylediği cümleler aklıma geliyor: “Muazzam sergiler gördüm. En iyi eserlere ne kadar uzun bakarsam onları o kadar az hatırladım. Aşk gibi. Sevdiğin şeyleri nasıl elinde tutabilirsin ki?” Sergi 11 Ağustos gününe kadar açık. Yani tekrar tekrar ziyaret edip, eserlerin önünde vakit geçirip anın tadını çıkarmak için bol bol vaktimiz olacak...
‘Birlik Apartmanı’, Deniz Pasha, 2021
‘RESİMLERİMİN GENELİ UMUT DOLUDUR’
Sergide Taner Ceylan’ın da ‘Kulüp’ adlı çalışması var. Eser loş ışıkla aydınlatılmış özel bir bölümde sergileniyor. Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e geçiş dönemine dair ipuçları taşıyan resme bakanlar kendilerini ihtişamlı bir partinin içinde buluyor. Ve bu partinin başrolünde de kıvrak bir zenne var. Taner Ceylan eseriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Taner Ceylan
- Sergiyi gezerken “Resim beni hayatta olmak istediğim yere getirdi” cümleniz aklıma geldi. Geldiğiniz yeri resmetseniz neler olur?
‘Kulüp’ aslında o yerin metaforu. Aynı zamanda benim otoportrem olduğu kadar, güncel Türk sanatının da bir portresi.
- Eseri bir yılda tamamlamışsınız. O süreci biraz anlatır mısınız?
Eskiz en zevkli aşaması. Tuvale aktarma süreci ağır işçilik. Tabii bir sürü okumalar yaptım İstanbul gece hayatına dair. Tanzimat dönemi, Cumhuriyet öncesi ve sonrası göz kamaştıran gece kulüpleriyle doluymuş. Tabii böyle bir görsel belleğimiz olmadığı için biraz da görsel belleğin hafızamızdaki kodlarını kırmak istedim. İşçilikten sıkılmıyorum, o yüzden alabildiğince figür doldurdum ve mekân derinliğini gerçekleştirmek için bolca duman. Bunlar da çok zaman alan şeyler.
- ‘Kulüp’ için başyapıtınız olduğuna ilişkin yorumlar var. Bu konuda bir şey söyler misiniz?
Buna ben karar veremem ama hem içeriği hem de tekniği açısından benim adıma yeniliklerle dolu. Zaman gösterecek...
- Eserlerinizde toplumsal gerçeklerin ipuçlarını görüyoruz. Nasıl bir gözlemcisiniz? Dışarıdan bakan, içselleştiren...
Çok doğru tanımladınız; belli bir yere bakabilmek, orayı gözlemleyebilmek için bir mesafede durmak gerekiyor. En azından benim için bu geçerli. İşin içinde çok fazla akıl yok, daha çok sezgilerim devrede. En başta yaptığım resimden benim heyecan duymam gerekiyor. Bu da çok kolay bir iş değil. Sürekli güncel sanatı ve klasik sanatı tarayan bir ressam olarak zaman içinde kendinizi de şaşırtmanız zorlaşıyor. O yüzden kendinizi kandırmıyorsunuz.
- Toplumsal gerçekler demişken; 10 yıl önce de şiddet, savaş, göçmen krizi vardı, şimdi de. Umudu rafa mı kaldırmalı artık?
İçinden geçtiğimiz dönemi çok sağlıklı buluyorum, dengeye gelme hikâyesi bu. Bir müddet sonra her şey sakinleşip rayına oturacak. Unutmayalım ki; binlerce yıldır ülkemiz -özellikle İstanbul- ne doğu, ne batı, ne kuzey, ne güney, tam merkezde, bütün medeniyetlerin geçtiği, yaşadığı, geliştiği topraklar. Dinamizm her zaman olmuş, buna değişim, dönüşüm de dahil.
- Bir önceki soruyu sormamın nedeni şu: ‘Kulüp’teki zennenin ihtişamı ve o ikiyüzlülük içindeki güvenli hali ve zarafeti bana umudu hissettirdi. Yanılıyor muyum?
Resimlerimin geneli umut doludur, ne kadar gerçekçi olsalar da ütopiktir o yüzden. Umut her zaman, her koşulda var.
Taner Ceylan’ın ‘Kulüp’ adlı eseri.
- Tanıtımında “Resmin piyasa ya da popülizm odaklı olmadığı, eleştirel bir zemine oturduğu noktaları vurgulayan sergi...” deniyor. Bundan yola çıkarak bugünün sanat ortamını değerlendirir misiniz?
Bu çok hassas bir konu, ressamların yaşaması için işlerini satması gerekiyor. Bunu yaparken de koleksiyonerin evindeki mobilyaların rengine uygun işler üreterek değil; belli bir cümlesi olan, soru soran, genişleten yapıtlar üretmesi gerekiyor ki sanat tarihine kalsın. Hakkında yazılıp çizilmesi, bir literatür oluşması, kurum koleksiyonlarına girmesinin yolu budur. Aksi halde işleriniz dekor malzemesinden öte gidemez. Bu da sizi kalıcı yapmaz.