Güncelleme Tarihi:
NEDEN BAŞLADI?
Prof. Dr. Oktay Fırat Tanrısever, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
*2021’in aralık ayında Putin tarafındanbir ültimatom yayımlandı. Bu ültimatom unsurlarından biri Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya girmemesi yönünde Batı ülkelerinden bir garanti istenmesiydi. Ayrıca Rusya kendi sınırlarına yakın yerlerdeki Batılı ülkelerin askeri varlıklarını çekmelerini istedi. Bunlar yapılmazsa bazı tedbirlerin alınacağını vurguladı. Rusya Ukrayna’yı silahsızlandırıp ülke yönetimini tasfiye edip, Kiev’de Rus yanlısı bir yönetim kurmak istiyor.
İKİ HALKIN TARİHİ
Prof. Dr. Vefa Kurban, Ege Üniversitesi
Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
* Rusların, Ukraynalıların ve Belarusların ataları olarak kabul edilen devlet 882’de kurulan Kiev Rus Devleti’dir. Sovyet tarihçileri de bu üç Doğu Slav grubunun aynı kökten geldiği üzerinde duruyor, aynı dilin varyasyonlarını konuşan gruplar olduklarının altını çiziyor. Ruslardan farklı olarak Ukraynalılar, Kiev Rus Devleti’ni Ukrayna devleti olarak kabul eder ve Ruslarla aralarında oldukça derin ve belirgin farklılıklar olduğunun altını çizer. Buradan da anlaşılacağı üzere bugünkü krizin çok derin kökleri var.
Rusya’da ‘savaşa hayır’ diyen belli bir kesim var ancak vatan haini damgasıyla karşı karşıya kaldıklarından veya tutuklandıklarından halkın tepkisini tam anlamıyla ortaya koyabildiğini düşünmüyorum. Yaptırımların sonuçlarını tam anlamıyla hissetmeye başladıklarında tepki göstereceklerini düşünüyorum. Aslında hissedilmeye de başladı.
NATO’NUN ETKİSİ
Ümit Pamir, eski NATO Daimi Temsilcisi
* NATO doğuya ilerlemeyeceğini söylemesine rağmen yeni ülkelerle ittifakı güçlendirdi. Ancak bu ülkeleri NATO ittifakına iten Rus tehdidiydi diyebiliriz. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra birçok ülke bağımsız oldu ve yıllarca yaşadıkları komünist rejimden bıktıklar, daha liberal, daha özgür, daha milliyetçi, daha bağımsız bir ülke olmak istediler. Bağımsız olduktan sonra da başka bir yaşam biçimi aradılar. Bunu da Batı’da buldular. Hâlâ Sovyet korkusu, eskiye dönme endişesiyle NATO’ya girmek istiyorlar.
Çin uzun yıllardır “Bizim zamanımız daha gelmedi” diyordu. Son zamanlarda “Zamanımız geldi” argümanını kullanmaya başladılar. Çin Denizi’nde adacıklar yapıyor, birtakım adımlar atıyorlar, bunlar Tayvan’ı korkutuyor. Batı’nın çıkarlarını zedeleyecek adımlar bunlar... Şimdiye kadar NATO belgelerinde yoktu bunlar ama son iki yıldır Çin de NATO için bir tehdittir. Artık “Bunu da ele almamız lazım” kanaati ortaya çıktı.
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YAPTIRIMLARI
Nilgün Arısan Eralp, Türkiye Ekonomi
Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Avrupa Birliği Direktörü
* AB’nin bu süreçte bence bir etkisi olmadı. AB’nin bazı ülkeleri -Fransa gibi- NATO’ya çok sıcak bakmıyordu. Hatta Fransa diplomasiden yanaydı ve Rusya’ya hak verdiği noktalar vardı. Almanya’nın da Rusya’yla çok ciddi ekonomik ve ticari ilişkileri vardı. ABD uzun zamandır Almanya’dan Kuzey Akımı’nın sonuçlandırılmasını istiyordu ama Almanya’nın böyle bir tavrı yoktu. Bir de Almanya’da koalisyonun en büyük ortağı sosyal demokratlar her zaman Rusya’ya karşı daha yumuşak bir tavır içinde olmuşlardır. AB çok uzun bir süre Rusya’ya çok daha ılımlı yaklaştı.
* Avrupa Birliği’nin yaptırımlardan başka yapabileceği bir şey yok gibi geliyor.
Hava sahalarını Rus uçaklarına kapattılar. SWIFT kısıtlamasının özellikle bazı Rus bankalarına uygulanması konusunda bir süre çekingen davrandılar çünkü bunun bumerang etkisinden korktular. Hâlâ ticaret yapıyorlar.
Enerji açısından bağımlılık var. Böylesine bir işgali beklemiyorlardı. Rusya’nın Avrupalı şirketlere borçları var ama onu bile askıya almaya karar verdiler. Çok ciddi yaptırımlar...
* Ukrayna’nın hızlıca AB’ye kabulünü mümkün görmüyorum. Sembolik bir jest yaptılar. Avrupa ilkelerini benimseyenlerin desteklenmesi gerektiğine inanıyorlar. Bugünden yarına olmaz. Yolsuzluk ve şeffaflıkla ilgili çok ciddi sorunları var.
DÜNYA SAVAŞI ÇIKAR MI?
Prof. Dr. Oktay Fırat Tanrısever,
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
* Üçüncü dünya savaşının amaçlanmadığı yönünde tarafların net beyanları var. ABD de böyle bir savaşa girmek istemiyor. Biden diyor ki: “Sert yaptırımlar uygulamak zorundayız, aksi takdirde sert bir tedbir almak zorunda kalacağız, o da üçüncü dünya savaşına neden olur, bunu istemiyoruz.” Amerikan askerlerini de Ukrayna’ya göndermeyeceğini söylüyor. ABD de Rusya da süper güçler düzeyinde bir çatışmanın uzağında. Aslında problem Rusya-Ukrayna arasında değil. Ancak tüm taraflar bunu bu şekilde sınırlandırarak dünya savaşı ihtimalini bertaraf ediyor.
* Rusya, Ukrayna’daki direnişi psikolojik olarak kırmak için Rusya’nın çok güçlü bir nükleer altyapısının olduğunu ve bunları gerekirse kullanabile ceğini söylüyor. Bu açıklamalar kamuoyunu etkilemeye dönüktür. Şu anda dünya savaşı ve nükleer çatışma riskleri ciddi düzeyde değildir.
EKONOMİ NE OLACAK?
Prof. Dr. Emre Alkin, ekonomist
* Rusya’ya SWIFT’i kapatmak gemileri yakmak anlamına geliyor. Kimse Ruslarla bir alışverişe girmesin istiyorlar. Rusya dünyanın en büyük ekonomilerinden biri fakat üretim eksikliğinden dolayı 2035’e doğru Rus ekonomisi Brezilya ekonomisinin altına doğru gevşeyebilir. Yaptığı tek şey doğalgaz ve petrol, bununla beraber metal ticareti. Rusya’nın mallarının dünya ticaretinin dışında bırakılması buradaki mallarda ciddi bir fiyat düşüşü yaşatacak. Dolayısıyla Rusların bol ama ucuz bir stoku oluşacak. Aslında bana sorarsanız ekonomik olarak Putin’in günleri sayılı. İyice dize getirmeye çalışıyorlar.
* Dünya ticaretinin yüzde 80’i açık hesap gider. Açık hesap gittiğiniz için bir şekilde malı gönderirsiniz, parayı ya bankacılık sistemi üzerinden alırsınız ya da başka sistemlerle... Henüz mekanizma tam olarak bulunamadığı için kripto paraları kullanarak dış ticaret işlemlerini gerçekleştirme ihtimalimiz sınırlı. Mutlaka bir çözüm geliştirilecek ancak o derecede büyük bir ticaretin kripto paralar üzerinden yapılabilmesi çok mümkün değil.
* Türkiye ekonomisi açısındansa... Rusya ve Ukrayna’dan her yıl ülkemize turist geliyordu. El ele tutuşup barış içinde sahillerimizde tatil yapıyorlardı. Şimdi bu imkân ortadan kalktı. Ukraynalılar ve Ruslar aynı mekânda yan yana buluşacak duruma gelmezler. Her ne kadar halkların bir kabahati olmasa da orada şimdi bir acı çekiliyor ve bunun bir faturası olacak. İki taraftan da turist azalacağı için yüzde 30’un üzerinde bir kayıp ihtimali var.
* Bir diğer konu da döviz. Döviz kurunun üzerinde de baskı yapabilir. Ayrıca Rusya’dan gelen doğalgaza maalesef en bağımlı ülkelerden biriyiz. Doğalgaz ihtiyacımızın yüzde 34’ü Ruslardan geliyor ve bizim elektrik üretimimizin de yüzde 35’i doğalgazdan... Yani elektrik üretimimiz ve ısınmak için gereken doğalgazın yüzde 30’undan fazlasının Ruslardan gelmesi bizim yumuşak karnımız.
* Buğday konusuna gelirsek... Muhtelif yerlerden alınabilir, illa Rusya’dan ya da Ukrayna’dan almak zorunda değiliz. Ukrayna dünyanın ilk 10 buğday üreticisinden biri. Çok ciddi bir tahıl deposu ama alternatif geliştirilir. Kimse aç kalmaz. Tabii buğday fiyatları yukarı gideceği için ekmek fiyatlarını otomatik olarak etkileyecek. O da enflasyona katkı yapacak.
MONTRÖ SÖZLEŞMESİ
Prof. Dr. Oktay Fırat Tanrısever,
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
* Türkiye Montrö Sözleşmesi’nin uygulayıcı ülkesi. Harfiyen uygulamamız çok önemli. Barış zamanında ya da savaş zamanında, Türkiye’nin savaşa taraf olup olmamasıyla ilgili ya da tehdit altında olup olmaması durumlarında boğazlardan geçişin hangi kurallara tabi olacağına ilişkin düzenlemeler içeriyor. Montrö, savaş ya da savaş tehdidi durumunda askeri gemilerin Boğazlar’dan geçişinin takdirini Türkiye’ye bırakıyor. Türkiye de dedi ki: “Ben bu takdirimi bölgenin barış ve istikrarına katkıda bulunmak için kullanmak istiyorum.”
Bölgede savaşan ülkeler olduğunda gemileri Montrö kuralları gereği Boğazlar’dan geçemiyor. Bunun üç tane istisnası var. Birincisi, gemiler bağlı oldukları limana dönebilir. Yani Rus donanmasına ait bir gemi Karadeniz’deki ana üssüne dönebiliyor. Bir diğer istisna, Birleşmiş Milletler’in tanımlayacağı gemilere izin vermek. Son olarak, Türkiye’nin de kabul ettiği bir insani yardım gemisi geçecekse bir askeri gemi eşliğinde geçişe izin verilebilir. Prensip olarak Türkiye, Rusya ve Ukrayna gemilerine Boğaz geçişlerini kapattı. Bu bir tepki de yaratmadı. Ukrayna teşekkür etti, Rusya da anlaşmanın uygulanmasından dolayı memnuniyetini dile getirdi.
TÜRKİYE’NİN POZİSYONU
Prof. Dr. Oktay Fırat Tanrısever,
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ne Ukrayna’dan ne de Rusya’dan vazgeçmek istiyoruz” diye bir açıklama yaptı. Bu açıklama aslında Türkiye’nin pozisyonunu özetliyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği tehdit altında olduğundan işgale bir son verilmesini istiyor. Bu işgali hem hukuki, hem ahlaki,
hem insani açıdan hem de jeopolitik açıdan kabul edilemez bir durum olarak görüyor. Çünkü öyle bir durumda Rusya, Karadeniz bölgesinde de çok güçlenmiş olacak. Ukrayna Karadenizde bir denge unsurudur. Diğer yandan Türkiye Ukrayna’ya destek verirken, Rusya karşıtı söylem izlemekten ziyade Rusya’yla diyalog kurarak diplomasi yöntemiyle bu işin çözülmesi gerektiğini vurguluyor. Arabuluculuk söylemi de bunun bir parçası.
MÜZAKERELER
Prof. Dr. Oktay Fırat Tanrısever,
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
Savaşı nihayetlendirip barışa temel oluşturacak bir ateşkesin ilan edilmesinin biraz uzağında görünüyor. Taraflar askeri bir avantaj elde etmek için bu görüşmeleri yapıyor. Taraflardan biri nihai olarak askeri amacına ulaşırsa ya da bunları gerçekleştiremeyeceğini anlarsa müzakereler nihai çözüme odaklanabilir. Ancak bu aşamada Rusya’nın iddia ettiği hedeflerin çok uzağında olduğunu görüyoruz. Ukrayna işgalin sona ermesiyle birlikte Donbas ve Kırım’ın da tam kontrolünün kendisine verilmesiyle ilgili bastırıyor.
YENİ DÜNYA DÜZENİ
Nilgün Arısan Eralp, Türkiye Ekonomi
Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Avrupa Birliği Direktörü
*Yeni bir dünya düzeni demek yanlış ama bir yeni Batı düzeni beklenebilir. O da transatlantik ilişkilerin güçlenmesi.
Çünkü Biden başkan olunca transatlantik ilişkiler güçlenecek diye düşünülüyordu ama Biden bu konuda biraz hayal kırıklığı yarattı. Avrupa ülkeleri ortak bir dış politika geliştiremiyor, güvenlik harcamaları çok sınırlı. Fakat ilginç bir şekilde Almanya savunma bütçesini yüzde 2’lerin üzerine çıkardı. İlk defa Almanya gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren bu konulara hiç girmeyen, hiçbir ülkeye devlet düzeyinde savunma silahları satmayan,
vermeyen bir ülke bile Avrupa güvenliğinin ve beraberinde NATO ve ABD’yle ilişkilerin de ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.