Güncelleme Tarihi:
Geçen ay eşiniz Öykü Karayel, röportaj için buluştuğumuzda “Can’ın çok büyük zorlukları olmuş. Bütün bu zorluklardan bu kadar büyük bir olgunlukla çıkabilen bir erkek her zaman için çok çekici” demişti. Nasıl bir hikâyeydi sizinki?
- Sağ olsun canım eşim! Herkesin hayatında birtakım zorluklar vardır, benim de vardı. Onlardan saklanmadan, yüzleşerek mücadele etmeye çalıştım. Başkalarını kendi sorunlarınızla alaşağı etmemek adına kendinizle bir sınava tabi tutuluyorsunuz. O sınavı doğru vermek gerekiyor. Ben o sınavları iyi verebildim herhalde. Bir de bencil değilim, iyi birisiyim.
◊ Zor sınavlar mıydı bunlar?
- Benim için öyleydi. Ama bunlardan bahsetmek istemiyorum. Sadece çok yakın dostlarıma anlatmayı tercih ederim. Eğer çok merak eden varsa da yazdığım kitapları okuyup yaptığım müziği dinleyerek birtakım izdüşümlerine rastlayabilir.
◊ Nasıl bir aileydi sizinki?
- Mutlu, sevgi dolu... İzmir’de büyüdüm. Görece daha küçük, harala gürelesi çok olmayan, müthiş bir yer. Eğer İstanbul’da büyümüş olsaydım, ne yapmak istediğime dair kafam daha karışık olabilirdi.
◊ Aile kökleri nereye dayanıyor?
- Dedemler Bergamalı... Anne ve babam da orada tanışmışlar zaten.
◊ 17 yaşında İstanbul’a geldiğinizde hayaliniz şarkıcı olmak mıydı?
- Aslında İstanbul’a gelme sebebim sinemacı olmaktı. Ama sonunda sanata dair bir şey yapmak durumunda olduğumu biliyordum. Çünkü başka hiçbir şeye yeteneğim yoktu.
◊ Nasıl başladı sanatla ilişki? Aileden mi?
- Dedem TRT korosundaydı. Anneannem kıskanınca bıraktı. Annem ressamdı. Babam da çok Türk sanat müziği dinlerdi. Ben de ilkokulda gitar çalmaya başladım, ortaokulda müzik grubuna girdim. Hayatımda hep müzik oldu.
Anneniz bir kere
öldü mü hep ölüyor...
◊ Kitaplarınızı ve albümlerinizi annenize ithaf ediyorsunuz. Bunun sebebi onu kaybetmiş olmanız mı?
- Aslında her şey onun sayesinde oldu. Beni sanata teşvik eden de oydu.
◊ Annenizi kanserden kaybettiğinizde kaç yaşındaydınız?
- 24.
◊ Genç yaşta yaşadığınız bu kayıp hayatınıza nasıl yansıdı?
- Çok zor bir dönemdi. Kuşkusuz, insanı temelinde sarsan bir acı. Bir de annem benim en yakın arkadaşımdı. Anneniz bir kere öldü mü hep ölüyor artık.
◊ Genç yaşta o acıyı kontrol altında tutmak zor muydu?
- Bu, hayatınız boyunca sizi hep takip edecek bir acı. Bununla yaşamayı öğrenmeniz gerek. Bu da 24 yaşında bir çocuk için büyük bir sorumluluk. Birdenbire altından kalkamıyorsun tabii ama zaman içinde kendine dikkat etmekk suretiyle iyileşiyorsun.
◊ Babanız daha sonra bir evlilik yaptı. Ona kırgınlık yaşadınız mı?
- Hayır, 70 yaşında adam! Babamı çok sayar, severim ama annemle ilişkimiz daha farklıydı.
Öykü’nün müthiş bir insan olmasına âşık oldum
◊ En popüler olduğunuz dönemde evlilik kararı alırken hiç tereddüt etmediniz mi?
- Çok mutluyum, doğru bir karar verdim.
◊ Evlilikle neler değişti?
- Eşimle zaten beraber yaşıyorduk. Ailelerimiz ve dostlarımızla çok büyük bir parti yaptık. Bir değişim değil de... Daha dingin, sakin ve huzurlu oldum.
◊ Nasıl tanıştınız?
- Ortak bir arkadaşımızın lansmanında.
◊ Neydi sizi ona âşık eden?
- Müthiş bir insan olmasına âşık oldum.
◊ Sürekli sanat konuşulan bir ev mi sizinki?
- Bilakis... Öykü’nün getirdiği senaryoları okurum tabii. O da benim yazdıklarımı okur, şiirlerimi dinler ama çok aktif şekilde sanat konuşulan bir ev asla değil. Öyle olsa dünyanın en sıkıcı şeyi olurdu herhalde.
◊ Evlilik şarkı sözlerinize nasıl yansıdı?
- Yansımadı. Benim yazdığım sözler kurgu. Gerçek olsaydı oturur, günlüğüme yazardım.
◊ Şarkılarınızda anlattığınız aşklar gerçek değil o zaman...
- Benim özelimde değil, başkalarında gördüğüm şeyler. Birtakım pencereleri açıp oradan izlediğim şeyleri anlatıyorum. Ama kendi üslubumla...
Herkesi dinlersek ve gerçek iletişim kurabilirsek bu öfke dinebilir
◊ Yeni albümünüzün hikâyesi ne?
- 30 yaşımdan 32 yaşıma yaşayıp gördüklerimi anlatıyor. Konsept bir albüm değil. İki sene içinde biriktirdiğim, sevdiğim ve birbiriyle uyumlu şarkıları topladım. İlk albümüm ‘Meczup’un ruhuna ve sound’una benziyor. Genel olarak bizim yaptığımız müziği beğenenlerin çok tatmin olacağı bir iş. Kocaman bir spektrumu var. İçinde punk, rock, eklektik, elektronik ve biraz tasavvufi tınılar olan şarkılar mevcut. Herkes bu albümde kendine dair bir şeyler bulacak.
◊ Şarkıların derdi ne?
- Albümleri memleket ya da kişi gibi düşünebilirsin. Aşk, sosyal kaygılar, mutsuzluk ve asilik... Bu albümünde içinde hepsi sağlıklı dozda var.
◊ Albümün adı ‘Ruhum Bela’. Sizin bela bir tarafınız var mı?
- Bu çok sert bir şarkı, beni tasvir etmiyor. Belalı bir adam değilim, yumuşak huyluyum ama tersim pis olabilir.
◊ Neler çıkartır o pis tarafı?
- Adaletsizlik. Aptal yerine koyulmayı da sevmem.
◊ Topluma dair kafa yoran, dertleri olan biri misiniz?
- O konularda vicdanım rahat. Yapmam gerekenleri yapar, söylemem gerekenleri söylerim. Ama kendimi aktif siyaset içinde görmüyorum, orada bir söylemim olamaz.
◊ Şarkı sözlerinizi yazarken insanları gözlemliyorum dediniz. Peki toplumu nasıl yorumluyorsunuz?
- İnsanlar daha öfkeli, ciddi bir iletişimsizlik söz konusu. Sosyal medyadan o an aklımıza gelen şeyleri bir dürtü gibi dışarıya saçtığımızda birbirimizle anlaştığımızı zannediyoruz. Halbuki anlaşmak için diyalog kurmak gerek. Herkesi dinlersek ve gerçek iletişim kurabilirsek bu öfkenin dinebileceğine inanıyorum.
◊ Özellikle sosyal medyadaki kutuplaşmaya ne diyorsunuz?
- “Biz kimiz ki” diye düşünmemiz gerek. Kutuplaşırken seçtiğimiz tarafı neden seçtiğimizi biraz daha ince eleyip sık dokumak lazım. Bir ‘biz’ varız, bir de ‘onlar’ var gibi kutuplaştığımızda anlaşamamaya başlıyoruz.
Albümün kapak fikri
oyundan...
◊ Albümde 10 yeni şarkı var. The FatLab’de Ali Rıza Şahenk tarafından kaydedildi. Yedi şarkının düzenlemesini Can Saban, iki şarkının düzenlemesini Sabi Saltiel ve bir şarkının düzenlemesini Emre Kula yaptı. Albümün bazı şarkılarında vokal ve vokal koçluğunuysa Fatma Turgut ve Özge Fışkın üstlendi.
◊ Kapak fikri PlayStation’da ‘Fall Out 76’ oynarken çıktı. Oyun post apokaliptik bir evrende geçiyordu. Dünya bitmiş ve sadece bir adam hayatta kalmış... Fotoğrafçı arkadaşlara oyundan bir kare
gönderdim.
◊ Kendimi en iyi hissettiğim şarkıları ve metinleri şimdi yazıyorum. Bu, olgunlaşmakla ilgili sanırım. Mesela Sertab’ın (Erener) son
şarkıları ve
Fatma Turgut albümü için yazdığım şarkılar öyle.
İçimdeki rock’çı kırıntısı sahnede
büyütecin altına girmiş gibi oluyor
◊ Resim çiziyor, şarkı söylüyor, şiir ve söz yazıyorsunuz. Siz biraz açgözlü müsünüz?
- Hiç değilim. Dikkat dağınıklığım var. ‘Ben’ olmak beni bu hale sokuyor. Mesele kendini anlatmak ve anlaşılmaksa bunu hangi yolla yaptığınızın çok bir ehemmiyeti yok.
◊ Kendinizi en rahat anlattığınız alan hangisi?
- Birini daha çok seviyorum gibi bir şey olmadığı için hepsini birden yapıyorum. Eğer müziği daha çok sevseydim sadece müzik yapardım. Ama şiire büyük bir tutkuyla bağlıyım.
◊ Size ‘sahne hayvanı’ diyorlar. Neden?
- Sahne biraz daha alternatif egolarımızın devreye girdiği, her şeyin daha büyük olduğu bir yer. Benim içimdeki rock’çı kırıntısı orada devasa bir büyütecin altına girmiş gibi oluyor. O da bir hayvan gerçekten.
◊ Sahneden inince o ‘hayvan’a ne oluyor?
- Boyoz falan yiyor, arkadaşlarıyla muhabbet ediyor...
◊ Bir yandan da artık evlisiniz. Sahneden iniyor, sakin bir hayata geçiyorsunuz...
- Sahne bir yansıma. Özel hayatlarımızda orada olduğumuz kadar talepkâr, star ve hacimli olmamız söz konusu olamaz. Öyle yaşayamayız.