Güncelleme Tarihi:
Kalbimiz Soma’da ve yaralı. Söylenebilecek çok fazla bir şey yok. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, kazadan kurtulanlara da hem sabır hem de yaralarının bir an evvel sarılması dileklerinden başka… Memleketini seven, iyi bir vatandaş olarak yapabileceğimiz en kalıcı şey, işimizi memleketimize faydalı bir şekilde icra edip geliştirmek.
Yemek konusu son beş yılda memleketimizde yeni bir algıya ulaştı. Tüm dünyada üretimin azalması ve herkesin işlerini bilgisayarlar üzerinden yapar olmasıyla, ellerimizle ürettiğimiz işlerin önemi arttı. Bu sebepten insanlar daha çok yemek yapmaya yönelir oldu. Var olan bilgi beklentiye tam da cevap vermeyince arayışlar arttı. Bu arayıştaki insanlar deneyimlerini paylaşınca elimizdeki malzeme de çoğaldı. Malzeme arttıkça iştah da arttı. Erkekler, en az kadınlar kadar yemek konusuna ilgi duymaya başladılar. Yemekle ilgili yazmak, konuşmak, yemek yapmak popüler kültürün güzel ve önemli bir parçası haline geldi. Aşçılık belirli bir yöreye ait olan bir iş kolu biçiminden, herkesin sevdiği ve yapmaktan heyecan duyduğu, ailelerin de ‘çocuğum para kazanır mı’ korkusunu yendiği bir meslek haline geldi. Hal böyle olunca iddialı ve gelecek vaat eden insanlar aşçı olmaya karar verdiler. Şu anda yetişiyorlar. Ve umuyorum ki bomba gibi bir gençlik arkadan geliyor.
Daha yolun başındayız, ancak bu gelişmelerin başarıya dönüşmesi için konsantre olunması gereken önemli öğeler var. Mutfağa girdiğimizde giydiğimiz önlüğün bir başka kültüre ait değil, bizim olması, bu topraklardan beslenmemiz, bir taraftan da dünyalı olmayı kaçırmadan hayal etmemiz çok önemli. Bu son iki cümle söylemesi kolay, yapması çok zor olan ama samimiyetle beraber doğal olarak ortaya çıkacak özellikler.
Bundan üç yıl evvel, bu gelişmeleri bir tencerede pişmekte olan mısır tanelerine benzetmiştim. Tencereye kuru mısırları biraz yağ ile koyarsınız. İlk ‘pıt’ çıkar, biraz sonra bir tane daha ve sonra üstünü kapatırsınız. Ardından bu pıt pıt sesleri artmaya başlar, arada durur. Bir anda öyle hızlanır ki takip edemeyeceğiniz kadar çok olur. İşte üç yıl önce pıtların hızlanmaya başladığı zamandaydık. Şimdiyse gelişmelerin tek tek takip edilemeyecek bir hıza ulaşmasının gururu içerisindeyiz.
Bir Belçikalı’nın “Ben Türk yemeği yapıyorum” diyerek evinde keyif çattığı günün yaklaştığına dair bir gösterge olan bu gelişmeler, 19 Mayıs’ı bize armağan eden Atatürk’e armağan olsun.
YEMEK KANALLARI
Türkmax Gurme, Kitchen 24 ve Planet Mutfak gibi yemek kanallarının yanı sıra Home Tv ve İz Tv’de de yemek içerikli çok sayıda program mevcut. Diğer televizyon kanallarındaysa ‘Soframız’, ‘Mutfağım’, ‘Anadolu’dan Lezzetler’ gibi yayınlar arttı. Ayrıca Mehmet Yaşin ve Vedat Milor eski popülerliklerinden hiç ödün vermeden devam ediyorlar.
TV PROGRAMLARI
Artık çok sayıda tv programımız var. Evde yemek yapmanın keyfini anlatıyorlar ve çocuklardan büyüklere çok sayıda takipçileri olan. Hatta sizinle güzel bir hikaye paylaşmak isterim. Bir teknoloji mağazasında tanıştığım anne, kızı Derin’in beni izlemeyi özlediğini söyledi. Programın yayınlanmadığı zamanlarda, Gabriele Sponza’yı benim kardeşim olarak tanıttıklarını ve bu sayede Derin’in Gabriele’yi izleyip, o mutlulukla yemeğini yediğini anlattı.
GAZETELER
Gazetelerin yemekle ilgili ayırdıkları alan artmaya başladı. Her gazetenin en az üç yemek yazarı var.
EN İYİ RESTORAN VE ŞEFLER
Bundan beş yıl önce İstanbul’un en iyi/en pahalı beş lokantası dendiğinde akla gelenlerden hiçbiri Türk mutfağı veya malzemeleriyle ilgili değildi. Oysa şimdi yapılan bütün oylamalar ve yarışmalardaki en iyi lokantalar listelerinde bizim mutfağımız ve bundan yola çıkan şefler ön plana çıkıyor.
YENİ YEMEK KİTAPLARI
Gün geçmiyor ki yeni bir yemek kitabı çıkmasın... Yerel lezzetler, aileden kalma tarifler, yeni mutfak denemeleri, dünyadan tariflerin yerele uygulandığı, en azından bizim malzemelerimize yakın malzemelerle pişirilmiş tariflerin olduğu kitaplar yayınlanıyor. “Söz uçar yazı kalır” diyerek, Osmanlı’nın 1844 yılında çıkan ilk yemek kitabı Melceü’t Tabbahin/Aşçıların Sığınağı için neredeyse 600 yıl beklendiğini düşünürsek bu çıkanlar aslında epeyce kıymetli.
YEMEK SİTELERİ, BLOGLAR VE DERGİLER
Eskiden güzel yemek yapanların muhakkak bir parçasını sır olarak sakladığı bir dünyadan, popüler olmak adına lezzeti, kıvamı, ölçüsü en iyi tutan, güzel bir tarifin hoş bir sunumla paylaşılmasına doğru bir geçiş yaşıyoruz. Onlarca çok güzel, yüzlerce bir hayli işimizi görecek blog olmaya başladı. Böylece bilginin daha bonkörce paylaşıldığı, yemek yeme sürecinin bizi bir araya getiren bağlayıcılığının daha geniş kitlelere uzandığı bir dönem içindeyiz.
ŞEF YETİŞTİREN ÜNİVERSİTE VE OKULLAR
İlk özel üniversite olarak kurulan, Yeditepe Üniversitesi Gastronomi Bölümü’nden sonra Okan Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Özyeğin Cordon Bleu ve Bilgi Üniversitesi bu listeye girdi bile. Bölümleri olmayan üniversitelerde ise gastronomi kulübü, benim okuduğum dönemde hiç olmamasına rağmen, şimdi en önemli ve kalabalık kulüplerden oldu diyebiliriz. Ve tabii ki MSA, USLA, Culinary İnstitute ve Doors Academy gibi büyük çaplı okullar, atölyeler var. Bu sayede çok daha fazla insan hafta sonlarını yemek yaparak geçiriyor. Ayrıca bu kurumlar iş değiştirmek veya meslek edinmek isteyen insanlar için yeni bir ışık olmaya devam ediyor.
TÜM BUNLAR OLURKEN...
Bu yolun en zorlu kısmını aşan çok özel insanlar var. Başta rahmetli Tuğrul Şavkay geliyor. Artun Ünsal, Ahmet Örs, Mehmet Yaşin, Vedat Milor, Aylin Öney Tan, Güngör Uras, Nevin Halıcı, Mehmet Gürs, Defne Koryürek, inanılmaz özel üslubu ile Oktay Usta, Vedat Başaran, Emel Başdoğan, Nilhan Aras, Özge Samancı gibi isimlerin ve nice önemli üniversite hocalarının da ciddi katkıları var. Yaptıkları veya yazdıklarıyla, bugün bir şeyler yapmak için yola çıkan herkesin bir taraftan tutunabileceği, destek alabileceği kuvvetler, bir yandan da tüm donanımlarıyla adeta ışık tutan fenerler gibiler. Zor zamanlarda ortaya koydukları emekleriyle bu işi bir yerlere taşıyan öte yandan da işin ceremesini çekmiş insanları anmadan geçemezdik. Bu yazıda adını yazamadığım pek çok kıymetli insan ve kuruluştan özür dilemek isterim. Hafta sonunuzu, bu değerli memlekette çok güzel günlerin olacağı hayali ve inancı ile geçirmemiz dileğiyle.