Güncelleme Tarihi:
Koray Avcı stüdyodan içeriye elinde bir kutu lokumla ve büyük bir gülümsemeyle giriyor. İlk kez karşılaşıyoruz ama insana kendini yıllardır arkadaşıymış gibi hissettiriyor. Uzun saçları, sakalları ve tavrıyla farklı bir auraya sahip. Söyleşi sırasında sözü ve bestesi kendisine ait ‘Yan’ı dinletiyor. Bu şarkı bu yaz çok can yakacak gibi...
* Sırtına ‘Sesi gülen adam’ dövmesi yaptırdığın doğru mu?
Evet. Beni dinleyenler birbirlerini tanımaya başlayınca ortak bir dille paylaştığımız gönderilerin altına ‘Sesi gülen adam’ yazıyorlardı. Benim de çok hoşuma gitti. Mahlas gibi oldu.
* Gerçekten gülen ve güldüren adam mısın?
Bunu ben değil dinleyici söylüyor. Onların takdiri... Eğer beğeniyorlarsa, ki uzun zamandır bir yerlerdeyiz, sanırım gülüyorlar.
* 8 sene önce büyük bir çıkış yaptın. Sence müzikte nasıl bir boşluğu doldurdun?
Çok büyük bir soru, bunu cevaplamak bana düşer mi? Boşluğu doldurmak değil de birilerinin yanına gelmek gibi bir şey oldu. “Ben geldim, bana yer var mı? Bir şeyler söylemem lazım” dedim.
* O yeri kolay verdiler mi?
Zor oldu aslında. Beni dinleyenlerden başka kimseden beklentim olmadı. Zaten şarkı söylüyordum, bir anda üzerimdeki ışıklar değişti. Tabii çok çalıştım, çabaladım, çabanın meyvesi de insanlar oldu. Bu benim için en büyük servet.
* Bir sürü isim çıkıyor. Aralarından sıyrılmanın sırrı neydi?
Bir şeyleri biraz daha sadeleştirip sunduk. İnsanlara bir şeyler anlatmak istedim. Benim bir
kesimim, tarzım yok. Kendime
has bir şey var, dinleyenlerle
ortak bir dil bulduk.
* Ünlü oldukça dost bildiklerinin düşman çıktığını görürsün. Böyle şeyler yaşadın mı?
Herkes kadar... Ama canım yanmadı. Kolay kırılmam. Çok kolay yanlış da yapamaz insanlar bana.
* Neden?
Ben iyi biriyim, kötü değilim. İyiye, güzelliğe inanıyorum. Onun istediği kötülük. Karmaya inanıyorum ve kesinlikle herkesin bir sınavdan geçtiğini düşünüyorum. Onun sınavı o, ben onunkine ortak olmamaya çalışıyorum.
* Senin için kimi popçu, kimi türkücü diyor... Bir albüm çıkarsan rafta hangi kategoriye konur?
Hepsine girer. Ben sahnede kabare yapıyorum. Pop bir parçayı teatral bir şeyle sunuyorum. Yahut özgün bir parçayı istediğimde elektrogitarlarım ve davullarımla çalıyorum. Zamanında yaptığım albümler de bütün tarzları barındırdı. Halk müziği, pop, arabesk, akustik ve biraz rock. Duygularımı aktarabileceğim o kadar geniş bir yelpaze var ki... Her müziği dinleme kültürünü babamdan öğrendim. Evimizde her tarz kaset vardı. O yüzden bu benim karakterimde harmanlanmış bir durum. Mesela şimdi çıkacak şarkımız da çok enteresan bir şarkı, ‘Yan’.
* Onun tarzı ne?
Üzerine oturduk tartıştık ama gerçekten bilmiyorum. Her listeye girebilecek bir durumda.
* Sen artık pop star mısın?
Star olmak ne bilmiyorum.
Ben o statülerde değil de, insanların evinin köşesinde, kıymetli bir yerde olmayı tercih ederim. O hepsinden daha büyük bir şey. Bana fotoğraf çekilirken “Ya rahatsız ediyoruz” diyorlar. Hiç rahatsız olmuyorum. Sonuçta tanımadığım birinin telefonunda resmim var, bundan daha güzel ne olabilir? Ben de böyle yaşıyorum starlığımı.
* Şöhretli olmak nasılmış?
İstediğim hayatı, başından sonuna, eksisinden artısına istediğim gibi yaşıyorum. Olduğum yerden çok mutluyum.
* En zor yanı ne tanınmanın?
Yalnızlığa, yalnız olmaya, yalnız olmayı istemeye alıştım.
Gülünce her şey düzeliyor
* Peki, tanındıkça şımardın mı?
Ben zaten tatlı şımarıklıkları severdim, ailenin şımarığıydım. Ama küstah olamam, olmamak için çabalıyorum.
* Şöhretin seni değiştirdiğini ve agresif olduğunu düşünenler var...
Ben de herkes kadar sinirli, herkes kadar sakinim. Kavga sevmem. Güzellikten yanayım, herkes mutlu olsun, benim bu dünyadaki görevim insanları mutlu etmek.
* Pollyanna mı oldun biraz?
Yok, gerçekçi oldum.
* Ne seni gerçekçi yaptı?
Çünkü bir gün öleceğimi fark ettim ve yarın da ölebileceğimi biliyorum. Neden 24 saatimi saçma sapan şeylerle geçirip kendimi yorayım? Enerjimin ihtiyacım kadarını harcayıp beni yoracak şeyleri geride bırakıyorum. Güldüğünüz zaman her şey düzeliyor, güzel oluyor...
İyi sahnenin sırrı...
* Yılda kaç konser veriyorsun?
Senenin yarısı garanti doluyor. Ülke ve dünyadaki durumlara göre üzerine koyuyoruz. Şimdiden 2024’ü planlıyoruz mesela.
* İyi sahnenin sırrı ne?
Sahneye çıkarken kendime şunu diyorum; insanlar kendi zamanlarından, paralarından sana ayırıyorlar. Çık ve onları mutlu et, sahneyi asla düşürme. Sahnenin, bizim akışımızın bir frekansı var.
Bu frekans üç saat içinde insanları ağlatır, güldürür, oynatır, düşündürür, duygudan duyguya sokar. Bu bir kompozisyon haliyle bir hıza ulaşıyor, elbette bir matematiği var ama en önemlisi her şeyi duyguyla birleştirip seyirciye geçirebilmek.
Üç kelimeye sığmam...
* Koray’ı tanımayan birine üç kelimeyle nasıl anlatırsın?
Beni yaşaman lazım, üç kelimeye sığmam.
* Hakkında bilinen en büyük yanlış...
Sinirli olduğum.
* Romantik misin?
O enerjiyi alıyorsam dibine kadar.
* Bir asansörde bir saat boyunca kapalı kalıyorsun, yanında kim olsun?
Bir gitar yeter. Strese girdiğimde şarkı yazıyorum. Neden suratını ekşittin, illa asansörde biriyle sevişmem mi gerekiyor? Klostrofobi bu. Asansörde duramam.
* İlk randevuda asla yapmam dediğin bir şey söyle...
Asla hesap ödetmem ve bir randevum varsa onu günlük planlarım.
* Bir kadında ilk neye bakarsın?
Gözlerine bakarım; çünkü göz yalan söylemez.
* Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Kül tablası olmak isterdim, her yandığında beni hatırlasın.
Yandık, kül olduk
* İki sene önce babanı kaybettin. Babanla nasıl bir ilişkin vardı?
Babamla ilişkimiz ergenlikten sonra zor oldu biraz, yorduk birbirimizi.
* Müzik sevdası yüzünden mi?
Genel olarak öyle, ben biraz yerinde durmayan bir çocuktum. Hep öyleydim, hâlâ da çocuğum işin kötü tarafı. Yerimde durmuyorum. Şu an yapabilme gücüne sahip olduğum her şeyi yapıyorum. Babam da beni biraz dizginlemeye çalıştı, baktı beceremiyor, bir de benim için yaptığı iş seçimleri ve benim o yolda gitmemem biraz yordu onu. Onun stresiyle birbirimizden uzaklaştık. Ama son dönemler iyiydik.
* Baban bugün karşında olsa ona ne söylerdin?
“Hadi bir rakı içelim” derdim. Anlatmam gereken şeyler var.
* Babana bir tekne almıştın...
Babam hastaneye yattığında, ona “Gel seni denize atalım, artık denizde yaşa” dedim. “Tamam” dedi. Siparişi verdim, 12 ay hastanede geçirdi, çıkamadık. Sonra kaybettim onu, tekne geldi. Bununla ne yapacağım diye düşündüm. Babama öğreteceğim diye eğitim falan da almıştım. Sonra baktım ben de İstanbul’da artık yaşayamıyorum. Nefes alamıyorum, trafik falan beni mahvediyor, kaldıramıyorum. Teknede yaşayacağım dedim.
* Şimdi teknede mi yaşıyorsun?
Evet, tek başıma teknede yaşıyorum, babamın çok güzel bir fotoğrafı var. Her baktığımda şunu diyorum; bu cesaretimi o vermedi ama bunu yapmama o vesile oldu. Sonra teknede şarkı yapmaya başladım. Hatta buraya gelmeden bir tane daha yapmıştım, onu bitireceğim.
O şarkılardan biri de dün çıktı. Söz, müzik bana ait ve çok güzel oldu, ‘Yan’.
* Hikâyesi ne anlatıyor?
Yanıyoruz işte, yandık, kül olduk.
Sefasını da cefasını da ben çekeceğim
* 33 yaşındasın. Çocuk yaşında çalışmaya başlamışsın...
Ben 30’dan sonrasını saymıyorum (gülüyor). Sakallar beyazlayana kadar.
* Müziğe nasıl başladın?
Çok çalışkan bir ailenin çocuğuydum. Babam elektrikle uğraşıyordu, sıfırdan başlamış her şeye. Annem de gelinlik dikerdi. Babamı kaybettikten sonra çok yalnız kaldı. Şu anda üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Bir kardeşim var, 23 yaşında. Her şeyimizle ilgilenen bir ailemiz vardı. Çocukları üniversite okusun, meslek sahibi olsun istiyorlardı. Üniversite sınavlarında fizik, mimarlık gibi zor bölümleri kazandım. Ama aklımda hep müzik vardı. Okulun yanında barlarda, sokakta müzik yapıyordum. Facebook sayfamız vardı. Oraya performanslarımızı giriyorduk. Konser teklifleri geldi. İstanbul’daki konserimizde Ahmet Bey’le (Çelenk) tanıştık. 2015 Ağustos ayında albüm yapmaya karar verdik. 8 yıldır aynen devam ediyoruz. Ama sanmayın ki okulları bıraktım (gülüyor).
* Sokaklarda müzik yapan, yoksulluk çektiğin bir hayatın var gibi biliniyor...
Bunu anlatmak için elimden geleni yapıyorum ama galiba başaramıyorum. Sokakta müzik yapıp para kazandım. Kazanamadığım zamanlarda
çok sıkıntı yaşadım ama bu benim kendi savaşımdı. Babamın ve benim karşıt fikirlerde olmamız sonucu kendi ayaklarım üzerinde durduğum bir yolu seçtim. Bunun sefasını da cefasını da ben çekeceğim dedim.
Avlanırım da avlarım da
* Çapkın mısın?
Yok, çapkın değilim.
* Aşk adamı mısın?
Statü yok bizde. Sakin biriyim, kendime zaman harcarım. Tabii arada güzel diyaloglar iyi gelebiliyor.
* 100 kiloymuşsun. 77 kiloya düşmüşsün. Kilo verip kaslı olmak seksi görünmek için mi?
Hayır. Kiloluyken de bir tarzım, bir auram vardı. Bir insan zayıf ya da kilolu olduğu için seksi olmaz. Ben konuya sağlık açısından baktım.
* Kendini seksi buluyor musun?
Yok.
* Kandırma beni... Instagram’daki o pozlar ne o zaman? Uzun saçlar, dar pantolonlar, dövmeler, kaslar...
Kendime bakmaya çalışıyorum, böyle görünmek hoşuma gidiyor. Kimine göre çirkinimdir, bana göre sadece iyi görünmeye çalışıyorum.
* Karşındaki kadın da illa böyle spor yapacak, sağlıklı beslenecek falan takıntıların var mı?
Hiç öyle bakmıyorum. Tenin uymuyorsa, sohbet edemiyorsan, dünya güzeli gelse olmaz. Bu bir enerji. Bunun için de aslında biraz dışarı çıkman gerekiyor, benim de ona vaktim yok kurban olduğum.
* Yaşadığın aşklardan konuşalım. Bize hiç bahsetmeyecek misin?
Bugüne kadar ne aşk ne de özel hayatımla ilgili bir şey anlatmadım. Bu saatten sonra da anlatmam.
* Ahlâksız teklifler alıyor musun sahnede?
Yok ya.
* Sahnede kimse eline telefon numarasını sıkıştırmadı yani?
Tabii ki yaparlar, onlar hoş şeyler. O enerjiyi paylaşıyorlar. Ben çok mu iyi bakıyorum her şeye!
* Sanırım...
Benim için konserlerim şöyle; sanki bir ateş yakılıyor, o ateşin başında şarkı söylüyoruz, dans ediyoruz. O sırada bana yükselen, beni seven
olabilir. Orada onun karşısındayım ve onun gözlerinin içine bakıyorum. Onun devamında gelebilecek şeylere karşılık verebilecek bir yanım yok.
* Soyadın Avcı. Sen ilişkilerde av mısındır avcı mısındır?
Avlanırım da avlarım da.