Güncelleme Tarihi:
Gökhan Çınar’la bundan yaklaşık 12 yıl önce, radyoculuk yaptığı ve 90’lar Türkçe pop partileri düzenlediği dönemde tanışmıştık. Artık Çınar bugün klinik psikolog olarak tanınıyor. YouTube’daki Bana Göre TV kanalında yaptığı ‘Katarsis’ programına katılmayan ünlü yok desek yeridir. ‘Katarsis X-tra’da bir evsizi, tarikat üyesini, hayat kadınını veya bir trans bireyi ağırlıyor. Geçen ay başladığı ‘FÜG’ isimli programında da ünlülere yapay zekâ destekli bir oyun oynatıyor. Gökhan Çınar’la buluştuğumuzda beni karşısındaki koltuğa buyur ediyor ve seansımız başlıyor...
◊ Seninle en son Beyoğlu’nda, düzenlediğin 90’lar Türkçe pop partisinde karşılaşmıştık. O zamanlar radyo programcısıydın. Neler oldu da konu psikolojiye geldi?
Radyoda program yapmaya başladığımda 12 yaşımdaydım. Radyo Tatlıses, Joy Türk, Kral Pop Akustik derken ‘90’lar’ isimli bir program yaptım. Aynı zamanda Haliç Üniversitesi’nin psikoloji bölümünde okudum. Maltepe Üniversitesi’nin klinik psikoloji bölümünde yüksek lisans yaptım. Beykent Üniversitesi’nde sinema-televizyon üzerine doktoram devam ediyor.
◊ Yayıncılığınla psikoloji uzmanlığını birleştirdiğin ‘Katarsis’ fikri nasıl doğdu?
Uzun yıllardır kafamdaydı. Projeyi televizyon kanalları riskli buldular. Bu ülkede bir psikoloji programının izlenmeyeceğini düşündüler. Sonra Oğuzhan Uğur’u aradım. “BaBaLa TV’de yapalım” dedi. İlk sekiz bölümü YouTube’da yayımladık. Daha sonra Bana Göre TV’yi açtık. Bugün 2 milyona yakın abonemiz var.
◊ Neden katarsis ismini seçtin?
Duygusal arınma demek, o yüzden güzel geldi bana.
◊ Daha sonra sadece sanatçıları değil, başka konukları da ağırlamaya başladın…
Türkiye’de gölgede bırakılmış insanlara ve meselelere eğilmek istedim. O bölümlere de ‘Katarsis X-tra’ adını verdik. Depremle, tarikatlarla ilgili de yayınlar yaptık. 300’e yakın bölüm yayımladık, bazıları eleştirildi ama hepsine kefilim.
◊ Eleştirilen konular nelerdi?
Dekor ve kameralar önünde psikoterapi yapılamayacağını söylediler mesela. Ama bu bir terapi seansı değil zaten. Gerçek terapi seanslarında ‘Katarsis’teki gibi duyguların üzerinden geçmezsiniz. Duyguların içine girersiniz. Ben ‘Katarsis’te kendi hikâyesini anlatmaya hazır, kameralar önünde olacağını bilen ve bunu onaylayan kişileri ağırlıyorum.
◊ Programlarında seni en çok etkileyen hikâyeler hangileriydi?
Yaşamdaki duruşuyla, savunma mekanizmalarıyla ve yer yer yaralarını sanata dönüştürmesiyle beni çok etkileyen isimlerden biri Okan Bayülgen’di. MS (multiple skleroz) hastalığıyla baş ederken milyonlarca insanın eşlik ettiği şarkılar yazan Serdar Ortaç ile müthiş bir yaşama motivasyonu ve cesarete sahip olan Burcu Esmersoy geliyor aklıma.
14 Şubat Sevgililer Günü’nde Dilek ve Ekrem İmamoğlu katıldı programa. Türkiye’de duygularını açmayan o kadar siyasi figür varken aşklarını, zaaflarını, birbirlerini nasıl tamamladıklarını anlatmaları çok özeldi.
◊ ‘Katarsis X-tra’dan kimler geliyor aklına?
Ayşe Abla (Tükrükçü) uzun yıllar boyunca ‘hayat kadını’ olarak etiketlendikten sonra kendini dönüştüren ve bugün başka hayatlara dokunan bir kadın. Hayata Sarıl Derneği’ni kurmuş. Onun ülkedeki ikiyüzlülüğü çat çat suratımıza vuruşu, kadının üzerine yıkılan namus kavramını bu kadar net bir yerden anlatması çok vurucuydu. Meli Bendeli de bir trans birey. ‘Çukur’ gibi bir dizide, maskülenliği temsil eden bir karakteri oynadıktan sonra aslında yıllardır içinde sakladığı varoluşla kendisi olma sürecini anlattı. ‘Sivas Katliamı’ bölümünde sevdiklerini kaybeden Makbule Çimen’in hikâyesi de bence çok önemliydi.
◊ Geçen ay başlayan bir programın daha var: ‘FÜG’. Biraz anlatır mısın?
Aslında Füg psikolojide bir tür hafıza kaybı. Dissosiyatif füg olarak biliniyor. Çok nadir görülen bir sendrom bu. Bunu bir programa çevirdik. Konuklarımla bir oyun oynuyoruz.Bir yapay zekâ dünyası kurduk. Ona “Hafızanı kaybettin, yeni bir hayata başlıyorsun” diyorum ve iki şıklı sorular soruyorum. Konuğum seçimleriyle yeni bir dünyada hayatta kalmaya çalışıyor.
◊ Harbiye Açıkhava Tiyatrosu gibi mekânlarda gösteriler de yapıyorsun…
İnteraktif bir seminer bu. Bizi hayatta parlatan veya omzumuza yük olan her konuya değiniyoruz. Bir çocukluk fotoğrafını temel alıp onu yeniden büyütebilmek için neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Terapatik bir şey değil, farkındalığa yönelik bir çalışma diyebiliriz.
◊ YouTube’daki ‘TEDx Talks’ kanalında bir konuşmana denk geldim. Orada hep bir mutluluk dayatmasına maruz kaldığımızdan bahsediyorsun…
Mutlu olmanın yolları, formülleri gibi bir anahtar verme dünyası gelişti. Oysa benim kapımı açan anahtar seninkini kilitleyebilir. Çünkü beni mutlu edenle seni mutlu eden şey aynı değil. Mutluluk hayatın içindeki anlardadır. Gelir ve gider. Hep mutlu olmak için algılamada bir probleminiz olması gerekir. Çünkü mutluluk çok korunaksız bir duygudur, beden o anlarda kendini bırakır. Sürekli mutlu olsan, risk altındasındır. Bu acıya övgü değil tabii ki ama bütün psikolojik araştırmalar der ki; üzüntü insanı en derinden büyüten duygudur. Korku sayesinde hayatımızı, sevdiklerimizi ve bütünlüğümüzü koruruz. Öfke sayesinde sınırlar koyarız. Utanç sayesinde değer yargılarımızı belirleriz.
Bizim o duygulara ihtiyacımız var ama sağlıklı boyutlarda tabii.
◊ Ruhsal rahatsızlıkların salgını da oluyor mu sence?
Eğer temelimiz varsa o güne kadar açığa çıkmamış bir anksiyete, yanımızda yoğun bir kaygıyla dolaşan biri nedeniyle açığa çıkabilir. “Bulaşıcıdır” diyemeyiz ama bizde bir temel varsa bize de geçebilir. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki ekonomik kriz hepimizin içine işlemiş. Pandemi hepimizde iz bıraktı. Deprem, sel gibi felaketleri içselleştirdik. Gündemimiz değişse bile duygumuz ondan kurtulamıyor. Aslında toplum ruh sağlığı açısından en kritik dönemlerden birini geçiriyor. Depresyonun, anksiyetenin gerçekten zirve yaptığı bir dönem. Üstelik bu, şiddeti de tetikliyor. Toplumsal bir mesele bizim içimizde hiç bilmediğimiz yönlerimizi ortaya çıkarır. Bireysel psikoterapinin öneminin çok arttığı bir dönemdeyiz.
‘CİNSELLİK BİR ŞEFKAT VE SEVGİ ALIŞVERİŞİ’
◊ Konuşulmayanı konuşmak gibi bir tavrın var senin…
Örneğin cinsellik üzerine bir podcast yaptım geçen sene. ‘Uzman Psikolog Gökhan Çınar’la Cinsellik’ adıyla Storytel’de yayımladık. Türkiye’de mizahı çokça yapılan, dilimizdeki küfürlere yapışmış bir kavram cinsellik. Oysa cinsellik bir şefkat ve sevgi alışverişi. Ne kadar bastırılırsa eşitsizlik ve cinsel suçlar da o kadar artar. Bu meselenin bastırıldığı dünyanın neye benzediğini görüyoruz hepimiz.