Güncelleme Tarihi:
Ferit Karahan’ın yönettiği ‘Okul Tıraşı’ filmi 71’inci Berlin Film Festivali’nde Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu (FIPRESCI) ödülüne değer görüldü. Van, Bahçesaray’da bir yatılı ilköğretim okulunda geçen film, hastalanan arkadaşını doktora götürmek için bürokrasiyi ve coğrafi şartların oluşturduğu engelleri aşmaya çalışan Yusuf’un hikâyesini anlatıyor.
Yatılı okulda geçen bir film çekmek fikri nasıl ortaya çıktı?
Sinemayla tanıştığım günden beri yatılı okulla ilgili bir film yapma isteği içimi kemiriyordu. 2009’da bir hikâye yazıp Kültür Bakanlığı’nın senaryo desteğini almıştım. 2014’te Gülistan Acet’le (eşi, senarist) çalışmaya başladık. Ama bir türlü istediğim yere gitmiyordu hikâye.
‘SAF KÖTÜ OLMADIKLARINI ANLADIK’
Neden?
İçimden bir türlü söküp atamadığım nefret bütün versiyonlara sirayet ediyordu ve bu durum senaryoyu katmanlı bir yapı olmaktan çıkarıyordu. Sonra öğretmenlerin de sistemin mağduru olduğu gerçeğini düşünmeye başladık. Zamanla çocukların sanıldığı kadar masum, öğretmenlerin de saf kötü olmadıklarını anladık. Bir akşam yemek yaparken Gülistan’la korkudan kaynaklı gelişen yalanın nasıl bir direniş biçimine dönüştüğünden ve bunu filme nasıl yedireceğimizden bahsederken neredeyse bütün sahneler ortaya çıktı. Yedi günde senaryoyu bitirdik.
Filmin ne kadarında çocukluğunuzdan izler var?
1993’te yatılı okula başladım. O zaman bizim köyde ortaokul yoktu ve diğer bütün arkadaşlarım gibi sınavlara girip bir yatılı okula gitmek istiyordum. Ekonomik durumu iyi olmayan aileler çocuklarını yatılı okula göndermek zorunda kalıyordu. Aileleri bu duruma iten sebeplerden biri de yatılı okulda okuyan çocukların daha başarılı olduğu inancıydı. Benim ailemin de ekonomik durumu pek iyi sayılmazdı. Bu yüzden üniversiteye kadar yatılı okudum. Bazı karakterler ve durumlar benim yaşadıklarıma doğal olarak benziyor. Hatırlıyorum, bir kavgaya karıştığım için müdür bize ‘okul tıraşı’ cezası verdi. Gururum çok incinmişti ve bayram tatilinde ailemin yanına gidememiştim.
Hiç oyunculuk eğitimi almamış yüzlerce çocukla çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Çok hareketliler, onları kontrol altında tutmak çok zor. Fakat bütün çocuklara büyüklere davrandığım gibi ciddi ve mesafeli davranıyordum. Bu durum onların da işi ciddiye almalarını sağladı sanırım. Çünkü çocuklar fikirlerinin önemsendiğini, görünür olduklarını bildikleri vakit her şeyi anlayıp sana fazlasıyla geri verebiliyor. Disiplini asla elden bırakmamaya, ipin ucunu kaçırmamaya dikkat ettim.
Film durmaksızın kar yağan Van, Bahçesaray’da geçiyor. Bu bölge sizde nasıl bir iz bıraktı?
Bahçesaray bakir bir cennet köşesi. Hem coğrafya olarak hem de insan olarak bozulmamış bir yer. İyi dostluklar kurduk. Biz çığ tehlikesi yaşamadık ama filmi çektiğimiz yerde bir sonraki sene 42 kişi çığ nedeniyle yaşamını yitirdi. Senaryo aşamasında çekimin çok zor olacağını biliyorduk. Özellikle prodüksiyon ekibi sık sık yolda kalıyordu ve bu durumu sanırım kanıksamıştık. Zamansal olarak bir sorun yaşamadan çekimi bitirmemiz gerekiyordu. Zira dönüp tekrar çekim yapmamız mümkün değildi. Bunun için bir yıl beklememiz gerekirdi ve çocuklar o zamana kadar bir hayli büyüyeceklerdi. Bunun için her şeyi önceden iyi planladık.
Yönetmen Ferit Karahan, ‘bir cennet köşesi’ dediği Bahçesaray’da.
‘DAHA DA GÖRÜNÜR OLACAĞIZ’
Türkiye dünya sinemasında artık daha çok görünür durumda, festivallerden ödüller alıyor. Bu dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz?
Benim beklentim daha yüksek sanırım. Çünkü çok parlak, dinamik, sorunları olan ve bu sorunları sanatsal üretime dönüştürebilecek genç bir nüfusumuz var. Türkiye sinemasının önümüzdeki dönemlerde daha da görünür olacağı beklentisi içindeyim.
71’inci Berlin Film Festivali’nden ödülle dönmeyi bekliyor muydunuz?
Biz filme güveniyorduk. Fakat ödül meselesi çok sübjektif. Jüriden jüriye değişen, bizim müdahil olamayacağımız bir durum.
Filmin sonbaharda izleyiciyle buluşması planlanıyor.