Güncelleme Tarihi:
Aslında mevzu hiçbir zaman koca savaşları değildi. ‘Ufak Tefek Cinayetler’i ilginç yapan şey, bir sosyal sınıfın (ultra zenginin bir altı, gerçekçi, lüks site/rezidans sakini, kentli) iyi bir fotoğrafını çekmesiydi. Merve ve benzerlerini okul aile birliğinden, brunch’tan, gym’den tanıyan; Beymen’de çanta ayırtma yarışına şahit olan kadınları yakalamayı cool bir biçimde başarmıştı. Oya da, daha sıradan hayatları yaşayanlarımıza, lisede şımarık kızların küstürdüğü orta hallilere iyi geliyordu.
Ama 29’uncu bölüme gelirken diziyi kendine has yapan her şeyin bir saç saça baş başa kaosunda tepetaklak olduğunu görüyoruz.
Bekâr ve çocuksuz kadın olamıyor mu?
Oya’nın hamilelik haberini aldığı anda müthiş can sıkıcı bir simgesellik içinde beyaz kumrularla, nur yağmış gibi aydınlık güneş huzmeleriyle ‘kutsanması’ bir yana, tüm olayının ‘anne olamaz dediler oldu!’ya indirgenmesi ne yazık.
Ondan güçlü, bekâr ve çocuksuz bir kadın olarak yeterli verim alınamadı, aşkını (ve tüm varlık sebebini) illa bir bebekle tamamına erdirmek gerekti herhalde.
Öte yandan analıkla nur yağdırılan Oya, kutsal bir varlığa dönüştüyse, dozunu kaçırıp Jeanne d’Arc olmuşa benziyor. Kadın haberi alır almaz içinde bir savaş meleği peydah oldu. El kol bükmeler, ölüme gazlamalar, tehditler, intikam ateşleri coştu.
Merve de onca yaptığı korkunçluğu muhafazakâr bilinçte hop diye temize çekecek o isyanla küllerinden doğdu: “Koca benim koca!”
Tüm bunlar olurken manyak jinekolog Elif’i, dizinin başından beri kıskançlık döngüsünde sıkışık Pelin’i, domestik Arzu’su, pilates Burcu’su hızla deliliğin girdabına sürüklendi.
Tek olayları birbirlerini zehirlemeye, işine taş koymaya, koca üzerinden intikam almaya, bıçak çekmeye, kıyıda köşede sıkıştırmaya, iftira atmaya dönüştü.
Kadınlar bireysel olarak onları güçlü yapan tüm özelliklerinden yavaş yavaş sıyrılıp bir erkek için savaş verirken aklını yitiren çatlaklar haline geldiler.
‘Erkek sahipliği’ yokken çok daha iyiydi
Merve, Serhan’ı elinden kaçırmamak için; Oya, Serhan’a çaresizce âşık olduğu için; Pelin sürekli Taylan’ı kıskandığı için; Arzu, Mehmet’i kaybettiği için; Burcu, Mehmet’i bir türlü kazanamadığı için durdukları sağlam zemin ayaklarının altından kaydı.
Oysa ilk 10 bölüm o kadınlar bu şaşkın, sıradan, taş kafa adamları çok incelikli cinliklerle idare ettiler. Birbirlerine bakıcılarıyla, cheesecake’leriyle, havuz partileriyle ve araba anahtarlarıyla gösteriş yaparken çok daha yaratıcıydılar. İşin göbeğine böyle klişe bir erkek sahipliği oturmasaydı da yeterince enteresanlardı yani. Üstelik ortalıkta bir tane erkek sinek olmasa da birbirlerini her an boğazlamaya hazır oluşlarında daha da büyük heyecan vardı.
Sonuçta ‘Ufak Tefek Cinayetler’ sezon finaline giderken, hepimizin binlerce kez gördüğü bir yolu tercih etti.
Yine de hâlâ ‘kim yaptı’ gizemini koruyor. Finale kadar diziyi terk etmemek için bir sebebimiz var.
‘Ufak Tefek Cinayetler’ Star TV, Salı, 20.00