Güncelleme Tarihi:
Damla Sönmez stüdyoda çekim için son hazırlıklarını yaparken onu yakalıyorum. Mesafeli gibi bir havası olsa da aslında çok sıcak. Kendisi de bunun farkında; “Dışarıdan soğuk bulabiliyorlar beni. Oysa siz benim soğuk olduğum düşünürken ben sosyal anksiyeteden ölüyorum” diyor. Sohbet ederken cam gibi gözlerinden kendinizi almanız neredeyse imkânsız. Başlıyor anlatmaya...
◊ Instagram’ında gördüm, adın yıllar sonra ‘Tilya Damla Sönmez’ olmuş. Nereden çıktı Tilya?
Aslında bizim ailede herkesin nüfusta olmayan isimleri var. Amcama ‘Coco’, babama ‘Mamo’ diyorlar. Hem lakap gibi hem isim gibi. Tuhaf bir tesadüf, anneme de üniversiteye gidene kadar nüfusta olmayan ismiyle hitap etmiş bütün aile. Tilya da babaannemin bana koyduğu bir isim. Eskiden “Damla benim adım, tek isim daha iyi” diyordum. 30’dan sonra Tilya ismini benimsemeye başladım.
◊ Ne demek Tilya?
Latince ıhlamur, Özbekçe altın demek. İki anlamı var.
◊ Sana artık Tilya mı dememiz lazım?
Nasıl istersen öyle söyle!
◊ Peki Tilya Damla, sosyal medyanda yeni sinema filmin ‘Tezgah’ı duyurdun. ‘Çukur’dan sonra yeniden Erkan Kolçak Köstendil ve Rıza Kocaoğlu’yla birliktesin. Size Şinasi Yurtsever de katılmış.
Biz Erkan ile ‘Sibel’ filminde de birlikte oynamıştık.
◊ Nedir birbirinize takıntınız?
Çok eski arkadaşız, çok rahat çalışıyoruz, birlikte çalışmayı seviyoruz. Oyunculuk biraz da oyun oynamak gibi, insan arkadaşlarıyla tekrar tekrar oynamak istiyor.
Oyunculuk biraz da oyun oynamak gibi, insan arkadaşlarıyla tekrar tekrar oynamak istiyor.
◊ Nasıl bir film geliyor?
‘Tezgah’ aslında Erkan’ın yazdığı bir tiyatro oyunu, başka oyuncularla 2017-2018 sezonunda ‘ikincikat’ta oynanmış. Bu sene Erkan bu hikâyenin filmini yapmak istedi. Ocakta provalara başladık. Mart ayında bir araya gelip üç gecede filmi çektik. Zaten bir gecede ve tek mekânda geçiyor. Hikâyesi için şimdilik “Ünlülerin cinayetle sonuçlanan aşk üçgeni” diyebiliyoruz.
◊ Filmin lafı gibi, sence ünlüler arası aşk üçgeni yaşanıyor mu?
Her meslekten insan arasında yaşanıyor olabilir, bilmiyorum. Magazini takip edince görüyorsunuz ama benim şahit olduğum olmadı.
◊ Hayatında hiç aşk üçgeni
oldu mu?
Olmadı.
◊ Bir kalbe iki aşk sığar mı?
Hakan, çok tuhaf sorular soruyorsun.
◊ Filminizin sözü üzerinden bu soruları soruyorum...
Bu bence herkesin ilişkisini yaşama biçimine göre değişen bir şey. Bu böyledir ya da bu olmaz gibi bir cevap veremem. Ben yalnızlığımla çok mutluyum. Aşk meşk olmayalı uzun süre oldu.
◊ Neden aşka mesafelisin? Kriterlerin mi yüksek?
Çalışıyorum, şu sıralar hayatta başka şeyler daha önemli geliyor galiba. Ailem gibi seçtiğim arkadaşlarım var, iş hayatım yoğun. Diğer soruna gelirsek; hiç öyle kriterlerim yok. Şimdi de ‘Aşkta kriterlerim yok’ diye başlık falan atacaksın, inanılmazsın ya!
◊ Yok yok atmam, merak etme. Çekimleri devam eden bir dizi projen de var, bir hacker’ı canlandırıyorsun. Sen kimi hack’lemek isterdin?
Yeni projelerini görmek için yönetmen Paolo Sorrentino’nun mail’ini hack’lemek isterdim.
◊ Vizyona girecek bir işin de ‘Seni Bıraktığım Yerdeyim’...
Kardeşi kendini öldürmüş bir kadının yol hikâyesi. Memlekete cenazeyi defnetmeye gidiyorlar; yanında abisi, eniştesi var. Aynı kayıp üzerinden kuşak çatışmasını ve ne kadar ayrışabiliyoruz ya da birleşebiliyoruz onu görüyoruz. Duygu olarak ağır bir film oldu. Kurgusu bitti, festivalleri gezecek.
◊ Bağımsız filmleri tercih ediyorsun. ‘Oyunculuğumu sinemada tatmin edeyim, para kazanmak için de ekrana iş yapayım’ diye mi düşünüyorsun?
Hikâyesini sevdiğim filmleri yapıyorum. Televizyonda da aynı. Para kazanayım diye televizyon işi yapmıyorum.
MUTFAK TARAFINA KAYMAYA BAŞLADIM
◊ Kazandığın ödüllerin pozitif etkileri tabii vardır. Ama ağırlığı ve ‘ödüllü oyuncu’ sıfatının zorluklarını yaşadın mı?
22 yaşında Altın Portakal aldım. Benim için gerçekten çok tuhaftı. Antalya’ya kabul edildiğimizi duyduğumda bırak ödül alma ihtimalini, Antalya’da festival göreceğim diye heyecanlandım. Cumartesi gecesi tören oldu, pazartesi vizeye girdim. Okuldan arkadaşlarım “Nasıl bu kadar sakin durabiliyorsun” diyorlardı, “Güzel bir duygu” diyordum. Ama bir süre sonra içime “İyi bir şey yapmalıyım. Daha iyisi olmalı” diyen bir ses sızdı.
◊ Bundan nasıl kurtuldun?
Sıkıştığım yerden çıkmak için “Damla oyuna dön, ‘Bornova Bornova’yı çekerken çok keyif aldığın bir işi yapıyordun. Kendini yeniden keyif almaya bırak, çünkü bu artık başka bir şeye dönüyor ve o keyfi almayı unutuyorsun” dedim.
◊ Bu kadar ödülden sonra hayalin ne?
Birkaç senedir yapımcılık yapıyorum. Kısa filmlerle başladım. ‘İkinci Gece’ 2021’de Antalya’da En İyi Kısa Film ödülünü aldı. Anlatmak istediğim hikâyelerin mutfak tarafına da kaymaya başladım. Tabii oyunculuğa da devam edeceğim.
◊ 37 yaşına gireceksin bu sene. Yeni yaşında sende yeni neler var?
Hayattan zaman çalıp o zamanı daha çok yakınlarımla geçirmeye başladım, birtakım hırslarım törpülendi. 30 yaşlarından önceki Damla’nın kabul edemediği bazı hataları çok daha şefkatle karşılayabiliyorum artık. Bağ kurmak konusunda daha iyiyim. Çok keyifli ve sakinim.
KAÇIRDIĞIM ÇOK DÜĞÜN, ÇOK CENAZE OLDU
◊ 20 senedir ekrandasın, bu sektörü nasıl anlatırsın?
Çok kalabalıklaştı. Geçenlerde gördüm; ‘Avrupa ülkeleri içinde hangi ülkede, en çok hangi meslek yapılmak isteniyor’ diye araştırmışlar. Türkiye’de oyunculukmuş. Benim ilk mesleğe başladığım zamanlarda oyunculuk bir yandan korkulan bir şeydi. Üstelik oyuncular belli sayıdaydı, kim tiyatro yapıyor, kim sadece televizyon işi yapıyor o belliydi. Şimdi, kimse kusura bakmasın, o kadar fazla yeni oyuncu var ki bazen isimlerini bilmediğim insanları görüyorum. Bunda sosyal medyanın da çok etkisi var. Çünkü herkes kendinin kameramanı, makyözü... Orada da bir şeyler yapıp kendini gösterebiliyor.
◊ Sosyal medyadaki popülerlik birini iyi oyuncu yapar mı?
Popüler bir oyuncu yapabilir ama iyi oyunculuk buna göre değerlendirilemez. Bir yandan da şunu anlıyorum; evet, biz hikâye anlatıyor, duyguyla alakalı bir iş yapıyoruz ama günün sonunda bir ürün üretiyoruz, bir sektör, endüstri var, ki bu konuda dünyada da çok başarılı olan ülkelerdeniz. Bir üretici olduğunuzu düşünün, o ürünün satışına daha fazla katkı sağlayacak biriyle devam etmeyi istersiniz, bunu da anlıyorum.
◊ Peki, bu sektörde seni en rahatsız eden neler oldu?
Düzensiz hayat beni en çok zorlayan şey. Özellikle televizyona iş yaparken. Süreler çok uzun. Başka herhangi bir şey yapmaya vakit kalmıyor. Çok fazla kaçırdığım özel gün, arkadaşlarımın, ailemin doğum günü, düğünler, cenazeler oldu. Bu beni en zorlayan, isyan ettiğim bir şey.
20’LERİM KİLO VERME ÇABASI İÇİNDE GEÇTİ
◊ Güzel kadınsın. Gelelim mesleğin dayattığı güzellik kalıplarına...
Fiziksel olarak herkes birbirinin aynısı olmaya başladı. Instagram’ı açıyorsunuz, filtreler size ortak bir güzellik algısı yaratıyor. 12-13 yaşındaki kızlar, güzel ne demek diye sosyal medyayı açtığında ilk gördükleri şey bu ve ona dönüşmeye çalışıyorlar. Bu insanların psikolojisini çok kötü etkileyebilecek, tehlikeli bir şey. Tek bir güzellik algısı gördüğünüzde , ona benzemiyorsanız bu sizi yabancılaştıran, kendinizden utanmanıza; yersiz yere eksik hissetmenize sebep olan bir şeye dönüşür. Can sıkıcı o yüzden.
◊ Senin bunlarla mücadele etmen gerekti mi?
20’lerim kilo verme çabası içinde geçti, şimdi baktığımda “Kilolu değilmişim ki” diyorum. İlk mesleğe başladığımda saç rengim ve gözlerimden dolayı “Çok Avrupaisin” diyorlardı. İlerleyen zamanlarda kumraldan başka saç kabul etmemeye başladılar... Birtakım kalıplar her zaman vardı.
KENDİMİ DIŞADÖNÜK OLMAYA ZORLUYORMUŞUM
◊ Psikolojide insanın karanlık taraflarına ‘gölge yan’ deniyor. Onunla ilgili bir kitap paylaşmışsın. Gölge yanların neler, barıştın mı?
Bunun için insanlar yıllarca terapiye gidiyor, çalışıyorlar. Ben de bir yandan analize gidiyor, sürekli okuyor, öğrenmeye çalışıyorum. Net olarak bir şey diyemesem de mesela çok daha dışadönük biri olduğumu düşünüyordum ama aslında kendimi dışadönük olmaya zorluyormuşum.
◊ Neden?
Çünkü bana arkadaş canlısı olan kişiler insanlar tarafından daha kabul edilebilir gibi geliyormuş. Bu yanımdan pandemiden sonra vazgeçtim, artık evde resim yapıyorum, piyano çalıyorum, bunlara daha çok ihtiyacım varmış, görüyorum.
◊ Seramik de yapıyorsun sanırım.
Seramik yapmayı çok seviyorum. Dört saat atölyedeyseniz elleriniz, kolunuz, her yeriniz çamur, su ve toprak olduğu için ne telefona dokunabiliyorsunuz ne başka bir şeye. Sizi hayattan koparan inanılmaz bir şey. Beni topraklıyor kille uğraşmak. Çok insanla etkileşimde kaldığımız bir iş yapıyoruz, biriken sosyal yorgunluğumu da alıyor.