Güncelleme Tarihi:
Arne Dahl gerçek isminiz değil. Yazarlığa başladığınızda neden farklı bir isim kullanma ihtiyacı duydunuz?
- Bu işe farklı bir yazar olarak, çok deneysel şeyler yazarak ve az okuyucuyla başladım. O dönem akademisyen oldum, yazdıklarım gittikçe daha da çetrefil hale geldi. Yazdığım satırlar arasında bir yerlerde kayboldum ve yeni bir türde yepyeni bir başlangıca ihtiyaç duydum. Haliyle başka biri oldum, yeni bir isimle yeniden başladım.
* Bu yeni başlangıçta sizi suç ve gerilim öyküleri anlatmaya motive eden sebepler nelerdi?
- Gizem ve gerilim karışımını her zaman sevdim. Gizem geçmişle (bir şeyi çözmek), gerilim gelecekle (acaba ne olacak) ilgilidir. Tehlike içeren belirsiz bir gelecekle gerçeği bulmak için yapılan karmaşık araştırmayı birleştirebilen kitaplar, türün en iyi örnekleri bence. Bir de bu potaya birkaç varoluşsal ve/veya ahlaki soru eklenebilirse mutlu olurum.
İlhamı asla kendi hayatımdan almam
* Okuyucuların ilgisini canlı tutmak için her yeni kitapta gerilim dozunu artırmanız gerektiğini düşünüyor musunuz? ‘Altı Çarpı İki’yi yazarken böyle bir kaygınız oldu mu?
- Bir bakıma düşünüyorum, evet. Bir yazar olarak, en iyi yakıtınızı kitabın başlangıcında harcayamazsınız. Bu, ‘Altı Çarpı İki’ için de geçerli. Kitap çok temel bir gizemle başlıyor. Korkunç bir cinayet nedeniyle sekiz yıl evvel hapse konan kişi masum gibi görünüyor. Fakat bu gizemi çözmekle mükellef dedektiflerim Sam Berger ve Molly Blom’un kendi başları da büyük belada. Geçmişi araştırırken tehlikenin adım adım kendilerine nasıl yaklaştığını görüyorlar. Bu, hikâyeyi güçlendiriyor sanırım ve sona vardığımızda hikâye çok daha kişiselleşiyor.
* Kurguyu oluştururken nerelerden ilham alıyorsunuz? Bir şehir efsanesi ya da hayatınızdaki birinin davranışı size oluşturacağınız hikâyenin ipuçlarını verir mi?
- Hayatıma baktığınızda, çok iyi gizlenmiş ipuçları bulabilirsiniz sanırım ama ilhamı asla kendi hayatımdan almam. Aslında diğer kitaplardan da almam. Eskiden İsveç suç romanının ‘klasiklerinden’ biriydim; bu aralar daha orijinal olmaya çalışıyorum, daha önce kimsenin yazmadığı, şaşırtıcı hikâyeler yazmaya çalışıyorum. Başarılı oldum mu bilmem. Bir anlamda, tüm suçlar çoktan kullanıldı suç edebiyatında ama yaklaşımımın diğer yazarların çoğundan farklı olduğunu düşünüyorum.
Daha iyi yazma baskısı beni diri tutuyor
* Romanlarınızı yazmadan önce araştırma yapmaya ne kadar vakit ayırırsınız?
- Eskiden büyük bir araştırmacıydım, zamanımın yarısını alırdı araştırmak. İkincisi ‘Altı Çarpı İki’ olmak üzere, Türkiye’de yayımlanan son iki kitabımda daha çok hikâyeye ve yazmaya odaklandım; suç romanının köklerine (gizem, endişe, gerilim) geri döndüm. Yani araştırma safhası daha çok, iyi bir hikâyenin özünü bulmakla ilgili. Sonrasında olasılıklara ve hikâyenin başlangıcının vaatlerine odaklanarak özgürce gelişmesine izin veriyorum. Böylece klasik muhabir araştırmacılığını artık yazarken yapabiliyorum, yazmadan önce değil.
* Yazmaya ilk başladığınızda ‘uluslararası çoksatan’ bir yazar olacağınızı tahmin etmiş miydiniz? Daha çok okunmak yazarlığınızı etkiledi mi?
- Önceki yazılarımın getirdiğinden biraz daha fazla okuyucumun olmasını umut etmiştim sadece. Fakat kısa sürede fark ettim ki bu yeni türde epey iyiyim. Sanırım daha önceki yazdıklarım sırasında oluşan birikim, ufkumun genişlemesine çok faydalı olmuştu. Ama orada kalmadığıma memnunum. Uluslararası bir çoksatan olmamın yazım biçimime etkisini değerlendirebilmem güç. Aslında bu, hep daha iyi kitaplar yazmam gerektiği anlamına geliyor ki bu, bir baskıyı da içeriyor. Fakat bu baskı iyi bir şey, beni diri tutuyor.
Suçun küçüğü, büyüğü...
* Romanlarınızda göç, terör, aşırı sağ gibi konuları da ele alıyorsunuz. Güncel sorunlar sizi ne denli etkiliyor?
- Günümüzde toplumu göz ardı ederek suç romanı yazmak hayli zor. Küçük suçları daha büyük olanlarla ilişkilendirebileceğiniz bir tür bu. Suç romanı yazarının taşıması gereken en önemli özellik, dünyayı olduğu gibi görebilecek bir bakış açısına sahip olabilmek. Kötülüğe dosdoğru bakmak ve onu tarif etmeye çalışmak. Böylece onu biraz azaltabilmek...
* Türkiye’deki okurlarınıza okuma önerileriniz var mı?
Çok temel bir mesajım var. Duygusal bir tecrübe söz konusu olduğunda, suç romanı ya da başka bir tür olsun, iyi bir kitabın yerini hiçbir şey tutmaz. İyi bir hikâyenin etkisine kapılmak, ona dahil olmak, hikâyenin nereye evrileceğini kafanızda ve kalbinizle bilmeye çalışmak, sürprizlere, dönüşüm ve değişimlere hazır olmak gerçekten olağanüstü bir şey. Umarım kitaplarımı beğenirsiniz!
Suç romanı yazarının taşıması gereken en önemli özellik, dünyayı olduğu gibi görebilecek bir bakış açısına sahip olabilmek. Kötülüğü tarif etmeye çalışmak. Böylece onu biraz azaltabilmek...
İskandinavya’da çok güçlü bir suç edebiyatı geleneği var
* Son yıllarda ‘İskandinav polisiyesi’ türünde patlama yaşandı ve siz bunun öncülerinden birisiniz. Dünyanın bu türe yönelik artan ilgisini nasıl yorumluyorsunuz?
- İskandinavya’da uzun zamandır çok güçlü bir suç edebiyatı geleneği var. Yakın zamana dek fark edilmemişti sadece. Bunun arkasındaki neden, dünyanın sadece Amerikan ya da İngiliz suç edebiyatı okumaktan sıkılması olabilir.