Güncelleme Tarihi:
Öykülerinizdeki her kahramanın doğayla bir ilişkisi var. Kimi orman kurmak istiyor, kimi denizi bırakmıyor... İnsanın doğaya karşı acımasız davrandığı, uzmanların ‘antroposen çağı’ dediği bu dönemde doğayla ilişkimiz üzerine neler söylersiniz?
- Doğayla ilişkimiz hoyrat. Felaketi artık kurtuluş olarak görüyoruz. Bu acıklı bir durum. Sorumsuzuz, benciliz, güç elimizde ve her şeyi mevcut sistemde kendi çıkarlarımıza göre şekillendirdik. Dev bir geri dönüşüm projesiyiz sanki. Ortalığa atıldık ve elimizi attığımız her şeyi kirlettik, dengeleri bozduk. Yok edildiğimizde dünyaya bir faydamız olacak sanırım.
Kabul edelim, hepimiz hastayız
Öykülerinizde öğretmen-öğrenci, baba-oğul, karı-koca gibi ilişki türlerini ele alıyorsunuz. Farklı ilişki biçimlerini derinlemesine incelemenin zorlayıcı tarafları var mı?
- Esas zor olan bu ilişki biçimlerini evrensel meselelerle kurgulayıp bir öz çıkarabilmek. Ben bunun için çabalıyorum. Bu da ele aldığım ilişki biçimini ister istemez derinleştiriyor.
Altı öyküde de sorunları olan insanları anlatıyorsunuz. Toplum, aile ya da kendileriyle kesinlikle bir ya da daha fazla sorun yaşıyorlar. Barışma şansları olacak mı?
- Sorunu olmayan insanlarla bir işim yok. Sorunu olmadığını sanan insan, bazen az bazen çok kendini kandırıyordur zaten. Kabul edelim, hepimiz hastayız. Ben bunlara kafa yormaktan keyif alıyorum.
‘Lütfen beni okuyup geçme’
Metinlerinizde tırnak işareti ya da konuşma çizgisi kullanmadığınız için karakterlerin konuşmalarıyla anlatıcının sözleri birbirine karışabiliyor. Bu yöntemin amacı ne?
- Evet, yersiz noktalama işareti kullanımının metni kirlettiğini düşünüyorum. Hele bazılarını kullanmak yazar için de okur için de kolaycılığa kaçmakmış gibi geliyor. Duygu yaratmak için metne boca edilen noktalama işaretleri aksine metnin duygusunu, ruhunu öldürüyor. Elbette tırnak işareti için aynı şeyi söyleyemeyiz, bu bir tercih meselesi. Kelimelerden başka bir araç olmadan derdimi anlatmayı daha estetik buluyorum. Okur dikkatini sürekli metinde tutmalı, içinde kalmalı, orada yaşamalı ve geçişlerdeki nüansları yakaladığı zaman bunun hazzını hissetmeli. Bence bu daha anlamlı. Böylelikle gelen yorumlardan da okurun nasıl okuduğuyla ilgili fikir yürütebiliyorum. Bu bir oyun. Metin okurla baştan anlaşıyor, “Lütfen beni öylece okuyup geçme” diye.
Karakterlerinizin en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsinin içinde bir karanlık hüküm sürüyor. Bu kadar karanlık bilinçaltıyla geleceğe nasıl bakıyorlar?
- Karanlık kısmı yaşadıklarıyla ve hayatı sorgulama biçimleriyle ilgili aslında. Hepimiz içimizde mücadele ettiğimiz karanlık bir nokta taşıyoruzdur. Ben bunları bulup çıkarmayı, karakterleri tam da o duygunun içine atmayı seviyorum.
Roman yazmayı düşünüyor musunuz?
- ‘Hiçbir Yerin Ortasında’da uzunca bir öykü vardı. Editörümün önerisiyle onu kitaptan çıkardım. Şimdi onu daha uzun bir metne dönüştürmeyi düşünüyorum. Kafamda başka fikirler de var. Zaman gösterecek.