Güncelleme Tarihi:
◊ Neden salı, neden Şişli?
Neden salı sorusunun bir yanıtı yok ama Şişli’yi yazmamın bir nedeni var. 18 yaşıma kadar burada yaşadım. Şişli, Osmanbey, Feriköy, Kurtuluş, Nişantaşı civarını iyi bilirim. Bir yeri, bir insanı veya bir duyguyu yazabilmek için öncelikle hissetmeniz lazım. Hissetmek için de yaşamak! Ben yaşanmışlığın çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bazı yazarlara göre tam aksine, yaşanmışlığı anlatmak kolaya kaçmaktır ama ben öyle düşünmüyorum. Zaten bu yüzden Şişli’yi seçtim.
◊ Şişli’nin o meşhur kozmopolit hali uzun zamandır yok. Sizin gözünüzde nasıl bir yer burası?
Şişli, Osmanbey, Pangaltı, Kurtuluş, Feriköy bazı taraflarıyla çok renkli kimliğini hâlâ sürdürüyor. İstanbul’un birçok semtinden çok daha fazla... Eskisi gibi olmaması bana bir başka matem yaşatıyor elbet. Ama bu şehir öyle çok vasfını kaybetti ki... En mühimi maneviyatını kaybetti. Siz benim yabancılığımı en çok neden hissettiğimi zannediyorsunuz? Benim küçüklüğümde daha az kalabalık, daha sessizdi. Şimdi çok saldırgan geliyor. Adını vermekte zorlandığım bir şeyler üzerime geliyormuş gibi. Bana bir boğuntu yaşatıyor. Bu duygu çocukluğumda yoktu.
◊ Kitapta yazdıklarınız, bir zamanlar birlikte yaşadığınız ama şimdi özlediğiniz mahalleliler mi?
Doğru tespit. Çok iyi tanıdığım insanlar ama bu insanların hiçbirini bire bir tanımadım. Buna rağmen bu insanları çok iyi tanıdığımı iddia ediyorum çünkü onlar, benim hayatımdan geçmiş pek çok insanın ortak noktasını kendilerinde topladı.
Çocukken kendimi dışarıda hissediyordum
◊ Peki kitabı yazmak size iyi geldi mi?
Çok iyi geldi! Yazma sürecinde yer yer üzüldüm ve ağladım. Ama anlatmak istediklerimi nihayet anlattığım için kendimi çok iyi hissettim. Çocukluğumda, ergenliğimde bir dönem yaşadığım acıları artık aşabildiğimi gördüm.
◊ Mutsuz bir çocukluk geçirmişsiniz. Size yetmeyen neydi?
Yalnızdım. Tek çocuktum. Uyumsuzdum. Çekingendim. Hep kenardaydım, katılamıyordum, kendimi dışarıda hissediyordum.
◊ “Hiçbir ülke, çocukluk ülkesi kadar derin değildir” diyorsunuz kitapta...
Bu herkes için geçerli. Vatan üzerine çok parlak laflar edilebilir, hepsine saygım var ama benim için ülke, ülkenin derinliği, çocukluk ülkesinden edinilmiş tecrübelerle çok yakından alakalı. Bu sokaklar, bu meydanlar, sizin çocukluk ülkeniz. Ama aynı zamanda duygu olarak o yıllarda edindiğiniz tecrübeler ve o tecrübelerin yansımaları... Yalnızlık, kendini yabancı hissetme... Bununla bir ülke inşa ediyorsunuz.
◊ Peki o mutsuzluk içinde kimdi arkadaşınız, yürüdüğünüz sokaklar mı?
Kısmen öyleydi. Mahallede kendimi evimdeymiş gibi hissediyordum ama gerçeğin farkına ancak aradan uzun yıllar geçtikten sonra varabildim. Zaten böyle bir farkındalık ortaya çıktığında o kayıp duygusunu ve yası hissediyorsunuz. Size hikâyeleri yazdıran da bu duygunun kendisi oluyor. İnsanlar içinde yaşadığı mahalleyle çok yakın ilişkiler kurmalı. Çünkü en çok tutunmamız gereken insan ve insani değerler. Hayattaki duruşumuz, farklılıklarımız ne olursa olsun... Şehre sahip çıkmak mahalleden başlıyor. Sokaktan, sokağın seslerinden, kokularından... Sokağa çıkmaya hazır mısınız? O zaman edebiyata da hazırsınız demektir.
◊ Sizi o masa başına oturtan dürtüyü nasıl özetlersiniz o halde?
Başlangıçta bir çığlık atıyor, “Ben buradayım” demeye çalışıyordum. Şimdi, kendimi duyurmak gibi bir kaygım kalmadı. Biraz daha duyursam ne fark eder ki? Şimdiki dürtü farklı. Hayatı ancak böyle yaşayabildiğimi hissediyorum. Onsuz yapamıyorum. Her gün yazıyorum.
Bu şehri çok seviyorum ve çok anlattım, adım bu yüzden ‘İstanbul yazarı’na çıktı
◊ İstanbul yazarı olarak biliniyorsunuz, hayatınızı İstanbul’a mı adadınız?
Birine İstanbul’a ait bazı ayrıntılardan bahsederken hitap edemediğim veya duygumu paylaşamadığım zaman kendimi çok yalnız hissediyorum. İstanbul’u zaten bunun için anlatmak istiyorum. Bu şehri çok seviyorum ve çok anlattım. Adım bu yüzden ‘İstanbul yazarı’na çıktı. İtirazım yok ama benim hayatım İstanbul’dan çok edebiyata adanmış bir hayat. İstanbul o edebiyat tutkumun içinde önemli bir bölüm sadece. Edebiyata adanmış bir hayat... Beni böyle bilin.
◊ Zor zamanların kaleminize etkisi nasıl oluyor?
Bir yazarın yaşadığı günlerden etkilenmemesi mümkün değil. Edebiyatın bir var olma mücadelesi olduğu fikrine inanmaktan hiç vazgeçmedim. Bu inanca son yıllarda bir başkası da eklendi. Artık “Kendimi de nasıl aşabilirim” sorusuyla da cebelleşiyorum.