Güncelleme Tarihi:
Dışarıdan pozitif, neşeli, cıvıl cıvıl... Ama Sinem Ünsal “Aslında günlük hayatımda çok da öyle değilim, karşımdakine gerçekten içimin ısınması gerekiyor” diyor. ‘Demek bana ısınmış’ diye düşünüyorum. 30’lu yaşlara 1 kala “Biraz 30 olmanın verdiği panik gelmeye başladı” diye itiraf ediyor. Çekim aralarında elinden telefonu düşmüyor, erkek arkadaşı, oyuncu Halit Özgür Sarı ile mesajlaştıklarını düşünüyorum. Sonra başlıyoruz konuşmaya...
Bir röportajında “Çok iç açıcı çocukluk yaşamadım” demişsin. Ne yaşadın?
Denizli’de doğdum. Annem ev hanımı, babam asker. Onun tayini sebebiyle Eski Foça’da büyüdüm. Şimdi bu halimle, çocuklarla olan ilişkime ve onlara yaklaşımıma baktığımda bana pek benim arzuladığım gibi yaklaşımda bulunulmamış.
Ne gibi?
Tabii dönemler farklı, şimdi başka bir bilinçteyiz hepimiz... O dönemin şartları öyleymiş. Ama müthiş mutlu değildim, bu ortanca çocuk olmanın verdiği bir şey de olabilir. Zaten içedönüktüm, dolayısıyla küçük dertleri bile içimde çözmeye çalışıyordum. Ebeveyn olarak anne ve babam daha bilinçli yaklaşsalardı, bence bu yaşımda daha dışadönük olurdum. Yani asıl hayıflandığım şey o.
Baban askermiş, çok mu disiplinliydi ailen?
Biraz öyleydi ama ben mesleğiyle alakalı olduğunu düşünmüyorum. Çok genç yaşta anne-baba olmuşlar, onun verdiği panikle fazlaca disiplinlilerdi. Hatta biraz katılardı.
O katılık da zaten içine dönük olmaya çok müsait olan bir çocuğu daha da içine kapatıyor.
Küçük bir yerde büyümek, hem öyle disiplinli bir hayata nasıl yansıdı?
Avantajdı. Çünkü sosyal ortam onlar için büyük tehlike arz etmedi. Ben küçük şehri çok seviyorum. İstanbul’a hâlâ alışamadım. Metropoller hiç benlik değil.
İstanbul’a nasıl geldin?
Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Karşılaştırmalı edebiyat bölümünü bitirdim. Okulu bitirdiğim hafta sonu hemen bavulumu topladım, İstanbul’a geldim.
Ne sebeple?
Çok çalışmak istediğim bir yayınevi vardı, orada işe girdim. Gerçi işe girerken de biraz kandırmaca yaptım ama artık beni seviyorlar, affediyorlardır herhalde.
Ne yaptın?
Telefonlarını buldum, aradım, “Benim sizinle iş görüşmem var ve insan kaynaklarına asla ulaşamıyorum, onlar da aramadılar beni. Oysa yarın beni İstanbul’a çağırmışlardı” dedim. Onlar da insan kaynaklarına bağladılar.
Bunu yuttular mı yani?
Evet, güzel oynamışım. Sonra “Ben az önce bir yalan söyledim çünkü sizin yayınlarınızı çok beğeniyor ve orada çalışmak istiyorum, isterseniz staj da yapabilirim” dedim. Onlar da “Yarın gel, görüşelim” dediler. Editör asistanı olarak altı aya yakın çalıştım. Ama aslında amacım İstanbul’da oyunculuk eğitimi almaktı. Bir oyunculuk atölyesine başladım. Oyunculuk üzerine yüksek lisans giriş sınavlarına hazırlandım. Tek isteğim tiyatroydu. O zamanki menajerimle de o dönem karşılaştık. Bir ay sonra ilk işim ‘Çoban Yıldızı’ geldi. Tabii yüksek lisans falan yalan oldu.
Hayatının kırılma noktaları neydi?
Televizyona adım atmam ve anneannemi kaybetmem hayatımda çok büyük kırılma noktalarıydı. Onu annem gibi severdim, birbirimize çok bağlıydık. Hayatta insanların bir ruh eşi olur ya, benimki anneannemmiş galiba... Gittiğinde sanki onun bıraktığı bütün o yükü ben üstüme almışım gibi hissettim, bu durum beni çok değiştirdi, çok büyüttü.
Kilo konusunda baskı gördüm
Güçlü kadın karakterleri canlandırdın. Sence kadın olmak nasıl bir şey?
Kadın olmak hep zordu ve hâlâ zor, çok zor. Sadece bizim ülkemizde değil, global olarak zor bir şey.
Oyunculuk mesleğinde de öyle mi?
Bu meslekte de çok zor. Bu Hollywood’da da böyle, burada da... Kadın erkek çifte standardı var, çok ayan beyan. Buna da kimse itiraz edemez. Yani senaryolarda “Kadının güçlü olduğu işler istiyoruz” diyorlar. Ne münasebet, kadının güçlü olduğu iş ayrıcalık olmamalı. Kadın zaten güçlü. Neden güçsüz olsun ki!
Sen erkek oyunculara karşı maddi eşitliğini sağladın mı?
Hiçbir zaman tam olarak sağlamış sayılmayız. Her oyuncunun birtakım basamakları vardır, denk olduğu diğer oyuncu arkadaşları gibi... Ben o noktada eşitliği sağladığımı düşünüyorum ve bu konuda biraz dik durmaya çalışıyorum.
Altı senedir setlerdesin. Hiç tacize, kötü davranışa maruz kaldın mı?
İlk setimde bile bunu yaşadım. Yani tecrübesizliğimden dolayı kimse anlayış göstermek zorunda değil ama daha da aşağı çekmek kötü niyettir. “Keşke biraz bilseydin de gelseydin” gibi laflar... Kilo konusunda da baskı gördüm. Ben genellikle çok zayıftım, kilo almam gerektiği söyleniyordu. Eğer karakter için gerekiyorsa olabilir de... Ama bu tamamen estetik açıdan bir eleştiriyse hadsizce ve taciz oluyor. Bunu çok yaşıyoruz, sadece setlerde de değil.
İlişki, karşıdakinin bilinci kadar oluyor
‘Aydınlıkevler’ oyununda ilk perdede seni bir tablo olarak izliyoruz. Zor mu?
Fiziksel olarak sabit durmak zor değil de Salih
(Bademci) oynarken gülmek falan istiyorum... Seyircinin anlamadığı birbirimize bulaşmalarımız oluyor...
Oyunda ressam sana takıntılı şekilde âşık. Sen hiç takıntılı bir aşk duydun mu?
Çevremde oldu. Ben yaşamadım.
Hiç aldatıldın mı?
Aldatıldım, birden çok kez yaşadım. Hissettim, anladım, sordum. Kabul eden de oldu, inkâr eden de oldu.
Sen ne yaptın?
Affettiğim de oldu ama bir daha aldattı ve öyle bitti zaten. İşte, ilişki karşıdakinin bilinci kadar oluyor.
Bu kadar güzel, yetenekli, ünlü bir kadınsın...
Bunlarla alakası yok ki… Aldatmak, aldatan kişinin kendi kompleksidir, karşısındakiyle alakası yok.
Aşka inancını kaybettin mi?
Aldatılınca insana, hayata inancını yitiriyorsun.
Daha önce hiç yaşamadığım bir şeydi
2021’de “Aşkı yaşayıp yaşamadığımı bilmiyorum” demişsin...
Evet, söylemiştim (gülüyor).
Hâlâ öyle mi hissediyorsun?
Aşkı yaşadım...
Nasıl anladın?
Çünkü bu daha önce hiç yaşamadığım bir şeydi ve bence aşk bu.
Neymiş aşk?
Karşındakini bütünüyle görmek istiyor, her dakika sevebilecek yeni bir şeyini arıyorsun. Aşk bence olumlama... Bu onun olumsuz özelliklerini görmemek değil, olumluları daha çok gördüğün için onu tolere ediyorsun.
Son ilişkin Halit’ten mi (Özgür Sarı) bahsediyorsun?
Evet. Birlikteliğimiz güzel gidiyor, nazar değmesin; mutluyuz.
Son işinizde birlikte oynuyordunuz. Dizide mi başladı ilişkiniz?
Hayır, aslında biz Halit’le birbirimize o kadar zıt iki insanız ki… İlk tanıştığımızda birbirimizin arkasından bile konuşmuşuz.
A, ne demiştin arkasından?
Sete çıkmıştık, “Ben bu çocukla yapamam” dedim. O da aynısını demiş.
Neydi size böyle hissettiren?
Ortak noktamız yoktu, hayata bakışlarımız çok farklıydı.
Sonra ne değişti?
Onda bir şeytan tüyü var, bende de sabır. İş arkadaşı olarak çok iyi dost olduk. Vakit geçirdikçe bir anda oldu.
Onda neye vuruldun?
Kendisine. Tek bir şey değil, tamamen kendi varlığı...
O kadar kırgınım ki sisteme...
-Hiç umulmayan işler çok tutuyor, çok beklentisi olan işler kısa sürede kalkıyor. Bunlar seni nasıl etkiliyor?
Yer yer umutsuzluk yaratıyor. Ama şuna karar vermek gerek; işin tutup tutmaması mı önemli, yoksa senin içine sinmesi mi...
-Son işin reyting kurbanı oldu...
O kadar kırgınım ki bu sisteme…
İlk bölümü çekmek en az bir ay. Yüzlerce insan, gece gündüz çalışıyor. Sonra iş bitiyor ve hayalleriniz gidiyor... Şehir dışından gelen oyuncular tam düzen kurmuşken işsiz kalıyor.
-Popülerliğin hayatındaki yeri ne?
Şöhret beni daha da içime kapattı. Yani tanındıkça insan kabuğuna çekiliyor, en azından bana öyle oluyor.
-Özgürlüğün mü kayboluyor?
O değil de temkinli olmaya başlıyorsun. Her adımını düşünüyorsun.İki kere düşünüp konuşmak gerekiyor.
Tavlarım, ne istersem söylerim
Hayattaki en büyük korkun nedir?
Sevdiklerimi kaybetmek.
Tavlar mısın, tavlanır mısın?
Tavlarım bence. Ben ne istersem söylerim.
2 milyon takipçin var. Aldığın en garip iltifat neydi?
Evlenme teklifleri. Çok geliyor.
Mutluluğun resmini çizsen ne olur?
Kalabalık bir aile; annem, sevgilim, kardeşim, köpeğim... Bunu geçen sene sorsan başka bir cevabım olurdu ama şu an hayat enerjim böyle ve kalabalığı seviyorum.