Güncelleme Tarihi:
Beni babam büyüttü
Mardinli bir babayla Makedonya göçmeni bir annenin çocuğu olarak İstanbul’da doğup büyüdüm. Yakında 24 yaşında olacağım. Annem ev hanımı, babam işletmeci. Biri kız, diğeri erkek, benden küçük iki kardeşim var. Sokakta olmayı çok severdim, eve zor sokarlardı. O yüzden çocukluk yılları deyince aklıma hemen ‘Sevda’yı eve sokma tantanası’ gelir. Annemle babam ayrıldığında üç yaşındaydım, dolayısıyla olup bitenin çok farkında değildim. Beni babam büyüttü. İkisiyle de ilişkim gayet güzel. Her ne kadar ayrıldıklarında çok küçük olduğum için her şeyin çok farkında olmasam da insan, zaman içerisinde düzenin değiştiğini fark ediyor. Ben bu durumu hayatımda acı haline getirmemeyi seçtim, hayatı kendime zorlaştırmadım.
Sahte olan herkes midemi bulandırıyor
Haksızlığa tahammülüm yok. Sahte olan her şey ve herkes midemi bulandırıyor. Adaletin olmadığı her durum beni çok sinirlendirir. Özellikle vicdanlarını unutan, kalplerini hayat yolunda bir yerlerde düşüren ve bir daha da dönüp bakmayanlarla derdim var. Çünkü bu dünyada dert olarak adlandırdığımız her ne yaşıyorsak bu sebepten yaşıyoruz. Kendine gereksiz anlamlar yükleyenlerle, kadınlara karşı üstünlüğünü kaba kuvvetle ispat etmeye çalışanlarla, hayvanlara eziyet edenlerle derdim. Her insan umutsuzluğa düşer. Ama o konu her neyse, onu umut edecek hale getiremezsek hayat gerçekten çekilmez olur.
Benimki bir yol hikâyesi
Hayatım film olsaydı bir yol hikâyesi olurdu herhalde, çünkü hayata öyle bakıyorum. Ben hep sade kalmaya özen gösteren, sivri köşelerini törpülemeye uğraşan, mutlu anlara önem veren ama hep de derdi olan biriyim. Terazi kadınıyım. Biz güzel ve estetik olan her şeyi severiz. Ekranda kendimi izlerken ufak bir rahatsızlık hissetmiyor değilim ama kendimi seviyorum, beğeniyorum. Seksi ya da sevimli olmak gibi şeyler, tavır ve duruşla ilgili. O his bende sık sık değişkenlik gösteriyor.
Ozan Güven keşfetti
Lisede okul tiyatrosundaydım ve oyunculuk yapabileceğimi fark ettim. “Ben bu işi yapacağım” dedim ve elimden geldiğince de yapmaya çalışıyorum. İstediğim sürece de devam edeceğim. Önce ‘Semaver Kumpanya’da eğitim aldım. Sonra çocuk oyununda oynadım. Bir yandan okul tiyatrosu, bir yandan çocuk oyunu turneleri... Bir süre Yıldız Kenter’le çalışabilme fırsatını buldum. Bir gün bizi izlemeye Ozan Güven geldi. Onun yapım şirketine tavsiyesiyle ‘Koyu Kırmızı’ isimli diziye girdim. Sonra ‘Veda’, ‘Karagül’, ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ derken şimdi ‘Ver Elini Aşk’... Bir de sinema filmi ‘Uzaklarda Arama’ var. Onun yeri ayrı. Türkan Şoray’la çalışmanın gururu var orada. Yeni nesil oyuncular arasında kendimi özel bir yere koymuyor, kimseden ayırmıyorum. Öyle bir beklentim de yok. Ama hepimiz biriciğiz, tabii.
Ayperi, despot ve daha geleneksel
‘Ver Elini Aşk’ın hikâyesinde, bir tarafta Amerika’da doktora yaparken yaşadığı tek gecelik ilişkiden doğan kızıyla İstanbul’da yaşayan çapkın ve sorumsuz Kaan var. Diğer tarafta ablasını bulmak için köyden İstanbul’a gelen, dediğim dedik, Antepli köylü kızı Ayperi. Yolları kesişiyor ve onlar bilmese de aslında kaderleri dedeleri sayesinde yıllar önce birlikte yazılmış. Karakterim Ayperi’yi, ben biraz Amelie’ye benzetiyorum. Dizideki herkesin hayatına dokunuyor, Kaan’ı iyi yönde değiştiriyor. Burada önemli olan iki tarafın karakterinin uyumu. Elbette kültür farklılığı beraberinde bazı zorlukları getiriyor ama onları nasıl göğüslediğin, aşkın devamlılığının göstergesi oluyor. Aşkta özveri yoksa, aynı kültürden olsan da fark etmez.