Güncelleme Tarihi:
Bu yaz İstanbul’u güzelleştirecek haberlerden biri de İstanbul Modern’den geldi. Müze, İzlandalı-Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson’un 30 yıllık kariyerinden kapsamlı bir seçkiyi izleyicilerle buluşturdu. Küratörlüğünü Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun ve Ümit Mesci’nin üstlendiği ‘Senin beklenmedik karşılaşman’ adlı sergide sanatçının 40’a yakın eseri var. Bu eserler Eliasson’un algı, ışık, renk ve geometri gibi konulara olan ilgisini yansıtırken çevre ve iklim meselelerine olan duyarlılığını da bir kez daha gündeme getiriyor. 9 Şubat 2025’e kadar açık olan sergide İstanbul’a özel eserler de var. Eliasson sergi öncesi yazılı olarak sorularımızı yanıtladı.
◊ Işık, su ve hava. Bu üç element sizin için ne ifade ediyor?
Bu üç element çevremizi nasıl algıladığımızı ve deneyimlediğimizi keşfetmeye hizmet ederken benim işimin de merkezindeler. Işık algının koşulsallığına olan ilgimi yansıtır. Görmenin temelidir ve kalitesi çevremizi nasıl anladığımızı ve onunla nasıl etkileşime geçtiğimizi etkiler. Aynı şekilde hava, varoluşumuzun
en önemli parçası ama genellikle kıymetini bilmeyiz. Suyu birçok yönden bir işbirlikçi olarak görüyorum çünkü öngörülemez. ‘Senin beklenmedik karşılaşman’da da belli eserlerde suyu sürekli uçup giden, kısa ömürlü heykeller üretmek için kullanıyorum.
◊ Sisin içinde yürümek, buzla temas etmek. Eserlerinizi insanlar için deneyime dönüştürmek sizin için neden önemli?
Bakışımız kültürel ve jeopolitik şartlar içindeki geçmiş tecrübelerinizden etkilenir. Bir sanat eseriyle karşılaşmak anlaşılma ve doğru analiz edememiş olma belirsizliğiyle iç içe geçmiş bir duygu hissettirir. Bir sanatçı olarak bu dinamikle aktif bir şekilde ilişki içindeyim. Yapıtlarım benim kadar izleyiciye de ait. İzleyicinin varlığında şekil alırlar.
◊ Sanatın çevreyle ilgili konularda farkındalığı arttırmak açısından nasıl
bir rolü olabilir?
Bugünün en belirgin sorunlarından biri, başkalarının karşı karşıya kaldığı sorunlara, iklim krizi gibi küresel konulara, yardım etme imkânımız olsa bile, çoğunlukla kayıtsız kalmamız. Genellikle daha büyük bir topluluğun parçası olduğumuz konusunda güçlü bir hisse sahip değiliz. İnsanları bilgi bombardımanına tutmak, onları harekete geçme yönünde cesaretlendirmekten çok bunaltır, konudan kopartır. Ancak harekete geçmemek artık bir seçenek değil. İşte tam da burada sanat bir fark yaratabilir. Sanat çözüm önermez ama sanatla etkileşime geçmek duyularınız, bedeniniz ve zihninizle bağlantı kurmanızı sağlayabilir. Bu da çevremizdeki dünyaya duygusal yönden yaklaşıp eyleme geçmek için ilham verebilir.
◊ Türkiye’deki ilk solo serginiz açıldı. Bir yerin kültürel kodları sanatsal yaklaşımınızı ve yarattığınız eseri nasıl etkiliyor?
1997’de katıldığım 5. Uluslararası İstanbul Bienali sırasında güçlü bir bağ kurduğum İstanbul’a geri döndüğüm için heyecanlıyım. Yeni sergimde, İstanbul’un Boğaz’daki eşsiz konumuna atıfta bulunan birçok eser var. Seyir, uyum ve deniz temaları uzun süredir sanatsal pratiğimin merkezinde olsa da, İstanbul’da özel bir titreşime sahipler. ‘Senin beklenmedik karşılaşman’da, ziyaretçiler eserler arasında kendilerini yönlendirebilir ve sonra dikkatlerini, farklı destinasyonlara doğru yola çıkmış gemileri görebilecekleri dışarıya çevirebilirler. Bu şekilde, bu yeni eserler, optik cihazlar ve enstalasyonlar, müzenin ve İstanbul’un mekânından ilham alırken hem de iç ve dış arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor.
‘DANS BEDENİMİ ÇEVREMLE İLİŞKİLENDİRME FIRSATI VERDİ’
◊ DJ/prodüktör Peggy Gou’nun ‘1+1=11’ videosunda şaşırtıcı dans figürlerinizi gördük. Sanırım gençken break dans yapıyordunuz. Dans sizin için ne ifade ediyor?
Dans, zaman ve mekân algımızı yeniden şekillendirebilir. Genç yaşlarda break dans yapmak, bedenimi çevremle ilişkilendirme fırsatı verdi ve bu, sonraki pratiklerim için önemli bir temel haline geldi. Çünkü sanat ve dans, ikisi de sözlü olmayan iletişim biçimleri. Videoda dansı renkli gölgeler, ışıklar ve aynalarla bir araya getirerek, uzun süredir sanatımı şekillendiren ana ilgi alanlarını yeni bir bağlamda ifade etme fırsatı buldum.