Güncelleme Tarihi:
Uzun boylu, kusursuz denecek bir fiziğe sahip. Zaten geçmişte hem Türkiye hem dünyada ‘best model’ birincilikleri var. Ama bu fiziğe sahip olmak kolay değil, çekim arasında bana da pirinç patlağı üzerine sürülmüş, şekersiz fıstık ezmesinden veriyor. Her öğününe dikkat ediyor. Onunla uzun süredir planladığımız çekim için bir aradayız. Başlıyoruz muhabbete...
İtalya’da projelerin olacağı haberlerini gördük. O yolculuk nasıl başladı?
‘No: 309’ ve ‘Benim Tatlı Yalanım’ dizileri İtalya’da yayımlanıyordu. ‘Bir Zamanlar Çukurova’
dizisi de orada büyük sükse yaptı. Hatta onların çok meşhur dizilerinden birinin final bölümünde kafa kafaya reyting aldı. Orada programlara davet ettiler, konuk oldum. Yapımcılarla, kanal yöneticileriyle tanıştık, teklifler geldi. Şimdi bir proje için prensipte anlaştık, sözleşme aşamasındayız. Bir de yine İtalya’da bir sinema projesi olacak. Senaryoyu okudum; bir kısmı İtalya’da, bir kısmı Türkiye’de çekilecek bir aşk hikâyesi. Takvimimiz uygun olursa ve şartlarda anlaşırsak çekimlerin haziran ayında başlaması planlanıyor. Süreçten zaten haberin olur.
İtalya’da sokaklarda falan tanınıyor musun?
İlk gidişimde Milano’da bir programa katıldım. Burada bir programa katıldığınızda kanalın önünde sizi bekleyenler oluyor. Orada da programın duyurusu yapılmış. Hava çok soğuktu ve kanalın önünde bekliyordu insanlar. Sevgileriyle havayı ısıttılar, çok etkilendim. Başka toplantılarımızın olduğu bir dönem; Roma’ya gidişimizde kaldığım oteli öğrenmişler. Geç saatte otele yaklaşırken kalabalığı gören menajerim “Bak, senin için gelmişler” dedi, tabii o anda şaka olarak söylemişti, o da beklemiyordu. Ancak araçtan inince anladık ki gerçekten saatlerce beni beklemişler.
İtalyan insanları bize çok benziyor. Onlar da sohbeti seviyor, iletişimleri de bize benziyor. Kültürümüz birbirine çok uzak değil. ‘Bir Zamanlar Çukurova’daki entrikalar, aşk hikâyeleri ve aksiyonlar benzerlik gösteriyor ve içlerine alıyorlar. Canlandırdığım karakterin adı Fikret’ti, “Fikret bizim oğlumuz, bizim aileden biri gibi” diyorlar.
İtalyancan var mı?
Oraya gittiğimde hazır olmam, ayaklarımın yere sağlam basması lazım. İki aydır haftada 3-4 gün,
set aralarında, setten döndüğümde, akşam saatlerinde ders alıyorum, yoğun şekilde çalışıyorum. Az biraz konuşuyorum artık.
Zor mu İtalyanca?
Yaş aldıkça zorlaşıyor bazı şeyler. Ama ben oyunculuğun yanı sıra mühendisim, bir şeyin matematiğini kurmayı iyi bilirim. Çok çalışmak ve çok yorulmak yerine daha fazla verim almak için bir strateji kurarak ilerlerim, bu da bana başarı getiriyor.
SEKİZ BAKLAVAM VAR, BU KONUDA HASSASIM HAKAN
Yeni dizinde seni bir sahnede üstsüz gördük. Sosyal medyada gündem oldun. Üstsüz olmayı seviyor musun?
Her şeyin dozunda olması gerektiğini düşünüyorum. Karakterin fiziksel yapısı ve altmetni bunu gerektiriyorsa önemli olan onu vermek. ‘Kirli Sepeti’ndeki Levent o an odasında giyiniyor, bu normal değil mi? Ama sürekli kaslarını göstermek için üstsüz dolanmayı tabii gereksiz buluyorum.
Nasıl çalıştın bu görüntüye kavuşmak için? Çekimde de karnındaki baklavaları gördük.
Evet, baklavayı seviyorum.
‘Six pack’ (altılı paket) yapmak zor mu?
Sekiz baklavam var, bu konuda çok hassasım Hakan (gülüyor).
Aaa nasıl sekiz?
Bu anatomik bir durum. Altı parça olduğu için adı ‘six pack’ ama anatomik olarak bazı insanların vücudunda sekiz parça olabiliyor, bana da öyle denk gelmiş, ne kadar güzel. Fazlanın zararı yok.
Nasıl çalışıyorsun?
Çok disiplinliyim. Bir çekime karar verdikten sonra bir süreç başlıyor benim için. Ama bunu yaparken en önemli önceliğim mutsuz olmamak. Çünkü o definasyon (günlük kalori ihtiyacından daha az beslenerek vücudu yağ kaybetmeye zorlayan kas belirginleştirme süreci) dediğimiz zamanlarda şekerin düşebiliyor, sinirin yükseliyor. İnsanların kalbini kırmamaya çalışıyorum (gülüyor).
Eyvah, şu anda öyle misin?
Şu anda oraları çözüyorum. Daha sakinim. Kaliteli karbonhidrat alıyorum, besin değeri yüksek ama yağ değeri az olan esmer pirinçler veya tam buğdaylı makarnalar gibi. Yumurta olmazsa olmazım, çok fazla sarısını tüketmiyorum. Kayatuzu kullanıyorum, hayvansal yağ biraz alıyorum. Su için bir limitim var, minimum 2.5-3 litre. Mesela bu çekim için üç-dört günlük bir definasyon sürecine girdim. Karbonhidrat kesildi. Su diyeti yaptım. Ama tavsiye etmem, sadece çekim için özel bir şeydi, öyle yaşanmaz.
Tamamen bu nedenle ya da şu nedenle yapıyorum demek doğru olmaz. Ben sporu iki sebepten, sağlığım ve mesleğim için yapıyorum. Bazen rol aldığım proje için kilo almak ya da vermek gerekebiliyor. Şu an ‘Kirli Sepeti’ dizisinde canlandırdığım Levent karakterinin analizi böyle; fit, görünüşüne önem veren, her sabah koşuya giden biri. O yüzden ince işçilikle vücudumu daha iyi hale getiriyorum. Bundan önceki projemde 15 yaşında çocuğu olan Ali Komiser karakterini canlandırıyordum ve o rol için kilo almıştım.
ONU HAYATIMIN MERKEZİNE KOYMAMA KARARI ALDIM
Jeoloji mühendisliği okumuşsun. Neden o bölümü seçtin?
Konya’da yaşıyordum. Mühendislik okumak istiyordum. Abim de Ankara Hacettepe’de İngilizce iktisat okuyordu; üniversite anıları çok cazipti. Ben de gidince okuluma âşık oldum.
Bir röportajında “Okul bitince Konya’da kendi mesleğimle ilgili işler yapacaktım” demişsin. Neden onları yapmadın da oyuncu oldun?
O dönemki kız arkadaşım beni terk etti, beni bu yola iten de o oldu.
Nasıl bir hikâyeydi?
Üniversiteyi bitirmiştim, o da son sınıftaydı. Birkaç kez ayrılıp barıştık, sonunda onu artık hayatımın merkezine koymama kararı aldım. Arkadaşlarım da hep beni modelliğe ve oyunculuğa teşvik ediyordu. Ankara’da ajansı olan bir arkadaşımla konuştum. O gün defile için aradılar. Modelliğe hızlı bir giriş oldu. Oyunculuk eğitimine başladım. Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda profesyonel tiyatro yaptım. Aynı süreçte ‘Best Model’e hazırlandım. Best Model Türkiye ve dünya birinciliği kazandım.
‘ERKEK GÜZELİ’ DEMELERİ TUHAF GELİYORDU
Hep yakışıklı mıydın?
Bu kavram göreceli aslında, birinin yakışıklı bulduğunu diğeri bulmayabilir de. Ama bence öyleydim (gülüyor). Birinci sınıfta bile kız arkadaşlarım ve çevrem tarafından hep öyle anıldım.
Yakışıklılığın başına bela olduğu oldu mu?
Hiç bulaşmak istemediğin bir muhabbetin içinde kendini bulabiliyorsun.
Ne gibi?
Taciz dediğimiz şeyler erkeklerin de başına gelebiliyor. Fiziksel özelliğimle ilgili “Şuran buran güzel” gibi bir şeyden bahsetmiyorum. Mesela ben yeni tanıştığım bir kadına refleks olarak dokunamam, bu toplumsal bir kuraldır, edeptir. Kadının da aynı şeyi yapmaması lazım, o özgürlük onda olmamalı. Onun dışında sosyal medyada ütopik şeyler olabiliyor.
Ütopik derken...
“Gel bir akşam yemek yiyelim, karşılığında ne istersin” ya da “Sen iste, maddi manevi bütün imkânlarımı seferber edeyim” gibi şeylerle karşılaşıyorum.
Değerlendirir misin?
Çok ucuz geliyor bana o hikâye. Ben kadının zekâsına âşığım. “Kim değil” diyebilirsin ama ben fazla âşığım... Beni tavlamak öyle çok seksi hareketlerle, cümlelerle olacak şey değil, zaman isteyen bir şey. Sindire sindire olur.
Şimdiye kadar aldığın en garip iltifat neydi?
İlk zamanlar ‘erkek güzeli’ demeleri tuhaf geliyordu. ‘Erkeğin güzeli olur mu’ diyordum ama normalleşti artık. “Popon çok güzel” dedikleri zaman da garip gelmişti.
BU İŞİN MATEMATİĞİNİ ÇOK İYİ BİLİRİM
Çapkın mısındır?
Bekârsam çapkınım, yoksa tekeşliyim.
Bir süredir oyuncu Ezgi Eyüboğlu’yla birliktesin. Nasıl gidiyor ilişkiniz?
Çok güzel. Kendini, benliğini aktarıp duyabildiğin, dinleyebildiğin, hayatı paylaşabildiğin bir ilişki.
Nasıl tanıştınız?
Spor salonunda. Sporun artıları (gülüyor)... Aynı salona gidiyoruz. Birbirimizi zaten sektörden biliyorduk.
İlk adımı kim attı?
Ben attım. Spor hocası gelmemişti.
Ve sen mi çalıştırmak istedin? Tam da rol aldığın romantik komedilerdeki gibi...
Aynen öyle, zaten dizilerden bu işin matematiğini çok iyi bilirim Hakan (gülüyor). “Ezgi istersen beraber çalışabiliriz” dedim. Spor yaptıktan sonra bir şeyler yemeye oturduk, sohbet ettik. Kademe kademe,
çok tüketmeden bir tanışma süreci yaşadık.