Güncelleme Tarihi:
Seçkin Özdemir’le yoğun bir set günü sonrası bir araya geliyoruz. Uzun yıllar sunuculuk yapmış. Bunu zaten tok ve çekici ses tonundan anlıyorsunuz. Türkçeyi çok iyi konuşuyor. Hem gizemli hem de samimi bir havası var. Yetenekli oyuncunun dünyasına girmeye hazırız, sohbete başlıyoruz.
◊ Genelde işlerinle ilgili konuştuğun söyleşilerini okudum. Seni daha yakından tanımak istiyorum...
Tabii, hadi bakalım...
◊ İsmini duyan arkadaşlarının aklına seninle ilgili ilk gelen şey ne olur?
Bunu arkadaşlarım daha iyi bilir ama samimiyet diyebilirim. Bunu bütün hayatın içerisine yaymak zor, tanımadığın insanlarla arada belli mesafeler illa oluyor. Ama özel hayatımda samimi biriyim, samimi insanlarla arkadaşlık kurmayı da severim. Karşımdakinin kafasında bir tilki gezdiğini hissettiğim zaman rahatsız olurum.
◊ Çevrendekilerle kendini ne kadar filtreyle paylaşırsın?
Arkadaşlarıma karşı ve özel hayatımda filtresiz olmaya çalışıyorum. Şu da var, bazen söyleyeceğin gerçekler karşı tarafı rahatsız edebiliyor. O sebeple kimsenin kalbini kırmadan ve kendi gerçekliğimden de kopmadan bunu yapmaya ve o dengeyi bulmaya çabalıyorum.
◊ Peki kimler gerçek seni görür?
Sahte olmayanlar. Sahtelik sevmiyorum. Sahte ilişki, sahte iletişim, sahte arkadaşlıklara ihtiyacım yok.
◊ Ünlülerin şöyle bir derdi oluyor; insanlar gerçekten size mi yoksa isminize mi geliyor bilemeyebiliyorsunuz. Bunu ayırt etmek senin için de zor mu?
Bu dediğin bizim çıkmazımız. Mesela bankada çalışıyorsundur, bankadaki arkadaşların için sen bankacısındır, dışarı çıktığında da artık sensindir. Ama bizim yaptığımız bir iş var ve dışarı çıktığında da o iş hâlâ seninle. Sen Seçkin olarak, bir yandan Seçkin Özdemir’le birlikte ve ikisinin arasındaki git-gel içerisinde yaşıyor, bazen kendini unutabiliyorsun. 30’lu yaşlarda hayata bakışın farklılaşmasıyla aslında bir süredir kendi içime dönmeye ve kendimi hissederek yaşamaya çalışıyorum.
◊ Senin için hayatının kırılma noktası neydi?
Kariyerim adına ‘Muhteşem Yüzyıl’.
◊ Neyinle fark yaratmak istersin?
Değer bırakmak isterim, mesela “İyi oyuncuydu” densin. Yoksa bir fark yaratmak gibi bir derdim yok.
◊ Hayalini kurup yapmadığın şeyler var mı?
Festival filmleri, bağımsız sinema çok yapmak istiyorum. Ama biz popüler dünyanın figürleri oranın ruhuna mı aykırı oluyoruz, bizim bilinirliğimiz o hikâyenin gerçekliğini mi kırıyor bilmiyorum. Mesela bir Nuri Bilge Ceylan filminde oynamak isterim.
PAZARA ÇIKIP SU, SAKIZ SATARDIM
◊ Oyunculuğa bu kadar tutkunken üniversitede neden ekonomi okudun?
Klasik bir aileden geliyorum. Çocuklarının geleceği iyi olsun, bir meslek sahibi olsun bakış açısındalardı. Ben de Kocaeli Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazandım. Ama o sırada radyo programı yapıyordum yani bir yandan kendi maceramın peşindeydim.
◊ “Klasik bir aile” dedin. Nerelisin?
Annem Yunanistan Türklerinden, İskeçeli. Babam Sinoplu. Gürcistan’dan gelmiş.
◊ Nasıl birbirlerini bulmuşlar?
Babam Sinop’tan, annemler de İskeçe’den İstanbul’a gelmiş. Yolları burada kesişmiş.
◊ Nasıl bir evdi sizinki?
Annem ev hanımı, babam ayakkabı ustasıydı, şimdi emekli. Biz dört kardeşiz. İki ablam, bir abim var. Güzel bir çocukluk geçirdim, sokakta arkadaşlarımızlaydık, hep bir şeyler paylaşıp bir şeyin peşinden giderdik. Hayatı ve sokağı tanıyarak büyüdük. Ben üretmeyi de çok severdim. Mesela kendim gazeteler çıkarıyordum, içinde haberler, bulmacalar, spor sayfası olan... Aileye dağıtırdım. Babamın yanına çalışmaya giderdim, Kapalıçarşı’da abimin yanında çalışırdım yaz tatillerinde. Ortaokulda pazarlara çıkıp su, sakız satardım, çalışmayı çok severdim.
TATLI BİR AİLE FİLMİ
◊ Yeni sinema filmin ‘Yaren Leylek’ bu hafta vizyona girdi. Seni nasıl bir karakterde, nasıl bir hikâyenin içinde izleyeceğiz?
Bu iş bana geldiğinde atmosferi, kasaba dünyası, doğa, hikâyenin nahifliği, karakterlerin büyük büyük olmayan ve kendi içindeki küçük tatlı hikâyesi bana iyi hissettirdi ve içinde olmak istedim. Ben balıkçı Kartal karakterini canlandırıyorum.
◊ Nasıl biri Kartal?
Kartal, Eskikaraağaç’ta yaşayan bir balıkçı. Uzun süre görüşmediği abisinin ailesiyle kasabaya gelişiyle filmimiz başlıyor. Aralarındaki kırgınlıklarla başlayarak hikâye bambaşka bir yere gidiyor. Tatlı bir aile filmi.
◊ Başka neler var gündeminde?
‘Mehmed: Fetihler Sultanı’ devam ediyor. İkinci sezona başladık. Gerçekten içinde olmaktan çok memnun olduğum bir iş ve çok özen gösterilerek hayata geçiriliyor. Yapımcılarımıza, tüm ekip arkadaşlarıma ve özellikle seyircimize teşekkür etmek istiyorum.
◊ Ata biniyor, kılıç kullanıyorsun. Çalışmalar yaptın mı? Bir de üzerinde epey ağır görünen kostümler var. Zor olmuyor mu?
Oluyor tabii. At, dövüş, kılıç için sürekli antrenmanlar yapıyoruz. Ama ben dönem işlerini seviyorum. Bir de yaşayamayacağın bir deneyim. Mesela Bizans imparatorunu oynamak her zaman karşına çıkabilecek bir şey değil.
ŞÖHRET, GÜL VE DİKEN GİBİ
◊ Bir dönem topçu, bir dönem popçu olma hayalleri kurulurken şimdi oyunculuk gözde meslek. Senin için nasıldı bu hayalleri kurulan meslekte geçen
13 sene?
Aslında çok çabuk geçti. ‘Muhteşem Yüzyıl’ ve ardından ‘Al Yazmalım’la ilk başrol deneyimimi yaşadım. Eğlenceli ve gerçekten dolu dolu bir hayat. Ama “Para kazandırıyor, şöhret getiriyor, o yüzden oyunculuk yapayım” gibi bir mantık bende yoktu. Üniversiteden sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro ve Başkent İletişim Akademisi’nde oyunculuk, diksiyon eğitimlerine devam ettim. 2007’de önce radyo ve televizyon programları yaptım. Sonra bir tiyatro grubu kurdum, amacımız sadece tiyatro yapmaktı. Cebimizde para yoktu, sadece harçlık kazanıyorduk ama çok mutluyduk. Çünkü yaptığımız şeyden memnunduk. Onu yapmaya devam ettikçe bir şeyler büyüdü ve karşılığında bir şeye dönüştü. Ben o dönüşen şeyi hedefleyip hareket etmedim. Bize soruluyor “Abi çok para kazanıyorsunuz. Ben oyuncu olsam, nasıl oluyor bu iş” diye. Aslında istediği şey oyunculuk değil, oyunculuğun getirdiği cazibe. Bu bana değersiz bir bakış açısı gibi geliyor, “Böyle düşünüyorsan zaten yapma” diyorum.
◊ Şöhretin yıpratıcı tarafları neler?
Şöhret gül ve diken gibi. İyi tarafları tabii var ama dikenli bir yolda yürüyorsun, o yüzden hep dikkatli olmak gerekiyor. Yaptığın bir şeyin etkisi çok yüksek oluyor mesela. Bir ilişkiye başlıyorsun ya da ayrılık yaşıyorsun ya da her ne ise, gündem oluyor, bu gerçekten fantastik bir durum. O yüzden mental olarak yıpratıcılığı da yüksek olabiliyor.
Bu da benim çıkmazım herhalde...
◊ Sosyal medyada kaç takipçin var?
2,5.
◊ Milyon herhalde. Bunu o kadar normal söylüyorsun ki...
Böyle şeylerle böbürlenmeyi, kendimi anlatmayı, kendim hakkında konuşmayı sevmiyorum. Bu da benim çıkmazım herhalde. Biraz aslında sektöre de çok uyumlu bir yapım yok sanırım.
◊ Şu an röportaj vermek zor mu senin için?
Yok canım, güzel sohbet ediyoruz. Bunu aslında kendi içimde dengelemeyi öğrendim. Başlarda sektörün doğruları ve yapmam gereken şeyler neyse, bunları yapmalıyım gibi bir akışım vardı. Sonra baktım ki beni rahatsız eden bir şeyler de var, aslında önemli olan o dengeyi yakalamak, kendimin de iyi hissetmesi. Ben oynamayı seviyorum, işimi yaptıktan sonra uzantıları olduğunu biliyor, onları da yok saymıyor ya da onunla inatlaşmıyorum. Kendi dengemi bulmaya çalışıyorum.
‘AŞK İKİ KİŞİNİN ORTAK MUTSUZLUĞUDUR’
◊ Hep yakışıklı mıydın? Okul yıllarında ilgi görür müydün?
Bilmem, şu anda yakışıklı mıyım onu da bilmiyorum. Ama okul yıllarında ilgi görüyordum, bu da çok hoşlandığım bir şey değildi.
◊ İlgi görmeyi sevmiyor muydun?
Aslında ilgi görmek değil de fiziksel özelliklerinle anılmak çok hoşlandığım bir şey değil. Bu bence hiçbirimiz için bir kriter değil. Sonuçta fiziksel özelliğim benim kendi kendime becerdiğim bir şey değil, o yüzden öyle bir yere yaslanma mevzusunu sevmiyorum. Hatta bu yüzden uzun süre sadece radyo programı yaptım, modellik teklif edildi, kabul etmedim ve hayatım boyunca görünüşümle alakalı bir şey yapmaktan hep kaçtım.
◊ Ee, oyuncu oldun... Başrollerin yakışıklı adamı sıfatını aldın. O zaman bundan rahatsız mısın?
Sadece öyle anılıyor olsam, istemem. Ben işimi yapıyorum, yanında o da söyleniyorsa o artık insanların beğenisinin bir ifadesi oluyor. Bunun için de teşekkür ederim. Ben oyunculuğumu da sadece fiziksel görünüş üzerinden yaşamamaya çalışıyorum. Onu derinleştirmeye çabalıyorum, bu bir yolculuk ve hâlâ onun için çaba sarf ediyorum.
◊ Seni romantik komedilerin başrollerinde şahane âşık adamları canlandırırken izledik. Onlardan aşk adına öğrendiklerin oldu mu?
O özel ilişkiyi yakalayan, bulan ve onun kıymetini bilenler var ama bir laf vardır, aşk iki kişinin ortak mutsuzluğudur. Aşk ve ilişkiler son zamanlarda biraz oraya gidiyor.
◊ Neden böyle oldu?
Aşk başka bir duygu ve dürtü bence, biraz zihni manipüle eden bir şey. Bak çevrene, âşık olan herkesten “Hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım” lafını duyarsın. Biri sürekli hiç yapmayacağı şeyi yapıyorsa orada normal dışı bir şey vardır. Bir de ilişki dediğin şey uyum sağlamak, birbiriyle anlaşmak, iki kişi birlikte bir hayat paylaşabilmek... Sıkıntı şurada oluyor, birini beğeniyor sonra onunla anlaşmaya çalışıyorsun. Aslında olması gereken anlaştığın insanla ilişkiye başlamak.