Güncelleme Tarihi:
İki sinema filminiz ve televizyon programınız var. Ama ulusal kanallarda yoksunuz bir süredir. Senaryoları mı beğenmediniz, yoğun çalışma temposu mu sizi rahatsız etti?
Hiç sansasyonel bir cevabım yok, biraz dinlenmek istedim. Uzun zamandır aralıksız çalışıyorum. Bu arada kızım Amerika’dan döndü, onun yerleşmesine yardımcı oldum. 6 Şubat depreminden birkaç gün önce açık kalp ameliyatı geçirdim. Şimdi iyiyim, filmlerimizin mürüvvetini bir görelim, sonra yine televizyona döneriz.
Bazılarına göre çok sıcak ve komiksiniz, bazılarına göre de çok ciddi, hatta huysuz... Gerçek sizi anlatsanıza...
Yakın arkadaşlarımın, kız arkadaşımın, kızımın bildiği bir Mümtaz var. Onun dışında işimi iyi yapıp evime dönmeyi severim. Kendi kendime yaşıyorum. Yazarım, okurum. Çalışmayı severim. Tatilden pek anlamam, çalışarak dinlenirim.
Sosyal medyada çalışmamak üzerine kurulan hayatlar görüyoruz. Siz bu kadar çalıştığınıza pişman oldunuz mu hiç?
Bu iş çok severek, şikâyet etmeden yaptığım bir şey. Ben bu söylediğin ‘huysuz’ lafını da kabul ettim. Tartışmaya gerek yok. Yaptığım şey, huysuzluksa huysuzluktur. Kimseyi üzmek, kırmak için yaptığım bir şey değil. Çalışırken işimi ciddiye alıyorum dediğim gibi. Ama bizim eğitimimiz böyle. Bize çok ciddiyetle çalışmayı öğretmişler, öyle rahat ediyoruz. Tabii bunun yanında ne sette eğlenene karşıyım ne de influencer’ların çalışmadan para kazandığını düşünüyorum. Onlar da kendilerine göre düzen kuruyorlar. “Sen yapabilir misin” dersen, yapamam. Yapamayacağım bir işi yapan birilerini eleştirmek de çok kolaycılık olur. Yeni bir dünyada yaşıyoruz, yeni enstrümanlar var, herkes bir biçimde orada var olmak istiyor. Birileri onu beceriyor diye eleştirmeyelim.
Vicdanlı mı, adaletli mi...
Bir röportajınızda “Ben yerleşik olamıyorum” demişsiniz. Aidiyet hissi hayatta aradığınız bir şey mi?
Evet, ben sevdiklerime aidiyet hissediyorum. Onun dışında bir coğrafyaya ya da başka şeylere ait hissetmiyorum. Mevcut genelgeçer kriterlerle aidiyet ilişkisi kurmak gerektiğine inanmıyorum. Ülkemi, insanlarımızı severim, yurtdışına gittiğim zaman çabucak memleketimin alışkanlıklarını, ruh iklimini özlerim. Ama dünyanın her yerinde de yaşayabilirim.
“İnsanların siyasi tandans ve eğilimini merak etmiyorum” demişsiniz. Peki, neyi merak edersiniz?
Vicdanlı mı değil mi? Adalet, eşitlik anlayışı var mı? Birlikte yaşama kültürüne yatkın mı? Bunun için bir şeyler yapıyor mu? Bunlara bakarım. Onun dışında birinci kriterim siyasi görüşü değildir. İnsan kendini bir tarafa, bir düşünceye yakın hissedebilir. Ama hayatı bununla tarif etmek mümkün değil çünkü siyaset, siyasi görüş, mensubiyet hayatı tarif etmeye yetecek bir şey değil, çok küçük bir payda. Birbirine benzemeyen insanların birbirini sevmesi, birlikte yaşaması mümkündür. Saygı standarttır, sevgi opsiyoneldir.
Nasıl yani?
Yani seversin ya da sevmezsin ama saygı senin tercihine kalmış değil. Bir arada yaşıyoruz, herkes birbirinin sınırlarına müdahale etmediği sürece saygı göstermek zorunda. Tahammül değil. Tahammül üstenci bir şey.
En eleştirdiğiniz yönünüz ne?
Her şeyin hemen benim düşündüğüm gibi olmasını isterdim gençken. Yaş ilerledikçe kendinize çekidüzen vermeye devam ediyorsunuz ama dünyaya çekidüzen veremeyeceğinizi anlıyorsunuz. Kendimi kahretmekten vazgeçtim.
Son günlerin tartışılan konularından biri ‘Sanatçı örnek olmalı mı’... Sizce?
O sanatçının tercihine bağlı. Sanatçılara, sanata ödev vermek biraz eski şeyler, yani biraz naftalin kokusu var bunlarda. Örnek oluyorsan ne âlâ ama örnek olmak için yaşanmaz. Sen yaşarsın dümdüz, su gibi, mümkün olduğu kadar duru bir hayat sürersin; bunu örnek alan varsa haberin bile olmaz, alıyordur.
Sizin öyle derdiniz var mı?
Ben örnek kişi olmaya çalışmıyorum, zaten benden örnek olmaz, sakın benim peşime düşmeyin çünkü ben de kayboldum. Benimle birlikte kaybolduğum yerde dolanır durursunuz. Örnek alacaksanız da siz bilirsiniz.
‘Arap Kadri ve Tarzan’ 15 Aralık’ta vizyona giriyor. Arap Kadri karikatürlerde ormanda yaşardı, bu sefer İstanbul’a geliyor...
Tam anlatıp gazını kaçırmayayım ama Arap Kadri, 30 sene önce gittiği ormandan bir süre için İstanbul’a dönmek zorunda kalıyor. Yanında Tarzan’ın da olması hikâyeye bambaşka bir derinlik katıyor. Eskiyle yeni arasındaki farktan, başkalaşmadan, dönüşümden, ilerleme mi gerileme mi olduğu tartışılabilecek bir sürü şeyden çok eğlenceli bir hikâye çıktı. Bizi memnun eden bir film, seyirci ne der bakacağız.
30 yıl İstanbul’dan uzak kalıp geri dönseydiniz, siz en çok neye şaşırırdınız?
Herhalde çarpık yapılaşmanın geldiği boyuta... Dünyanın başkenti diyebileceğimiz açık hava müzesinin bugün geldiği noktadan tedirgin olurdum, kültürel açıdan gerisi insan malzemesiyle ilgili.
İnsanı gözlemlediğinizde ne görüyorsunuz?
İnsan değişen, dönüşen sosyal bir varlık. Zor bir zamandan geçiyoruz. Bu belki de insanlık tarihinin en huysuz zamanı. Çok fazla savaş, anlaşmazlık var. Yeni kuşağın işi zor. Ama dünyada en zararlı şey insan. Gezegene ve birbirine en çok zarar veren tür insan türü. Ama yine de insanın içinde iyi, geçinmeye çok gönüllü bir yan var. Sanatın, okumanın, yazmanın, düşünmenin o kası güçlendireceği ve sonunda insanın iyi yanının, kötü yanına galip geleceğini umut etmek istiyorum.
‘Empati’ isimli bir programınız var. Siz empati yapabiliyor musunuz?
Tabii kendinizi eleştirmeyi, kendi notunuzu kendiniz vermeyi, kendi karnenizi kendiniz yazmayı bileceksiniz. Bunu hep başkalarından beklerseniz bazen karşılık alamazsınız, bazen yanılabilir, yanıltılabilirsiniz.
‘Ölümlü Dünya 2’ de haftaya vizyonda...
Birinci filmin altına düşmediği gibi galiba daha iyi denebilecek bir film oldu. Çok iyi bir ekip oluştu. Çok sıkı bir kimya var ve o kimya filme yansıyacaktır.
Her yaştan çok beğendiğim oyuncular var
Sizce son dönemin yıldızları kimler?
Çok var. Kıvanç (Tatlıtuğ) ve Kenan’ı (İmirzalıoğlu) her zaman çok beğenirim. Aras (Bulut İynemli) çok çalışkan ve yetenekli. Merve Dizdar’ın başarısı tesadüf değil. Hazal Subaşı ve Hazal Kaya var. Her yaştan çok beğendiğim oyuncular oluyor.
İyi oyuncu eğitimli mi olmalı?
Bir oyuncu tiyatro okulundan, konservatuvardan mezunsa iyidir çünkü neyi yapıp yapmayacağına karar verme zamanı olmuştur. Eğitimi olmayan oyuncuları eksik veya yok mu sayalım? Hayır. Dünyanın her yerinde bu işe gönlünü verenler, hep daha iyisini yapmak isteyenler var. Bu mesleğin yüzde 51 çok çalışmaya, yüzde 49’u da yeteneğe bağlı.
Ya güzellik? Türkiye’de güzel olmayıp başrol almak kolay mı?
Hiçbir yerde kolay değildir ama bir insanın yetenekleri, kimsenin kafasını çeviremeyeceği kadar yüksekse onu durduramazsın zaten. Biraz gecikebilir ama sonunda yerini bulur.
Popüler olduğu veya çok takip edildiği için başrol alanlara ne diyeceksiniz?
Bazı şeyler dönemseldir. Böyleyse böyledir. Şimdi bunları eleştirmek hiçbir şeyi değiştirmez.
Hiçbir yere kendimi ait hissetmedim
Anne-babanız siz 1,5 yaşındayken ayrılıyor. Siz babanızla kalmışsınız. Ankara’da üniversiteyi kazanıncaya kadar annenizle kopuk bir ilişkiniz olmuş...
Pamuk ipliğine bağlı, çok kopuktu.
Anne eksikliğiyle yaşamak sizi nasıl etkiledi?
Anlatılacak Kemalettin Tuğcu tadında bir hikâyem yok. Üvey annem mümkün olduğu kadar bana özen göstermeye çalıştı. Çok içeriden neyi özlediğini bilmeden, büyük bir özlem duyduğumu hatırlıyorum, gitmek için hevesli olduğumu hatırlıyorum. Ama hiçbir yere, hiçbir zaman kendimi ait hissetmedim. Ne anneme ne babama... Ne onların yaşadığı yerlere...
Anne figürü hayatınıza girince neler oldu?
Kabullendim, zaten sadece bir hasret vardı ve hasret duvarı ortadan kalkmış oldu. Bir biçimde annemle ilişkimiz olgundu. Çok da matrak bir kadındı. Birazcık mizah anlayışım varsa, muhtemelen annemden aldım. Babam Osmanlı adamıydı. Aynı zamanda maceracı da bir adamdı.
İki çocuğunuz var ama oğlunuz biyolojik oğlunuz değil, değil mi?
Kızımın annesinin önceki eşinden. 11 yaşındaydı geldiğinde. Annesiyle ayrılalı 20 sene oldu herhalde ama son derece sağlam bir ilişkimiz var Can’la. Antalya’da yaşıyor, müzisyen.
Yaşadıklarınızın sizin çocuklarınızla ilişkinize yansıması nasıl oldu?
Ben hayatımda tamamen küçükken, çocukken, ilkgençlikte ne bekleyip bulamadıysam misliyle Ayşe’ye ve Can’a aktarmaya çalıştım. Büyük oranda da başardığımı düşünüyorum. Oğlum 40, kızım 24 yaşında. İkisiyle sevgi saygıya dayalı bir ilişkimiz var.
Erkekler sadece tavlanır
Üç evlilik yaptınız, iyi bir eş misiniz, iyi bir sevgili mi?
İyi bir eş değilim çünkü üç devam etmeyen evlilikteki tek ortak nokta benim. İyi bir sevgili olup olmadığımdan da emin değilim ama gayretliyimdir, hâlâ kendimi geliştiriyorum.
Hayatı güzel anlatan, yazan birisiniz. Aşkı nasıl anlatırsınız?
Aşk gönüllü olarak kendinizi içine bıraktığınız bir patolojik durumdur. Aşk beni daha huylu, geçimli, tatlı birisi yapıyor.
Çapkın mısınız?
Evet.
Tavlar mısınız tavlanır mısınız?
Tavladığını iddia eden adamların trajedisi bitmez, erkekler sadece tavlanırlar. Bir kadın istemediği sürece saçının teline bile bakamazsın.