Güncelleme Tarihi:
Özellikle çocuklar için 70’li yılların fevkalade yaratıcı bir dönem olduğunu düşünüyor, o günleri “Televizyonun hayatımıza yeni girdiği, mahalle arkadaşlıklarının tavan yaptığı, anne-babaların farkında bile olmadığı maceralarla dolu yıllardı. Sabahtan akşama kadar sokaklarda oynayıp bisiklete binip geziyor, oyuncak arabalarımıza yollar yapıp topraktan şehirler kuruyorduk” sözleriyle anlatıyor. 1968 doğumlu Oganaki’nin (Ogan Akıncı) okul hayatı boyunca en sevdiği ders hep resim oldu, çalışmaları okul koridorlarında sergileniyor, kimi yarışmalardan dereceler alıyordu. Ama ressam olmayı hiç düşünmedi. Buna, sadece resim yapmanın onu tatmin etmemesi ve ailesindekilerin “Oğlum, aç kalırsın” demesi neden olmuştu. O nedenle meslek tercihini havacılıktan yana yapsa da sanattan hiç kopamadı. Ve Oganaki nihayet ilk sergisi ‘Fısıldayan Kutular’la huzurlarınızda... 18 Aralık-31 Ocak arasında Piramit Sanat’ta yer alacak bu sergide nostaljik sahneleri minicik alanlara sığdıran minyatür dioramalar (3 boyutlu modellemeler) göreceksiniz.
30 yıl boyunca bir havayolu şirketinde uçuş harekât uzmanı olarak çalışırken resim, tasarım ve oyuncaklar hayatınızda nasıl bir yerde duruyordu?
Çok küçük yaşlardan itibaren iki tutkum vardı: Sanat ve havacılık. Yedi yaşımdayken maket uçaklar, resim ve tasarımlar yapmaya başladım. Uçuş harekât uzmanı oldum, hevesimi giderdim ama meslek hayatım boyunca sanattan hiç kopmadım.
Yaratıcı olmak için her insan çocuk kalmalı
Neler yaptınız?
Yağlıboya ve suluboya tablolar yapıp sattım. Antika ve eski eşya tutkumu sanatla birleştirerek restorasyonlar, tasarımlar ve çağdaş sanat eserleri ürettim. Hâlâ vintage oyuncaklar alırım ve iyi bir koleksiyonerim. En sonunda bunların hepsini birleştirdiğim sanat dalını yani minyatür dioramayı keşfettim. Bu sanat beni müthiş tatmin etti. Çünkü resim, tasarım ve gözlem gibi yetenekler gerektirirken benim gibi müthiş aceleci bir insana sabretmeyi ve ayrıntıların önemini öğretti. Ayrıca eserlerimi yaparken marangozluk, elektrikçilik gibi zanaatlarda, seramik, heykel gibi sanatlarda az da olsa ustalaşmamı sağladı.
Böyle bir sergi açmaya nasıl karar verdiniz?
Diorama eserlerinden oluşan bir sergi açabilecek kadar iş yapmak gerçekten zor; emek ve sabır tavan yapıyor. Sergi fikri, mart ayındaki ArtAnkara Sanat Fuarı’nda Bedri Baykam’la tanışmamız sonrasında şekillendi. ‘Fısıldayan Kutular’, son dört yılımı kapsıyor. Ayrıntılara daha çok inerek, izleyende hissetmesini istediğim duyguları yarattığıma inanıyorum. İleri yaşıma rağmen sanatta daha yolun başında sayılırım. Üç perdeye ayırdığım hayatımın son ve en güzel perdesi...
Eserleriniz bize neyi fısıldıyor?
Umarım sergimi gezenler şaşkınlıkla karışık nostaljik bir duygu yoğunluğu yaşar ve hiçbir canlı figürün bulunmadığı boş ortamlarda kendi seslerini, çocukluklarındaki kahkahalarını duyar, belki de hüzünlerini hatırlarlar. Mesela 1978’deki bakkala gidip yan taraftaki berberde tıraş olabilirler. Ya da 100 yıl önceki bir garajda kendilerini şampiyon bir arabanın yanında hayal edebilirler. Loş ışıklı bir sergi atmosferinde değişik duygular yaşayarak bazı fısıltılar duyacaklarına eminim ben.
Serginin küratörü Bedri Baykam, giderek zorlaşan yaşam şartlarında, yetişkinlerin oyuncaklara daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Siz ne dersiniz?
Yaratıcı olmak istiyorsa, her insan çocuk kalmalı. Bazı insanlar büyümeyi reddediyor, benim gibi. Hep hayaller kurup durdum ve oyun oynayıp mutlu oldum. Zaten büyümek marifet değil, sıkıcı bence. Stresin tavan yaptığı bu çağda koca insanlar kendilerini bilgisayar oyunlarına veriyor, ellerindeki akıllı telefonlarla sokaklarda, metroda oyun oynuyor. Bu bir kaçış ve haklılar. Ama ben dijital teknolojiyi bir türlü sevemedim. Benim oyuncaklarım biraz klasik.
İnsanlara dokunan sipariş işler yapıyor
Atölyemde üzerinde çalıştığım dört projem var. Eğer çalışmalarıma da uygunsa, insanların geçmişine özel olarak dokunan sipariş işler yapmayı da seviyorum. Kafamda öyle çok proje var ki... Zaman yetmiyor. Sanırım insan yaşlandıkça zamanın ne kadar değerli ve az olduğunu anlıyor.