Güncelleme Tarihi:
Sizi dergici olarak tanıyoruz ama röportajımızın konusu yeni single’ınız. Müzik ne zamandan beri hayatınızda?
- Çocukken TRT Ankara Radyosu’nun seslendirme ekibindeydim. Çocuk programlarına, çizgi filmlere, televizyon dizilerine seslendirme yapıyorduk. Konuşmayla beraber şarkı söylemeye başlayanlardanım. Eve gelen misafirlere sahne programı yapar, koroda soloları söylerdim. Okul orkestralarının solisti, tiyatro oyunlarının başrolü bendim. Sahne işlerine yatkındım.
Neden sosyoloji okudunuz peki ?
- Tipik Ankaralı bir orta sınıf aileyiz. “Bu işleri zaten hobi olarak yapıyorsun. Okulunu oku, bir yandan da bunları yaparsın” dediler, konservatuvar okumamı istemediler.
Mutsuz oldunuz mu?
- Olmadım. Öyle bir karakterim yok, var olanı oldurmaya çalışırım. Keşke okusaydım tabii. Aynı anda farklı farklı şeyleri yapabilmek bazen hediye değil, ceza oluyor. Çünkü seni gerçek tutkundan uzaklaştırıyor, genç yaşta ilgin dağılıyor.
O kadar çok iş yapmışsınız ki... Seslendirme ve radyoculuk, sosyoloji eğitimi, felsefe dergisi editörlüğü, kitap editörlüğü, moda dergiciliği, Platon’la ilgili bir kitabın İngilizceden çevirisi...
- Kitap editörlüğü yaptığım dönem, Türk entelijansiyasının en renkli olduğu, çok etkin isimlerinin editörlük yaptığı bir dönemdi. Felsefe dergisi ‘Cogito’nun editörlüğü ise benim için bir üniversite daha okumak gibiydi ama para kazandırmıyordu. Artık kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyordum. Moda hep sevdiğim bir şeydi. Elle Türkiye yayımlanmaya başladığında yazıişleri müdürü olarak işe girdim. 1999 yılı... O sırada sahneye de çıkıyordum. Gündüz ofise, akşam provaya, sahneye gidiyordum. Arabanın bagajında sahne kıyafetleri olurdu. Sahnede olmak, hayatta olduğumu hissettiren bir duygu.
Ama sahne çok uzun süre ikinci plandaymış...
- Şarkıcılığa, şarkı söylemeye küstüğüm dönemdi o. 90’ların ortasında albüm yapmaya çalıştım, 2000’lerin başına sarktı. Zamanın pop piyasasına uyum sağlayamadım. O kadar hırs ve stres yaptım ki sağlığım bozuldu. Şarkı söyleyerek yaşamak zorunda değildim, elimden başka işler de geliyordu. Vazgeçiyorum dedim, 2004’ten 2016’ya kadar sahneye çıkmadım, dergicilik yaptım. Eşim Can (Algeç), Ajda Pekkan’a hit şarkılar ve dizi müzikleri yaptı. Onun sayesinde müziğin içinde kaldım, onun işlerine vokal gerektikçe stüdyo şarkıcılığı yaptım. ‘Binbir Gece’ dizisi için bir ninni söyledim, ünlü oldu. Reklam şarkıları söyledim. Sahneye çıkmadım ama bu işler sayesinde oyalandım.
Sonra?
- Sonra boğazımda bir rahatsızlık oldu, sesimin kısılması riski vardı. Neyse ki atlattım ama büyük korku yaşadım. Sahip olduğum sesin sonsuza kadar benimle olmayabileceğinin farkına vardım. Bana verilmiş bir hediye var ve bu hediye bana emanet. Yokmuş gibi davranmak, harcamak ayıp geldi. Bir sabah kalktım ve Can’a uzun yıllar önce kaydettiğimiz, onun yazdığı ‘Aşk’ı yayımlamak istediğimi söyledim. Benimki, tutkusundan hayat yüzünden uzaklaşmış bir insanın kendini hatırlama hikâyesi.
Yeni single’ınız ‘Öğrendim’ dün yayımlandı. Nasıl bir şarkı sizce?
- Hayatın bütün iniş çıkışlarını gördükten sonra gelinen denge noktasını çok güzel anlatan bir şarkı. Sözleri Günay Çoban’ın, müziği ve düzenlemesi Can’ın. 10 senelik bir şarkı.
Sandıkta çok beklemiş.
- Onur Baştürk-Can Algeç şarkısı olan ikinci single’ım ‘Başka Bahara’yı da yazıldıktan beş yıl sonra yayımlamıştık. Şarkılar zaman içinde ayakta kalıyor mu görmek istiyorum. Zaman testini geçenlerden oluşan bir repertuvar var elimde, tek tek yayımlıyoruz böyle.