Güncelleme Tarihi:
Uzun zamandır devam eden ‘odun adam kalp saf kız’ paketinin şahikası, son noktası, ‘biz neler gördük’ diye anlatılacak zirvesi ‘Erkenci Kuş’.
Tüm melodram klişelerini sınırsızca sömürmesi, siyaseten doğruculuğu hiçbir şekilde sallamayan teklifsiz maçoluğu, erotizmi ustaca ahlakçılıkla gizlemesi konusunda muadillerinin seviye seviye üstünde.
Ama her anını ‘ohooo’, ‘vay anasını’, ‘yok artık’, ‘ayyy’, ‘hii’ diye hayretler içinde izletmeyi başarmasındaki histerinin kökenini onlarda mı bizde mi aramak lazım belli değil.
Dizde tatlı bir yara bandı
Bir kere, artık kadın bedeni ve onun üzerinden türetilen her türlü içerik, fantezi, görsellik, metafor tabuyken, erkek bedenine böyle görgüsüzce muhtaç olmaktan hiç şikâyetimiz yok gibi duruyor.
Odun kıran Can Divit’i dehidrasyon geçirerek izleyen Sanem, adam emniyet kemerini takmasına yardım ederken, gözyaşını silerken, ağzına giren saçı çekerken, kapı aralarına sıkıştırırken, ceketini omzuna koyarken ve ‘yabani çiçekler gibi kokan’ bu kızı ha bire sahiplenmeye çalışırken nasıl nasıl nasıl mutlu!
İyi ki klasik arabalarının kaportasından dumanlar çıkarak ormanda mahsur kalıyorlar, iyi ki salaş bir balıkçıda elleriyle sardalye yiyorlar, iyi ki Sanem mütemadiyen Adonis’in kucağına düşüyor ve dizinde tatlı bir yara bandıyla detoks yapan o ‘top model’ gıcıklardan ayrılıveriyor.
Her şeyin çok saçma olduğunu, bu Disney seviyesinin keyif verme yaşının 13’te bittiğini hepimiz biliyoruz.
Ama ‘Erkenci Kuş’u müthiş bir zevkle izleyip salı gününü hevesle beklememizin sebebi bu anlamsız rüküşlükler değil. Bazen çok kötü şeylerin insana huzur veren komikliğiyle, hiç uğraştırmayan neşesiyle, kendisini çok da ciddiye almayan hafifliğiyle izliyoruz onu.
Uzadıkça uzasın...
Güzel kızların, kendisini olduğundan daha yakışıklı zanneden oğlanların kasım kasım kasılmasına şahit olmanın gıybet iştahıyla, diziyi sarıp sarmalayan sosyal medya geyiğiyle, dedikodusuyla birlikte iyi vakit geçiriyoruz.
Sanem’in yedi bölümdür ‘ah beni öpen o sakallı kimdi acaba’sına çözüm bulmak kimsenin derdi değil. Hatta uzadıkça uzasın, saçmaladıkça saçmalasın.
‘Kiralık Aşk’ta olduğu gibi, ‘Erkenci Kuş’ta da amaç hikâyeyi sonuca bağlamak değil, mümkün olduğunca gelişmede, en zevkli anlarda takılmak. Düğüm noktasında bol bol duş alan, havuzdan çıkan, lastik değiştiren, tıraş olan, pahalı oyuncaklarla (motosiklet, fotoğraf makinesi, saat, spor araba vs.) haşır neşir adam görmek.
Bu yüzden de hep çok izlenecek, uzayacak, pek de bir şey olmadan bitecek.
Yerine yeni odun adamlar gelene kadar elimizdeki en iyi şey bu...