Güncelleme Tarihi:
Giyinip süslendik, belki uzun zamandır methini duyduğumuz o mekânı denemek ve kendimizi güzel bir yemekle ödüllendirmek istedik. Bol bol yiyip içtik. Kalkıp o şık masaların arasından geçerek mekân tuvaletinin kapısından içeri girdik ve... Hikâyenin devamının türlü versiyonları var. Özenilmemiş, içerinin ihtişamıyla alakasız, kapısından zor içeri girebildiğimiz, ışıklandırması kötü, daha fenası
etrafa tuvalet kâğıtları dağılmış, saatlerdir hiçbir görevlinin eli değmemiş bir görüntüyle karşılaştıysak hemen eve dönmek için dakika saymaya başladık demektir.
NE VARSA ESKİLERDE...
Bir de tersini düşünelim. Tıpkı masamıza, menüye, yemeklere özen gösterildiği gibi bakacağımız aynaya, kabinlere, kapıya, duvara, kullanacağımız ürünlere aynı itinayla yaklaşıldığını yani... Elimizi kuruladığımız havludan yıkadığımız sabunun kalitesine o kadar çok detay var ki...
Ne olduğu belli olmayan renkli, genelde de pembe o sıvı sabunları görünce huzursuz olmamak mümkün mü mesela? Oysa en azından orta kalite bir sabun, el havlusu, ped ya da el kremi gibi hoşluklar gören herkesin yaşadığı gastronomi deneyimi, o mekânda geçirdiği vakit katbekat kalite olarak yükselmiyor mu?
Bir mekânın tuvaletinin yemek deneyimini baştan sona etkileyen bir unsur olduğu yeni bir haber değil elbette. Mekân eleştirileri yazılırken, bir restoran tavsiye edilecekken öncelikle bakılması ve yemek deneyiminin bütünü içinde değerlendirilmesi gerek. Ama ilginçtir ki bizde yeni açılan daha modern mekânlarda bu konuda farklı bir yaratıcılık ve özene pek rastlamıyorum. Akla gelen ilk
isimler yine klasikler oluyor:
Siyahın hâkim olduğu, döneme göre öncü tasarımıyla Ulus 29, her zaman mis gibi kokan Mikla, ahşap detaylarıyla Divan Kalamış gibi. En yeniler arasında açık ateş konseptli Madera’nın ve Asya restoranı Saku İstanbul’un kullanılan materyal ve ürün kalitesiyle öne çıktığını söyleyebilirim. Özellikle Saku İstanbul’un baştan aşağı renkli mermerden tuvaletleri gerçekten akılda kalıcı. Yazık ki
daha çok tanınsın istediğimiz, çoğu zaman turistleri ağırladığımız meyhanelerimiz bu konuda hâlâ en az özenli olanlardan. Türkiye’den sayabileceğimiz farklı iki örnekten biri Urla’daki Hiç Lokanta. Baştan aşağıya beyaz-gri mermer, yüksek tavanlı tuvaletin kapı kolları kemikten. Ev sahiplerinin zaman zaman ava gittiği köşklerden birinin tuvaletindeymişsiniz gibi bir hissi var. Bir diğeriyse Alaçatı’daki Kürkçü Dükkanı. Tuvaletindeki DJ seti uzun bir dönem herkesin dilindeydi. Bağdat Caddesi’ndeki Vitavien kafelerin tuvaleti hayli küçük ama sıcak sudan oturuşunuza göre ayarlanabilen kapağına klozetler için ciddi bir yatırım yapmaktan kaçınmamışlar. Bomonti’deki yeni nesil lokumcu Marsel’in tek bir tuvaleti var ama rengârenk işlenen duvarı ve aynasıyla içeri girince sizi başka bir dünyaya ışınlıyor.
Tanınsın istediğimiz ve turistleri ağırladığımız meyhanelerimiz bu konuda hâlâ en az özenli olanlardan.
Dünyada tuvaletlerin bir restorana gidiş sebebi olup olamayacağından daha çok konsept tuvaletler konuşuluyor artık. New York Brooklyn’deki Wenwen isimli Tayvan restoranının tuvaleti disko konseptinde. Mikrofonlar, tepede dönen disko topu, pespembe duvarlar, bangır bangır çalan pop şarkılar... Sosyal medyada tuvalet selfie’lerinin trend olması da bol aynalı gece kulübünden farksız seçeneklerin çoğalmasında bir etken. İspanya ve İngiltere’deki birçok restoranın tuvaletleri buna uygun ışıklandırma ve aynalara sahip. Barselona’daki ünlü restoran Boca Grande’nin gece kulübünden esinlenen tuvaletinde piyano bile görebilirsiniz. Cambridge’deki dondurmacı Gracie’s Ice Cream tüm duvarlarını ünlü country şarkısıcısı Dolly Porton’un posterleriyle kaplamış. Sanatçının şarkıları da tekrar ederek çalıyor.
CAFCAFLI SUALTI KONSEPTİ
Yine New York’taki İran yemekleri restoranı Sofreh tuvaletinin tüm duvarlarını kült İran filmleri posterleriyle kaplamış. Filmlerden klipler de duvara yansıtılarak oynatılıyor. Yani sadece eğlendirmekle kalmıyor, kültürüyle ilgili eğitici bir unsur da içeriyor. Manhattan’daki Mission Chinese Food listenin en eskilerinden. Tamamen ‘İkiz Tepeler’ (Twin Peaks) isimli meşhur TV serisi konseptinde bir tuvaleti var. Seattle’daki fine dining restoran Canlis, Japon Zen bahçelerinden ilham alan taş zemin ve bambularla tasarlanmış. Miami’deki Sexy Fish cafcaflı bir sualtı konsepti seçmiş.
Çok fazla takipçileri olmasa bile @peebeforeyouleave ve @toiletfantasies isimli bu işe adanmış iki Instagram hesabı da buldum. Elbette yükselen fiyatlar mekânın tuvaletine çok ciddi paralar dökmeyi zorlaştırıyor ama uzun vadede mekâna dönüşü belli ki daha kârlı oluyor.