Güncelleme Tarihi:
EMMA ROBERTS
‘Sex and The City’ moda algımı geliştirdi
28 yaşındasınız ve kariyerinizde 12 yılı geride bıraktınız. Geri dönüp baktığınızda nasıl bir tablo var karşınızda?
- 30’a bir şey kalmadı. Hafiften panik olmuyor değilim. Büyümek zordu. Özellikle göz önünde büyümek... Ailem şöhretliydi, sonra ben oyunculuğa başladım. haliyle hep göz önündeydim. Bazen kendime ait bir dakikamın bile olmadığını düşünüyorum. Özellikle sosyal medya bu durumu daha zorlaştırıyor. Özel hayatınız hakkında sürekli spekülasyonlar yapılıyor. Herkes hakkınızda bilip bilmeden yorum yapabiliyor. Ama önemli değil. Sonuçta ben yaşadığım gerçekliği biliyorum. Yakın çevremdekiler de sevdiklerim de...
◊ Peki bu yakın çevre içinde kimler var?
- Ailem. Annem. Her gün saatlerce telefonda konuşuruz. Doğru ve yanlışı ayırt etme konusunda bana her zaman yardımcı olur. Daha önemlisi, beni hiç yargılamaz. Bir de yakın arkadaşlarım var tabii. Çok sağlam bir kız grubum var; birlikte zaman geçirmekten çok keyif alıyoruz.
◊ Zaten yer aldığınız reklam kampanyası da arkadaşlık üzerine...
- Evet çünkü benim için çok önemli. Kadın dayanışmasını çok önemsiyorum. Bu sadece Hollywood’daki meslektaşlarımla ilgili değil, arkadaşlarım için de geçerli.
◊ Amanda Seyfried ile birlikte çalışmak nasıl?
- Amanda ile gerçekten çok eğleniyoruz. Bu, hep böyle oldu. Bu proje için bir araya geldik; bir süredir görüşememiştik. Hemen arayı kapattık: Bütün gün güldük. O kadar komik bir kız ki! Ve bu pozitif enerjisi bulaşıcı. İş ve arkadaşlığı bir arada yürütebildiğimiz için çok şanslıyız.
◊ Nasıl bir arkadaşsınız?
- İyi bir arkadaşım. Paylaşımcıyım. Kıyafetlerimi paylaşmaktan çok mutlu olurum mesela... Evimin kapıları da hep açıktır. Kızlar bana gelirler, birlikte şarap için muhabbet ederiz. Televizyon seyrederiz. Televizyon seyretmeye bayılırım ben.
◊ Son dönemdeki performansınıza bakarsak şaşırtıcı gelmiyor...
- Evet; American Horror Story’nin dokuzuncu sezonunda yer alıyorum. Yönetmen Ryan Murphy resmen hayatımı değiştirdi. Yarattığı karakterler, özellikle de kadınlar o kadar güçlü ki... Kadınlara bakış açısını seviyorum. Bunun dışında bir Netflix yapımı olan ‘Holidate’Te oynuyorum. Romantik komedi havasında... Bir de korku filmi projem var: ‘The Hunt’.
◊ Sizin gelmiş geçmiş en favori diziniz neydi?
- ‘Sex and The City’. Özellikle moda anlamında algımı fazlasıyla geliştirdi. Küçükken Carrie’nin çantalarına bakıp imrenirdim. Kendi kazandığım ilk parayla da bir Fendi çanta almıştım. Çünkü o takıyordu hep...
◊ Biraz tarzınızdan bahsedelim. Neler var dolabınızda?
- Hayatım boyunca topuklu ayakkabı giyen bir kadın oldum. Ancak New York’ta yaşamak bu durumu biraz değiştirdi. Çünkü oradan oraya koşuşturuyorsunuz. Rahat etmek istiyorsunuz. Bu yüzden sneaker’lara da yer açtım dolabımda.
◊ Oyunculuk dışında online bir kitap kulübünüz de var...
- Evet, ismi ‘Belletrist’. En yakın arkadaşım Karah Preiss ile kurduk. Yazarlarla sohbet ediyor, kitaplar hakkında konuşuyoruz. Instagram üzerinden... Ruhum için çok besleyici. İlla kitap kurdu ya da kokoş olmanız gerekmiyor. Hem modayla hem de edebiyatla ilgilenebileceğini gösterdim bir anlamda. Böyle bir topluluk oluşturduk ve bence iyi bir iş yaptık.
Amanda Seyfrıed
Saygı duyduğum kadınlarla çalışmaya bayılıyorum!
İki yıl önce kızınız Nina dünyaya geldi. Anne olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
- Daha güçlü hissediyorum kendimi... “Hayır” diyebilmeyi kızımı dünyaya getirdikten sonra öğrendim. “İnsanları kırmayayım” fikrinden yola çıkarak katılmak zorunda olduğum etkinlikleri pas geçiyorum mesela. Çünkü kızımla geçireceğim zamandan çalmak oluyor bu. Sadece yapmak istediğim şeyleri yapıyorum artık. Anne olmak gerçekten harika bir şey. Hep söylüyorum; en az üç çocuk istiyorum.
◊ Kadın dayanışması konusuna önem verdiğinizi biliyoruz. Kariyeriniz boyunca hep güçlü kadınlarla çalıştınız. Meryl Streep, Shirley MacLaine gibi... Onların karşısında hiç çekindiğiniz oldu mu?
- Hayır, kesinlikle tedirginlik yaşamadım. İkisi de bana muhteşem davrandı. Sadece performansım hakkında gerilmişimdir efsaneler karşısında oynarken. Elimden geleni yaptım ama...
◊ O kadınlardan ne öğrendiniz?
- Ne öğrenmedim ki! Kendime güvenmeyi, cesur olmayı öğrendim. Kendimi geliştirmeyi, hareketlerimin sorumluluğunu almayı öğrendim. İnsanın hep gelişebileceğini öğrendim. Kadın oyuncu olarak performansınız iyiyse her zaman çalışabilirsiniz; bunu öğrendim. Daha ne olsun!
◊ Bu projede yer aldığınız Emma Roberts hakkında ne düşünüyorsunuz peki?
- Emma son derece doğal biri. Onunla sohbet etmek çok zevkli çünkü yapmacık değil. İnanılmaz komik ve cesur. Saygı duyduğum kadınlarla çalışmaya bayılıyorum. Böyle insanlarla çalışınca kendimi daha güçlü hissediyorum; ayrıca eğlenceli de!
◊ Projenin teması arkadaşlıktı. Sizin için arkadaşlık ne anlama geliyor?
- Arkadaşlık dediğin şey karşındaki insanla bağlantı kurmak... Benzer ideallere tarza ve davranış biçimine sahip olmak. Paylaşmak, gelişmek, bağlanmak...
◊ Yeni projeleriniz neler? Sizi ne zaman yeniden ekranda göreceğiz?
- Bir süredir Simon Curtis ile ‘The Art of Racing in the Rain’ projesinde çalışıyorum. Eylülde gösterime girecek. Ayrıca David Koepp’un ’You Should Have Left’ filminde başroldeyim. O da yine sonbaharda vizyona girecek.