Güncelleme Tarihi:
I Am You’ isimli filminiz Altın Küre Ödülleri’nde Afganistan adına aday adayı oldu. 6 Şubat’ta ABD’de sinemalarda. Geçen hafta Avrupa Film Akademisi’ne girdiniz. Osmanlı’yı konu alan bir diğer işiniz (‘Rise of Empires: Ottoman) 190 ülkede gösterime girdi...
Aa çok iyiymiş! Bunları arka arkaya duyunca acayip oldu. Mutluyum, son bir yıldır yaptığım işlerin sonuçları üst üste geldi.
◊ Yurtdışı başarısı hep hayalini kurduğunuz bir şey miydi?
Bizim işimiz hikâye anlatmak. Coğrafya genişledikçe anlattığın hikâyeler çeşitleniyor. İşlerim yurtdışında yer buldukça yeni şeyler de keşfediyorum. Mesela bizler dilin bizi çok ayrıştırdığını düşünüyoruz. Ama hiç konuşmadan çektiğimiz ‘Sibel’ filmi yurtdışında festivallerde oynadı. Sonra şunu gördüm; insanların bir araya gelip duygudaş olmaları için kelimelere, cümlelere hatta bir dile bile ihtiyaçları yok. Bizi bir arada tutan şey duygular. Yoksa aynı dili konuşan insanlar bile anlaşamayabiliyor.
◊ Altın Koza, Altın Portakal ödülleriniz var. Şimdi SİYAD’da En İyi Kadın Oyuncu dalında adaysınız. Bol ödüllü oyuncu olmanın egosu nasıldır?
Ne oluyor ödüllü olunca?
◊ Mesela bir sete girdiğinizde havalı hissetmiyor musunuz?
Ödül alma isteği ya da etkisiyle yapamazsın bu işi. Aldığım ödül bir önceki işimle ilgili oluyor. Bu, bir sonraki işimde iyi olacağımı garantileyen bir şey değil.
◊ Geçen hafta Okan Bayülgen, “Ekrandaki oyuncular kakaları varmış gibi oynuyorlar. Donuk yüz ifadeleriyle uyuşturulmuş gibiler” dedi. Ekrana uzun süre iş yapmış bir isim olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Hangi oyuncu? Hangi sahne? İlginç bir genelleme. Ben dizi izlerken, “A bu sahneyi sabah çok erken çekmişler”, “Bu sahneyi 15 saat çalıştıktan sonra çekmişler” diyebiliyorum. Çünkü bu, gerçekten deli işi. Sinema filmi ortalama 90 dakika ve en az beş haftada çekiliyor. Dizi 140 dakika ve altı günde... Ama reklamverenlerle ilgili başka dengeler olduğu için sürelerin kısalmasıyla ilgili çok ümitli değilim.
◊ Yine gündemden düşmeyen başka bir açıklama, “Ekrandaki jönlerin başarısızlığının nedeni kadın oyuncuların libidosuzluğu”... Buna ne diyorsunuz?
No comment (yorum yok). Garip garip açıklamalar, ilginç bir düşünce biçimi... Konuşma gereği bile duymuyorum. Jönlerin başarısızlığı kadınlara mı bağlıymış? Herkes kendini kurtarmanın yolunu buluyor anladığım kadarıyla.
Korkunu yerine merak
◊ ‘Sibel’ filmi öteki olmayı anlatıyor. Siz ‘öteki’yi nasıl anlatırsınız?
Ötekileştirmelerin altında korku olduğunu düşünüyorum. Kendine, yerleşik düzene bir şey olacak korkusu. Oysa o korkunun yerine merakı birazcık koyabilsek...
◊ Siz hiç ötekileştirildiniz mi?
Ötekileştirilmişimdir.
◊ Setlerde çalışan bir kadın olarak bunu yaşadınız mı?
Özgecan’ın haberini evde kalabalık bir arkadaş grubuyla otururken aldık. Ortamdaki kadınlar, “Benim de başıma şu gelmişti” diye yaşadıkları tacizleri anlattı. Erkekler arasında yaşadıklarımıza inanamayanlar oldu.
◊ Siz ne yaşadınız?
Anlatmayacağım ama biz hepimiz bunları yaşıyoruz ve yalnız değiliz. Bunu söylemek istiyorum.
En büyük zararı cinsellik gibi konuları tabulaştırdığımızda görüyoruz
Bir filmde sadece cinsellik sahnelerini öne çıkarıp bunları haber yapanların bununla ilgili açlık içinde olduğunu düşünüyorum. En büyük zararı cinsellik gibi konuları tabulaştırdığımız zaman görüyoruz. Geçenlerde bir haber okudum. Kırsalda bir kadın menopozdan sonra kanaması devam ediyor ve bunu kimseye söyleyemiyor. Bir sene sonra kanserden hayatını kaybediyor. Cinsellik ve tabu dediğimiz şey bir kadının sağlığıyla ilgili şeyi utanıp ailesine söyleyememesine sebep oluyorsa öfkeleniyorum.
Asıl sorun; kitlesel mutsuzluk
◊ Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu gibi isimlerin bulunduğu Avrupa Film Akademisi’ne nasıl seçildiniz?
Aslında seçilmiyorsunuz. Mesela geçen sene Asya Pasifik Film Akademisi ödüllerine ‘Sibel’le En İyi Kadın Oyuncu dalında aday olmuştum. Adaylığın ardından otomatik olarak akademi üyesi oldum. Avrupa Film Akademisi Ödülleri’nde de ‘Sibel’ filmi aday adayıydı. Sonra, “Üyemiz olmak isterseniz işlemleri başlatalım” diye mektup gönderdiler. Çok onur verici. Bundan sonra ödüller öncesinde filmleri izleyerek oy kullanacağım.
◊ Bir diğer uluslararası ses getiren filminiz ‘I Am You’ mülteci sorununa odaklanıyor. Sizin dünyada kafanıza taktığınız sorunlar neler?
Gelir dağılımı aşırı eşitsizleşti. “Kapitalizm çökerken bizi de çökertiyor” diyorlar ya, gelinen nokta tam da bu. Zenginler daha zengin, imkânı olmayanların da paylaştıkları pastanın payı yavaş yavaş daha da küçülüyor. Bu yetmezmiş gibi bir de iklim meselesi var. İklim kriziyle başka bir mülteci sorunu başlayacak.
◊ Peki yerele indiğimizde?
Sanırım en büyük sorun, kitlesel mutsuzluk.
◊ Neden böyle olduk?
Ekonomi ortada...
İnsanlar neden sürekli düğün tarihini soruyor, anlamıyorum
◊ Oyuncu Ushan Çakır’la birlikteliğiniz nasıl gidiyor?
Çok iyiyiz, tatlıyız, bir yandan çalışıyoruz...
◊ Üç yıla yakındır nişanlısınız. Düğün ne zaman?
Neden insanlar sürekli bunu soruyor, anlamıyorum.
◊ Evlenme teklifi aldınız mı?
Evet. Ailelerimiz tanıştı. Zaten birlikte yaşıyoruz. Evlilik bir parti, ritüel... Organizasyonu için belli bir emek gerekiyor. Şu sıralar çocuk yapma gibi bir niyetimiz de yok. Mesela yüzüğümü seviyorum. Gün içinde hep yanımda. Ama o imza bana aynı romantiklikte gelmiyor.
◊ Kaç yıl oldu birlikteliğiniz?
10 yıldır tanışıyoruz. Arada ayrılıklarımız oldu. Son dört yıldır birlikteyiz.
◊ “Aşkın ömrü üç yıldır” derler. Peki bunca yılda aşk şekil değiştirdi mi?
Tabii. Ushan da bana ilk zamanlarda duyduğu hisleri duymuyordur. Bence bir ilişkiyi yürütmek, aşkın yerine sevgiyi ve birbirine iyi gelmeyi koyabiliyorsan oluyor. Bir çeşit hayat arkadaşlığına dönüşüyor.
◊ Ateş kayboluyor mu?
Hayır, kaybolmuyor.
◊ Sizi hiç süslü, seksi pozlarda görmüyoruz. Hiç böyle taraflarınız yok mu?
Öyle bir yaşayış tarzım yok. Bizler göğüslerimizi saklayarak büyüyoruz. Ne giysen senin suçun oluyor. 20’li yaşlardan sonra biraz daha ne istediğini biliyorsun. Şimdi 30’lu yaşlarla bazen giyinip süslenmek hoşuma da gidiyor. Ama hiçbir zaman çok süslü bir kadın olmadım, olamadım.