Güncelleme Tarihi:
Onları ilk işlerinden beri tanıyorum. Yıllar geçti, birçok kişinin yanındaki arkadaşı, dostu değişti ama Buğra ve Serhat hiç kopmadı. Artık iki kardeş gibiler. Buğra ne kadar sakinse, Serhat bir o kadar tezcanlı. Birbirlerini dengeliyorlar. En ufak bir bakışla, mimikle anlaşıyorlar. En başa sararak sohbete başlıyoruz...
Ne zamandır arkadaşsınız?
Buğra Gülsoy: 2008’de bir dizinin çekimleri sırasında dost olduk. Sonra beraber film ve tiyatro oyunları yaptık, sürekli beraber üretmeye de devam ettik.
Dizilerde pek çok oyuncu arkadaşınız oluyor. Sizin aranızdaki dostluğu sağlayan neydi?
Serhat Teoman: Çok oyuncuyla oynadık, çok iyi insanlara denk geldik. Ama biriyle ilk karşılaşmada aslında serüvenin nereye gideceğini az buçuk anlıyorsun. Frekanslar tutuyor, bir bağ var ve onu yakalıyorsun. Sonra hayata aynı yerden baktığını anlıyorsun. Hem arkadaşlık hem üretkenlik, ikisi aynı potada eriyince de dostluğunuz bozulmaz bir duruma geliyor.
Dostluk nedir sizce?
Buğra Gülsoy: İnsanın çok arkadaşı olabilir ama dost dediğimiz şey 1-2 tanedir. Kendini kamufle etmediğin, duvarlarının olmadığı, yanında kendini evinde hissettiğin, paylaşabildiğin insandır dost.
Serhat Teoman: Hepimizin kötü günleri oluyor; o günlerimizde arkadaşlarımız, dostlarımız yanımızda oluyor ama benim için kardeşten öte durumlar iyi günde belli oluyor. Onun mutluluğuna, başarısına gerçekten onun kadar sevinebilmek önemli.
İki dost olunca rekabet ortadan kalkıyor mu?
Serhat Teoman: O yarışı kaldırabildiğinde gerçekten dost, kardeş oluyorsun. Mesela ben bir dizide oynuyordum, iki hafta sonra Buğra’nın dizisi yayımlandı ve aynı güne denk geldi. Başka kanalda olmasına rağmen onun dizisini paylaştım. Şu anda da oyunumuza gelen seyirciyi beraber paylaşıyoruz. Buğra da aynı şekilde benimle mutlu olur.
Birbirinizi nasıl anlatırsınız?
Buğra Gülsoy: Serhat’a bir derdimi anlattığımda gerçekleri yüzüme vurması en sevdiğim özelliği. Üçüncü göz gibi bakıp değerlendirmesi benim için çok değerli.
Serhat Teoman: Birine bir şey anlatırsın ve o seni senin ritminden dinler. Buğra’ysa dinler, dinler, kendi ritmine indirir; sonra “Bence bu doğru, bu yanlış, şöyle yapmalısın” der. Bir de her şeyi biraz rahat karşılar ki herkesin beceremediği bir özelliktir bu.
Buğra Gülsoy: Problemleri problem etmediğin sürece problem yoktur.
Birlikte ünlü oldunuz, çok şey yaşadınız. 15 yılı nasıl özetlersiniz?
Buğra Gülsoy: Biz sevdiğimiz işi hakkıyla yapmaya çalışan, sektörden kazandığımızı yine sektöre yatırıp kendi oyun alanımızı yaratmak isteyen insanlarız. Şöhret gelip geçici, belli bir yaşta belli bir şöhrete kavuşmuş olabilirsin ama bunun geçebileceğini de bilmen gerekiyor. Ne zaman ün ve şöhret değil, sadece yaptığın iş merkezinde olursa, bu işi 70 yaşında da yapmaya devam edebilirsin.
Serhat Teoman: Bir oyuncunun ünlü olduğu zaman değişmesi, bir futbolcunun veya koşucunun “Aaa, bacaklarımda kas çıktı” diye bütün mahalleye hava atması gibi bir şey. Bu senin mesleğinin getirdiği bir şey, seni süper kahraman kılmaz. Sen televizyonda gördükleri birisin, seni dışarıda gördükleri zaman tanıyor olmaları da senin başarılı olduğunu göstermez; bunu hep atlıyoruz.
12, BİZİM PIN KODLARIMIZIN BİRLEŞİMİ
Kaç sene sonra yeniden birlikte sahnedesiniz?
Buğra Gülsoy: En son 2011’de birlikte sahnede oynadık. Sonra başka oyunlarımız oldu tabii.
Yeni oyununuz ‘Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz’ ne anlatıyor?
Buğra Gülsoy: 75 dakika boyunca temposu hiç düşmeyen, aynı zamanda durum komedisi olan bir oyun. İki kardeşin yıllar sonra annelerinin evinde buluşması, birinin hırsız, birinin yazar olması ve birbirlerinin mesleğini yapmaya çalışmaları. Aynı zamanda iki kardeşin yüzleşmesi, birbirine dönüşmeye başlaması ve empati kurmalarıyla duygusal bir temeli de var. Sam Shepard (oyunun yazarı) çok güzel çözümlemiş, izleyiciler çok keyif alacak.
Serhat Teoman: Birbirine taban tabana zıt iki kardeşin birbirleriyle uyumsuzluğunu, tatlı atışmalarını görüyoruz. Biraz daha yakından bakarsak hikâyeye, bireylerin sistemdeki durumlarını veya seçimlerinden sonra hayatlarında geldikleri noktaları görüyoruz.
Birlikte ‘Art 12’yi kurdunuz. Bu oyun da ilk işiniz. Bundan sonra neler olacak?
Serhat Teoman: Art 12 bir yapım şirketi. Dizi ve sinema filmleri de yapacağız. Hepsinde bizim oynamamız da gerekmiyor.
Art (sanat) kısmını anladım da niye devamına ‘12’ rakamını eklediniz?
Buğra Gülsoy: Bizim PIN kodlarımızın birleşimi, 12.
O ne demek?
Buğra Gülsoy: Numeroloji diye bir şey var ya, isimlerimizden yola çıkarak birimizin 9, diğerinin 3 PIN kodu.
İSTEMEDİĞİMİZ, SIKIŞACAĞIMIZI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ YERDE OLMADIK
Oyunun anlattığı konulardan biri de sanatın ticarileşmesi. Sizce sanat ne kadar ticaret barındırır?
Buğra Gülsoy: Böyle bir şey tüm dünyada var. Ama bence ticari kaygıyı ön planda tutmadan, içeriğine ve hikâyenin özüne önem verdiğinde iş her zaman seyircide hakkını bulacaktır.
Siz bu ticarileşmeden çektiniz mi?
Serhat Teoman: İkimiz de o çarkların içinde, istemediğimiz, sıkışacağımızı düşündüğümüz yerde olmadık. Yani gün geldi ben iki sene sektörden uzak kaldım, iş olmadığı için değil, benim istediğim gibi iş olmadığı için bunu seçtim. Şimdi kurduğumuz ve bu oyunu da yaptığımız ‘Artı12’de de hiçbir zaman ticari başlangıçlı işler yapmayacağız. Ama bu demek
değil ki biz salağız, matematik bilmiyoruz. Tabii biliyoruz, bizim de kendimize göre düşüneceğimiz şeyler olacak. İnsanın duygusuna dair bir iş yapıyorsan, bir yerlere dokunabiliyorsan o iş tutar ve sen sanatını yaparak ticari başarı da sağlarsın zaten.
Oyunda iki kardeş arasında kent ve doğa çatışmasını görüyoruz. Biri kentte yaşamdan, diğeri doğadan yana. Siz kentçi misiniz yoksa doğacı mısınız?
Buğra Gülsoy: Aslında benim oynadığım karakter de kentten yana değil ama sistem onu kentin içine sıkıştırmış. Orada ezilmiş ama kurtulamıyor. Ta ki kardeşi gelip ona kendi yaşadığı tecrübeleri anlatana kadar. Ama Buğra olarak beni de insanları da bu sistem artık iyice sıkıştırmaya başladı.
Serhat Teoman: Eğer bu mesleği yapıyorsan, bir şekilde sistemden faydalanmak ve kendini bozmadan sistemin içinde var olmak zorunda kalıyorsun. Benim YouTube’da en çok izlediğim şey, Alaska’da ağaçlardan yapılan evler. Ruhum orada ve ruhuma iyi geliyor. Onun dışında İstanbul’un bu sıkışıklığında ruhunu tatmin edebileceğin bir yer bulmak çok zor.
Hayaller ve gerçeklerin savaşı var hikâyede. Sizin hayalleriniz neydi, gerçekleriniz ne oldu?
Serhat Teoman: ‘Hayalim bu’ diyebileceğim bir şey yok. Çok mu mutluyum ya da her şeyim dört dörtlük mü? Tabii değil, herkesin olduğu kadar benim de sıkıntılarım var. Ama ben yaşadığım hayattan, olduğum Serhat’tan, kişiliğimden, artısıyla eksisiyle çok memnunum. Yapmak istediğim daha çok şey var mı?
Var. Ama hayalimdeki başka bir adam değil.
Buğra Gülsoy: Hiçbir zaman ‘Kendimi bir yıl sonra şurada görüyorum’ ya da ‘Oyunculuk olarak şunu hedefliyorum’ gibi bir şeyim olmadı. Hep olduğum anda, akışta mutlu olmayı bir şekilde başardım. Ama şu an tüm dünyada, insanlık olarak içinden geçtiğimiz bir tünel var. Sistemin sıkıştığını hatta sonuna geldiğini düşünüyorum ama bu bir şekilde değişecek, belki daha da büyük sıkıntılar çekeceğiz... Ama bizim oyunda da söylediğimiz gibi: “Korkma!”
İki kardeş birbirini dönüştürüyor oyunda. Siz birbirinizi nasıl dönüştürdünüz?
Buğra Gülsoy: Ben daha çok hislerimle, sezgilerimle hareket eden biriyim, Serhat’ın mantığı daha ön plandadır. İkimiz bu açıdan birbirimizi besliyoruz, Serhat’ın mantığının devreye girdiği yerde ben hislerimle yorumlarımı yapıyorum. Ya da tam tersi. O bana mantığını kattı, ben ona biraz sezgilerimi... Dolayısıyla ikimizin böyle bir dönüşümü, dengesi vardır.
Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman’ın yanı sıra Burak Sarımola ve Ayşe Lebriz Berkem’in oynadığı ‘Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz’ oyunu 8 Ekim Zorlu PSM, 14 Ekim CKM, 21 Ekim Fişekhane sahnesinde olacak.