Güncelleme Tarihi:
Sıcak bir bahar sabahı... Nur Fettahoğlu, ‘Kâğıt Ev’ dizisinin çekimleri nedeniyle Reşadiye’de, sette... Söyleşi ve çekim için ancak yemek arasında vakit bulabiliyoruz. Duru bir güzelliği var ve aynı ekranda göründüğü gibi, son derece sakin... Onunla sohbete bu sakin görüntüsünü konuşarak başlıyor, hayattan aldığı derslere uzanıyoruz. Konu bir yerde fenomen dizilerde unutulmaz karakterlere hayat vermesine geliyor. “Hislerime çok güveniyorum. Senaryoyu ilk okuduğumda bana duygusu geçiyorsa, seyirciye de geçeceğini düşünüyorum” diyor.
Bu yıl dijital platform Exxen’de yayımlanan ‘Hükümsüz’ adlı dizide canlandırdığı karakteri de konuşuyoruz. Kendisini fuhuşa sürüklemek isteyen eşini öldüren ve “O ölmeseydi ben ölecektim...” sözüyle hafızalarımıza kazınan Çilem Doğan’ı canlandıran Fettahoğlu, “O kelimeleri söylerken boğazım düğümleniyordu. ‘O ölmeseydi ben ölecektim...’ derken içim ağlıyordu ama benim asla ağlamamam gerekiyordu. Bu en büyük zorluktu” diyor.
Hiç sinirlenmez bir halin var, hep sakin ve kontrollü görünüyorsun. Gerçekten öyle misin?
Tabii ki sinirleniyorum, üzüldüğüm ve kırıldığım şeyler oluyor; nihayetinde insanız. Ama empati kurmayı tercih ediyorum ve olayı anlamaya çalışırken bir yandan da kendimi sakinleştiriyorum.
Nedir seni çizginden çıkaran?
Yalan, ikili oynama, korkaklık... Çünkü tüm empati duygumu savuruyor, bir köşeye atıyor.
Çevrendekilerin sende eleştirdikleri ve en takdir ettikleri şeyler neler?
Çocukluğumdan beri enerjimi ve empatimi takdir ettiler. Ama insanları kıramadığım, fazla iyi niyet gösterdiğim ve hayır diyemediğim için genellikle eleştiriliyorum.
KALBİNİ DUY, GERÇEK ORADA...
Burcun Akrep, yükselenin Oğlak. Özelliklerini ne kadar taşıyorsun?
Tam bir Akrep kadınıyım. İnatçı, tuttuğunu koparan, biraz da gizemli bir tarafı olan...
Bu sene 41 yaşına giriyorsun. Ne hissediyorsun?
Zamanla duygularımdan çok mantığımın öne geçtiğini hissediyorum. Uçarı bir kalbim vardı. Şimdi, özellikle kızımla birlikte, ayaklarımın üstüne daha sağlam basıyorum.
20’ler, 30’lar ve ‘bugün’ü nasıl anlatırsın?
Giriş, gelişme, sonuç... Her dönemin kendi içinde bir yapısı, bir akışı var. Hepsinin yeri ve değeri ayrı. Bu değerin farkına vardığım, bir yandan limana demir atmış gibi hissederken bir yandan da rota planladığım bir dönemdeyim.
Geçen 40 yılda hayattan aldığın en büyük ders ne?
Kendinden başka kimseye güvenme. Kalbini duy, gerçek orada.
PEYKER’E BAKTIĞIMDA TOYLUĞUMU GÖRÜYORUM
‘Aşk-ı Memnu’, ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi fenomen işlerde oynadın. İyi senaryoyu anlama sırrın ne?
Bu bir sır mıdır, bilmiyorum. Ama hislerime çok güveniyorum. Senaryoyu ilk okuduğumda bana duygusu geçiyorsa, seyirciye de geçeceğini düşünüyorum. Bizi duygularımız yönetiyor. Duygunun olmadığı yerde, insanlar karakterleriyle empati kuramıyorsa seyirci de ilgi göstermiyor.
Hem kadrosu hem hikâyeyi işleme biçimi hem de toplumu etkilemesiyle tam bir klasik oldu. Halen sosyal medyada ‘Aşk-ı Memnu’ya referans veren pek çok espri ve yorumla karşılaşıyoruz. Kendine has bir büyüsü var.
Bugün Peyker’e bakınca ne görüyorsun?
Ah, Peyker! Naif... Ailemizin kızı... Peyker’e baktığımda toyluğumu ve ne kadar büyük bir yol kat ettiğimi görüyorum. O zamanki halimi içinde bir savaş veren, öğrenmeye âşık bir kız çocuğu olarak anımsıyorum. Peyker her zaman oynadığım en önemli karakter olacak.
HALSİZ HİSSEDİYORSAM, NEFESİMİ KIZIMDAN KAÇIRIYORUM
Pandemide kendime daha çok döndüm, ne kadar gereksiz şeylere takıldığımı anladım. Bu yüzleşme iyi geldi. Çalıştığım için ailemden uzak duruyorum, onların sağlığına ilişkin endişem özlemin önüne geçiyor. Eve geldiğinde kızıma sarılmadan önce yaptıklarımsa neredeyse bir ritüel gibi... O gün halsiz hissediyorsam, boğazım ağrıyorsa “Belki” diyerek nefesimi ondan kaçırmam gibi... Her hareketimizi sarmalayan o tedirginlik devam ediyor.
BİZİM SEKTÖRDE ‘GÜZEL KADINLAR BAŞARILI OLUR’ ALGISI VAR
Star’da yayımlanan ‘Kâğıt Ev’ dizisinde canlandırdığın Aylin nasıl bir kadın?
Güçlü, tuttuğunu koparan bir kadın. Duvarlarıyla bir dünya kurmuş. Merkezinde de sırları var. Ama o duvarları yıkılıyor, hayatı altüst oluyor. Bununla nasıl yüzleştiğini, duvarlarını yeniden nasıl kurmaya çalıştığını görüyoruz.
Çocuğu katil olan bir anneyi oynuyorsun ve bu anne çocuğunu koruyor. O sahneyi oynarken ne hissettin?
Sürekli “Aylin gibi düşünmeliyim, Aylin gibi düşünmeliyim” dedim.
Annelik her şeyin üzerini kapatacak bir duygu mu?
Bir noktada öyle. Anneliğin verdiği koruma içgüdüsü... Mantığına, deneyimine ters kararlar... O dar bakış açısının getirdiği kararlılık... Aylin kendini bir kasırganın ortasında bulunca ilk düşündüğü, çocuklarını korumak... Mantığın sesi, rüzgârın sesini bastırıyor. Karar veremiyor ki bu da çok doğal.
UÇUK BİLE ÇIKARDIM
‘Hükümsüz’ dizisinde Çilem Doğan’ı canlandırdın. İzlerken gözlerimiz doldu, oyunculuğunla Twitter’da da ‘trending topic’ oldun. Nasıl hazırlandın?
Hâlâ hayatta olan, hikâyesini herkesin takip ettiği birini canlandırmak çok büyük sorumluluk. “Bunu başarabilir miyim” diye çok düşündüm. O duygu deviniminin içerisinde uçuk bile çıkardım.
Doğan’ın mahkeme salonunda söylediği “O ölmeseydi ben ölecektim…” sözünü sen söylerken ne hissettin?
Titredim. Kelimeleri söylerken boğazım düğümleniyordu. Hâlâ “O ölmeseydi ben ölecektim” diyen onca kadınımız var. Ufak da olsa onlara dair bir ses olur, diye düşündüm. Bu sorumluluğu omuzlarımda hissettim. O sözü söylerken içim ağlıyordu ama benim asla ağlamamam gerekiyordu. Bu en büyük zorluktu.
Sana gelen senaryolarda nasıl kadınlar görmeyi diliyorsun?
Ülkemizin kanayan yarası kadınlara yönelik şiddet. Kadınların meslek sahibi olduğu, kimseye muhtaç olmadan yaşayabildiği, ayaklarının üstüne bastıkları güçlü kadın hikâyeleri bekliyorum. Elimden geldiğince de bu tarz projeleri seçmeye çalışıyorum. Kadın karakterleri hâlâ düzgün yazamıyoruz. Gelen senaryoları okuduğumda kendimi erkek karakterleri oynamak isterken buluyorum. Şiddet gören ve bunun travmasını yaşayan bir kadını oynamak istemiyorum artık... Travmaları olağanlaştırıyor.
Oyunculuk sektöründe kadın olmayı nasıl anlatırsın?
Kamusal yüzü olan bir işteyim. Maruz kalma, maruz kalmanın arkasından gelen duvar örme ve duvar ördükçe yaftalanan kişilikler... Bir de oyunculuk sektöründe “Güzel kadınlar başarılı olabilir” ya da “Sadece güzelliğinden ötürü bir yerlere geliyor” gibi bir önyargı var.
Bu da donanımların göz ardı edilmesine, işin arkasındaki çabanın görülmemesine yol açıyor.
HER GÜNÜMÜZ LUNAPARK HAVASINDAYDI
Baban mimar, annen ev hanımı. Aşkları Almanya’da mı başlamış?
Babam annemi görür görmez âşık oluyor, hemen evlenmek istiyor. Ama o sırada Almanya programı gündemdeymiş. Evlendikten sonra Almanya’ya gidiyor, annem bir süre İstanbul’da kalıyor. Hatta büyük ablam İstanbul’da doğmuş. Öyle bir aşk ki hasrete dayanamıyorlar, annem de Almanya’ya gidiyor.
Sen orada doğuyorsun ama üç yaşındayken ailenle Türkiye’ye geliyorsunuz. Çocukluğuna dair hatırladığın ilk kare ne?
Almanya’dan İstanbul’a dönüşteki tüneller... Gelirken annem “Eskidi bunlar” diye sarı çizmelerimi yanımıza almamıştı. Tüm yol boyunca “Abakalarım, abakalarımı isterim” diye ağlamışım.
Beş kardeşsiniz. Kalabalık bir ailede büyümek sende nasıl bir etki yarattı?
Beş kardeşiz ama beşle de bitmiyordu. Çocukluğumuza dair en güzel anılarım Beşiktaş’taki evimizde geçti. Kuzenlerimizle aynı apartmandaydık. Her günümüz adeta lunapark havasındaydı. En büyük dostlarım, sırdaşlarım halen ailem. Her günümüz lunapark havasındaydı
Baban mimar, annen ev hanımı. Aşkları Almanya’da mı başlamış?
Babam annemi görür görmez âşık oluyor, hemen evlenmek istiyor. Ama o sırada Almanya programı gündemdeymiş. Evlendikten sonra Almanya’ya gidiyor, annem bir süre İstanbul’da kalıyor. Hatta büyük ablam İstanbul’da doğmuş. Öyle bir aşk ki hasrete dayanamıyorlar, annem de Almanya’ya gidiyor.
Sen orada doğuyorsun ama üç yaşındayken ailenle Türkiye’ye geliyorsunuz. Çocukluğuna dair hatırladığın ilk kare ne?
Almanya’dan İstanbul’a dönüşteki tüneller... Gelirken annem “Eskidi bunlar” diye sarı çizmelerimi yanımıza almamıştı. Tüm yol boyunca “Abakalarım, abakalarımı isterim” diye ağlamışım.
Beş kardeşsiniz. Kalabalık bir ailede büyümek sende nasıl bir etki yarattı?
Beş kardeşiz ama beşle de bitmiyordu. Çocukluğumuza dair en güzel anılarım Beşiktaş’taki evimizde geçti. Kuzenlerimizle aynı apartmandaydık. Her günümüz adeta lunapark havasındaydı. En büyük dostlarım, sırdaşlarım halen ailem.
BİRBİRİMİZE SARILABİLDİĞİMİZ BAYRAMLARA...
Bayramlar benim için ailedir, kurulan büyük sofralardır, kavuşmaktır, çocukluğumdur, özlediklerimdir. Başucumdaki bayramlıklarımla, ayakkabılarımla sevinç içinde uykuya dalmak, heyecanla uyanmak bir de... Bu bayramı uzaktan yaşayacağız. Kimi evde matem olacak. Mesafelerle dolu, çocuğuna bayramlık alamayan ailelerin umutsuzluğunu hissederek geçireceğimiz bir bayram olacak. Umarım bir sonraki bayramda eskiden olduğu gibi neşe içinde, çocuklarımızın korkmadan kapı kapı gezip bayramlaştığı, mendilin içine harçlıkların konduğu bayramlara geri döneriz. En azından birbirimize sarılabildiğimiz bayramlara...
SADECE SEVGİLİLİK HALİNDEN VAZGEÇTİK
5 yaşında bir kızın var, Elisa Güzin. Annelik nasıl gidiyor?
Annelik kendinden öte bir ruh hali, sürekli öğrenmek demek... Elisa bana her gün bir şey öğretiyor. En başta da ‘ben’ değil, ‘biz’ olmayı...
Anne olmak hayatında neleri değiştirdi?
Önceden yaşam belki de sadece anlardan ibaretken artık hep bir adım sonrasını da düşünüyorum. Kendimi geleceğiyle, geleceğimizle ilgili planlar yaparken buluyorum. Bir yandan da şunu düşünüyorum: Bu planlar onun gerçekliği ve istekleriyle nasıl örtüşecek?
Eşin Levent Bey’le ikinci kez boşandığınız doğru mu?
Doğru. Levent benim için çok özeldi, özel kalmaya devam ediyor. Biz bir aileyiz. Boşanmak hayatımızda çok az şeyi değiştirdi. Levent hem sırdaşım hem yol gösterenim hem de oyun arkadaşım. Biz sadece sevgililik ilişkimizden vazgeçtik, saygımız devam ediyor.
Aşk nedir senin için?
Bir nevi teslim olma hali...Hislerine, duygularına, bir başkasına... Teslim olacak kadar güvenebilmek, teslim olup her şeyi beraber akışına bırakmak demek...
PINAR ALTUĞ’LA AŞKI, EVLİLİĞİNİ VE KARİYERİNİ KONUŞTUK
‘Hakan Gence ile Sıkı Muhabbet’in Youtube’da dün yayımlanan 5’inci bölümünün konuğu oyuncu Pınar Altuğ oldu. Altuğ, daha önce Hürriyet Pazar’da yayımlanan söyleşisinde söylediği “Bir tarafta meme bekleyen bir bebek, bir tarafta seks bekleyen bir adam” sözüne aldığı geri dönüşleri anlattı. Kendine ‘aşk kadını’ diyen Altuğ, eşiyle ilgili “Başkasına gider mi” gibi kıskançlıkları olmadığını da söyledi. Hürriyet YouTube kanalında izleyebilirsiniz.