Güncelleme Tarihi:
Kitabın başında, “Hayata ve dünyaya baktığımızda, bizi geleceğe dair tüm umutlarımızı yitirebileceğimiz bir gerçeklik karşılıyor” diyorsunuz. Bu konuyla başlamanızın bir nedeni var mı?
- Eleştirinin temel ilkesi, gerçeğe sadık olmaktır. İşe bu ilkeyle giriştiğinizde yapacağınız ilk tespit, “Bu dünya kötü” demek oluyor. Ama eleştirinin diğer bir ilkesi de değiştirmenin bilgisini içermesidir. Yani, “Evet, bu dünya kötü ama nasıl iyileştirebiliriz” sorusuna da bir cevabı olmalı. Bu ilkeler popüler kültür eleştirisini de bağlar. Ama Türkiye’de popüler kültürle ilgilenmek şenlikli bir şeymiş gibi düşünülüyor.
İyi bankacı, mühendis
Halbuki öyle değil mi?
- Değil. Okumuş yazmışlar için magazin biraz düşük bir beğenidir ya hani... İşte popüler kültür eleştirisi de sanki okuryazara özel bir magazin gibi yapılıyor. Oysa popüler kültür, çile dolu bu dünyanın açığa çıkma biçimlerinden biridir. Bu alanla ilgilenmek de hayatın yükünü taşıyan sıradan insanların insanlık durumuyla ilgilenmektir. Toplumun yaygın kültür beğenisi, kötü dünyaya kararlılık kazandıran bir şeyken, iyi bir dünyayı nasıl kurabileceğimizin cevabını da içerir. 2000’li yılları hatırlayalım... Okan Bayülgen bizi ‘zagalıyordu’, gülüyorduk. Yerli pop müzik patlamış, eller havaya eğleniyorduk. “Burası New York, karşı yaka Üsküdar!” deyip partiler düzenliyorduk. Bütün bunların eleştirisi de aynı şenlikle yapılıyordu. Geldiğimiz noktaya bakın. Türkiye’de bugünün siyasetinden şikâyet ediyorsak bunun hazırlayıcısının biraz da popüler kültür olduğunu söylemeliyiz.
Nasıl bir denklem bu?
- Antidemokratik politikalar birdenbire açığa çıkmış özel durumlar değildir. Popüler kültür, o toplumu antidemokratik uygulamalara hazırlar. Bu işlevini, toplumu, gerçekliğin hilesiz bilgisinden uzak tutarak yerine getirir. Sıradan insanın yaşadığı dünya hakkında, kendi yaşam deneyimleriyle bilgi edinmesi çok zor. Bu bilgiyi kitle iletişim araçlarından alıyor.
Ama orası da popüler kültürün işgali altında...
- Evet. İş dışındaki serbest zamanımız, yani en insani yanlarımızı yaşayıp geliştirebileceğimiz zaman dilimi, kültür endüstrisi ürünlerinin tüketildiği, altı saate yakın televizyon izlendiği, dört saate yakın sosyal medyada vakit öldürüldüğü bir zaman dilimi olarak geçip gidiyor. İnsanlar, kendilerinin ve dünyanın hakikatiyle ilgilenebilecekleri zamanı bunlarla doldurduğundan gerçekliğin bilgisinden ziyade ikame bilgilerle idare ediyorlar. Antidemokratik süreçler de gerçekliği manipüle eden bu bilgi ikameleri üzerinde hareket eder.
Toplumsal çöküşü de temsil edebilir
İnsanlar her şeye rağmen bilgiye erişebilir. O halde bilgiye erişmek mi istemiyoruz?
- İnsanların kendi gerçekliğiyle yüzleşmesi zor bir şey. Eğlenmek, kaçmak, rahatlamak daha çok tercih ediliyor. Kimse 9-10 saat çalıştıktan sonra evde ‘Modern Ortadoğu Tarihi’ni ya da James Joyce’un ‘Ulyssess’ini okuyamaz.
Peki, ne yapacağız?
- Dünya, popüler kültür yüzünden kötü değil. Onun sayesinde iyileşecek de değil. Popüler kültürün tek başına dünyaya yön verebilecek bir kudreti yok. Dünyanın iyi yönde değişimi için dürüst siyaset, katılımcı demokrasi, refahın adil paylaşıldığı ekonomik düzen gibi şeyler gerekli. Popüler kültür de bütün bunların yanında kendi rolünü oynar. Giderek daha eli yüzü düzgün ürünlerin üretilip tüketildiği bir alan da olabilir, bayağılaşıp toplumsal çöküşü de temsil edebilir. Dünyanın iyi yönde değişiminde popüler kültürün alternatifi sanattır, iyi edebiyat, iyi müzik, iyi filmdir. Ama kitle, akşamdan sabaha sanatla buluşacak hale gelemez. Popüler kültürle ilgilenmek, tam da bunun için, hal ve gidişattan, insanın ve dünyanın durumundan kaygılanma biçimidir ya zaten.
Yani istersek Shakespeare okumuş bilgisayar mühendislerimiz olabilir...
- Keşke... Ünsal (Oskay) Hocam, “Shakespeare okumamış adamdan iyi bilgisayar mühendisi olmaz” derdi. Bugünün dünyasında insana ve topluma dair bilgi alanları uzmanlaştı, birbirinden kopuk hale geldi. Bilgisayar mühendisi olmak üzere eğitim alan biri sadece ilgili müfredatı okuyor. Ama yaşadığı dünyaya dair bir bilgilenmeden uzak kalıyor. Bu bilgilenme eksikliği, insan olmadaki eksikliktir. Bunu yarışma programlarında da gözlemlemek mümkün. ‘Kim Milyoner Olmak İster’de çok parıltılı diplomalarla gelenler en basit sorularda eleniyor.
En çok hangi soruları bilememelerine şaşırdınız?
- Eğitim hayatını anlatırken Saint Joseph Lisesi’nden, Cambridge’den bahseden biri “İstanbul Boğazı’nda baharın gelişini müjdeleyen bitki nedir” sorusunu bilemiyor mesela. Yaşadığı şehrin bitkisini, erguvanları tanımıyor! Biri, iğne ipliğe ihtiyacımız olduğunda tuhafiyeciye gitmesi gerektiğini, diğeri Marmara Denizi’nde çıkan balıkları bilmiyor. Bu insanlar çok iyi bankacı, çok iyi mühendis olabilirler ama hayatı ıskalamışlar.
Popüler kültür; ulusal, etnik, dinsel, ideolojik her türlü kültürün üzerindedir
Günümüz Türk kültür endüstrisini nasıl anlatırsınız?
- Bu önemli bir soru. Çünkü muhafazakârlaştığını düşündüğümüz bir toplumda kültür endüstrisinin konumu üzerine bir konu bu. Türkiye, uzunca bir süredir muhafazakâr bir atmosfer içinde yaşıyor. Fakat bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sıklıkla ‘siyasal iktidara rağmen kültürel iktidar olunamadığı’ gerçeğini dile getiriyor ve bundan şikâyet ediyor. Şikâyetinde ciddi anlamda sanattan, yüksek bir entelektüel üretimden söz ediyor, kültürel alanın popüler kısmından değil. Yoksa orada Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Yavuz Bingöl, Hasan Kaçan, Demet Akalın, Zerrin Özer gibi isimler ya da ‘Diriliş Ertuğrul’, ‘Payitaht Abdülhamit’, ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ gibi çok izlenen diziler zaten mevcut, yani bir sorun yok. Ayrıca bu dönemde muhafazakâr kesimin, kılık kıyafet seçiminden ev döşeme biçimine, tatil alışkanlıklarındaki değişimden popüler mekânların müdavimi olmaya kadar geniş bir yelpazede ortaya koyduğu tercihlerin popüler kültüre ait beğeniler olduğunu görmekteyiz. Muhafazakâr kesim, AK Parti iktidarında kendisini eskiye nazaran daha rahat hissetmiş olmalı ki, o bilinen ‘muhafazakâr çekimserlik’ ya da içekapanıklık yok olup gitmiş durumda. Bunlar bize popüler kültürün gücünü gösteriyor. Gündelik hayatın kültürü olduğundan ve hepimiz de aynı hayatın içinden geçtiğimiz için popüler kültür; ulusal, etnik, dinsel, ideolojik her türlü kültürün üzerindedir, baskındır.