Güncelleme Tarihi:
Succession’ dizisine konuk oyuncu olarak girdiniz. Dizi, bir babanın çocuklarıyla ilişkisini anlatıyor. Favori çocuklar ve babalarının gözüne girmeye çalışan evlatlar... Sizin babanızla nasıl bir ilişkiniz vardı?
- Otoriteyle aramda her zaman bir çatışma oldu. Babamla da evdeki otorite ve kural koyucu olduğu için zaman zaman ihtilafa düşmüş, birbirimizi kırmışızdır. Ama zamanla aranızdaki ilişki değişiyor, yeni bir dil oluşturuyorsunuz. Şimdi gayet iyiyiz.
* Dizide miras kavgası ve para için verilen mücadeleye şahit oluyoruz. Para size ne ifade ediyor?
- Belli bir konforu sürdürülebilir kılmak için herkes gibi benim de paraya ihtiyacım var. Ama onun ötesinde milyonlar kazanıp lüks bir hayat kurmak gibi bir hevesim yok.
* Dizideki, aynı zamanda medya dünyasından bir aile. Türkiye ve dünyada medyayı nasıl yorumluyorsunuz?
- Kitle iletişim araçlarının, insanlara nesnel bilgiyi kolay ve hızlı ulaşılabilir kılma özelliğinin yanında bireyi kendi ideolojisine hapsettiğini, sanal cemaatler yaratarak karşıt düşüncelerin tartışılmasını zorlaştırdığını ve uzlaşma zeminini zedelediğini düşünüyorum. Ya taraftar olduklarımızın destekleyicileriyle karşılaşıyoruz ya da karşıt olduklarımızın alaycı ve altı oyuk ifadeleriyle. Dünya çapında neredeyse her ülkede rastlanan kutuplaşmalarda bu durumun da büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
* Günümüzde medya sektöründe çalışmak ister miydiniz?
- Zaten yaptığımız iş medyanın bir parçası. Fakat bana “08.00-17.00 bir işte düzenli bir çalışma hayatın olsun ister miydin” diye sorarsan; kesinlikle hayır!
* Emmy ödüllü bir projede rol almak nasıl bir histi?
- Uluslararası projelerde yer alıp farklı ülkelerden insanların çalışma pratiklerini görmek, setteki davranışları gözlemlemek ve buradaki düzenle mukayese etmek farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyorum.
* Rol size nasıl geldi? Diziyi önceden izliyor muydunuz?
- Süreç aslında her zaman olduğu gibi işledi. Menajerime ulaşıldı, ben audition (deneme çekimi) verdim ve geriye kalan haber beklemek oldu. Dürüst olmak gerekirse daha önce izleme fırsatım olmamıştı.
* Sizi nasıl bir karakterde izleyeceğiz?
- Büyük bir iş insanının danışmanı rolünde.
* Çekimler Zagreb’de olmuş. Buradaki setlerle arasında nasıl farklar vardı?
- Aslında onlar da tıpkı bizim gibi yoğun çalışıyor. Onların da günü yetiştirme telaşı var, onların setinde de birçok aksaklık çıkıyor, onlar da yoruluyor; fakat fark, bu problemlerle baş etme yönteminde ortaya çıkıyor.
* Nasıl yani?
- Bağırıp çağırarak değil nazikçe rica ederek, biraz daha sabrederek, aksiliklere karşı tahammül göstererek sorunları çözmeye çalışıyorlar. Onun dışında dikkatimi çeken, senaristlerin ve yapımcıların sette bulunması oldu. Bu bizde ender rastlanan bir durum. Çalışanlar arasında yatay bir hiyerarşi var. Yönetmen bir tiran havasında maiyetiyle etrafa komutlar vererek dolaşmıyor. Bir reji asistanından ayırt etmeniz zor. Bizim setlerimizde böyle insanlar yok demiyorum fakat genel itibarıyla setlerde hâkim olması gereken tavır bu olmalı diye düşünüyorum.
Aşk yıkıcıdır, korkutur, sağlıklı düşünemem
* Çok kadın hayranınız var. Çapkın mısınız?
- Kendime çapkın demezdim. Ama flört etmeyi herkes kadar severim.
* Aşkı nasıl anlatırsınız?
- Kaos!
* Şimdi hayatınızda o kaos var mı? Âşık mısınız?
- Hayır değilim.
* Âşık olmak sizi nasıl etkiler?
- Yıkıcıdır. Korkutur. Sağlıklı düşünemem. O yüzden uzak durmaya çalışıyorum. (Gülüyor)
* Nasıl bir kadın ilginizi çeker?
- Kendimi yanında özgür hissettiğim kadınlarla olmayı tercih ederim.
Çıplaklıktan ziyade yönetmenin kaba davranması beni daha çok rahatsız eder
* Altı yıldır ekrandasınız. Bu sektörden ne öğrendiniz?
- Bu mesleğin ne kadar inişli çıkışlı olduğu her zaman söylenmiştir. Gerçekten de öyle. Kendi adıma, bazen bu iniş çıkışlarda zorlandığımı ve kaldıramayacağımı düşündüğüm olmuştur. Ancak başka bir çıkış noktası göremeyince elinizden gelen mücadele etmek ve zorlukları göğüslemeyi öğrenmek oluyor.
* İlk işiniz ‘Sana Bir Sır Vereceğim’den sonra sizi sinema ve dizilerde daha ‘derdi olan işler’de gördük. Yapımcı olarak karşımıza çıktınız. Bu tercihler, oyunculukta olgunlaştığınızı göstermenin mi bir yoluydu?
- Bazen maddi motivasyonların yanında manevi motivasyonlar da insan için tetikleyici olabiliyor. Aslında bunlar kariyer stratejisiyle alınmış kararlar değil, benim de izlerken keyif alabileceğim işlerin içinde yer alma çabasıydı.
* Dijitalde ‘7 Yüz’ isimli bir dizide rol aldınız. Bir oyuncu için hangi noktada kamera karşısında tamamen soyunmak sorun olmaktan çıkıyor?
- İnsan mahremiyet kaygısı güdüyor ama bazen hikâyeye hizmet edecekse bunu siz bile talep edebilirsiniz. Mesela çıplaklıktan ziyade, bir yönetmenin bana kaba davranması beni daha çok rahatsız eder.
‘Hep negatifsin’ derler ama bence gerçekçiyim
* 21 yaşında tanındınız. O dönem bir röportajınızda “Metroya binemiyorum” bile demişsiniz. Zor muydu bir anda gelen popülerliği yönetmek?
- Artık metroya biniyorum (Gülüyor). Aslında kendimi kaybedeceğim bir durum yoktu. Tamam bazı insanlar seni sokakta tanıyor, bazıları gelip konuşuyor ama bunları kanıksıyorsunuz ve bir süre sonra hayatınızın bir parçası oluyor. Zaten benim üzerinden yaratılan algılar dışında bir de bana ait olan bir dünya var.
* Nasıldır o dünya?
- Kendi hayallerim, korkularım, kaygılarım, problemlerim var. Onlarla boğuşur vaziyetteyim. Dışarıdaki algılar hayatıma sızamıyor. Zaten nispeten kişisel hayatımı izole tutmayı başarıyorum. Sektörden insanlarla çok sıkı fıkı değilimdir. Eski dostlarımla görüşürüm, pek arkadaşım da yoktur.
* Neden?
- Hep öyleydi. Hiç çok sosyal, herkesi tanıyan bir tip olmadım.
* Zor musunuz?
- Kötü senaryo üreten bir zihnim var. Mesela bir şey yapılacaksa önce kötü taraflarını düşünürüm. Bana “Hep negatifsin” derler ama bence tam aksine gerçekçiyim.
* Çok cool ve soğuk duruyorsunuz. Bu bir savunma mekanizması mı, gerçekten öyle misiniz?
- Dışarıya öyle bir izlenim verdiğimi daha önce de duymuştum ama inan bunu düşünerek yaşamıyorum. Soğuk olduğumu düşünen biri belki de beni yeterince tanımadığı için öyle düşünüyordur. Ve belki ‘cool’ olduğumu düşünen biri beni henüz sakarlık yaparken görmemiştir. (Gülüyor)
Bencilce bir tutum, farkındayım ama sırça köşkümde daha mutluyum
* Bugünlerde nasıl bir ruh hali içindesiniz?
- Geleceğe dair kaygılıyım. “Yaşadığım hayat ne kadar sürdürülebilir, ne kadar güvendeyim, olur da gerçekten müşkül duruma düşersem baş edebilir miyim” diye kendi kendime soruyorum. Etrafımdaki insanlar kuruntuya kapıldığımı söylüyor. Umarım haklılardır.
* Apolitik misiniz?
- Kendimi apolitize ettim diyelim.
* Nasıl yani?
- Gündeme yoğunlaştığım dönemler zihnimin de en kalabalık olduğu ve geleceğe dair ümitsizliğe kapıldığım dönemlerdi. Biraz bencilce bir tutum, farkındayım ama sırça köşkümde daha mutluyum.
* Türkiye ve dünya gündemine dair son zamanlar en çok kafanıza takılan sorunlar neler?
- Türkiye özelinde deprem, dünyada da içe kapanmacı politikalar.
* Dünya üzerinden bir tabuyu yıkma şansınız olsa bu ne olurdu?
- Dogmatik düşünceyi yıkmak isterdim.
* En son rol aldığınız ‘Bozkır’ dizisinde karakterlerden biri, “Adalet zamanın kölesidir” diyordu. Sizin adalet kavramıyla aranız nasıl?
- Adalet zamana göre değişmekle kalmaz, aynı zamanda taraflıdır da. İki gözü bağlı ve elinde terazi var ama ben yine de birilerini gördüğünü ve terazinin hep bir kefesinin ağır geldiğini düşünürüm.
* Peki hayatta dertlerle nasıl bir mücadele biçiminiz var?
- Genelde kaçma metodunu uyguluyorum. (Gülüyor)
İnsan zihninin ileride dijitale aktarılabileceğini düşünüyorum
* Yeni bir kısa filminiz var, ‘APP’. Sosyal medyaya değiniyor sanırım...
- Evet, genç bir kadının, annesinin ölümünden sonra yaşadığı buhranı bir uygulama sayesinde aşma mücadelesini konu alıyor.
* Aplikasyonlarla değişen hayatlar son yıllarda edebiyat ve dizilerde sıkça karşımıza çıkıyor. Sizce gerçekten uygulamaların yöneteceği bir hayata doğru mu gidiyoruz?
- Bu konuda çok hayalperestim. İnsan zihninin ileride dijitale aktarılabileceğini düşünüyorum. Gelişen ‘VR (sanal gerçeklik)’ teknolojisi beni çıldırtıyor. O gözlüğü takınca insanın zihninin çalışma şekli ne kadar basit anlıyorsun. Belli duyuları uyarınca gerçeklik algın tamamen değişebiliyor. Evinin salonundasın ama üzerinden bir balina geçiyor ve kendini okyanusta olmadığına inandırmakta zorlanıyorsun.
* Sosyal medya çılgınlığı sizce hayatlarımızı nasıl etkiledi?
- İnsanlar sanal âlemde yeni bir kimlikle ortaya çıkıyor. Oradaki doğru ve yanlış, dışarıdaki hayatla bağdaşmayabiliyor. Toplumsal rollerimizin dışında sanal âlemde de yeni roller yaratılıyor. İnsanları gerçeklikten uzaklaştırdığı gibi yeni mücadele alanları da doğuruyor.