Güncelleme Tarihi:
İstinye’de her daim leziz yemeklerin piştiği, o yemeklerin aynı masada buluşup hep birlikte yenmesinin önemsendiği bir ev... Dört çocuklu Uyanık ailesinin sofrasında, annelerinin memleketi Şanlıurfa’dan, babalarının memleketi Balıkesir’den yerel lezzetler de mutlaka pişiyor... Anneanneleri torunlarını yanına topluyor, pişirdiği yemekleri ayrıntılı bir şekilde anlatıyor, onlara ufak mutfak araç gereçleri alarak ilgilerini hep diri tutuyor. O dört kız kardeşten Cemre, ilk kez 7 yaşında tek başına mutfağa girdiğinde yemek yapmayı hayatı boyunca seveceğini çok iyi biliyor.
1992’de İstanbul’da doğan Cemre Uyanık, çocukken keşfettiği ‘Ay Savaşçısı’, ‘Kaptan Tsubasa’, ‘Şeker Kız Candy’ ve ‘Pokemon’ gibi animeler sayesinde ortaokul yıllarında yemeğin yanı sıra resimle de ilgilenmeye başladı. Hayalinde iyi bir ressam olmak vardı. Ailesinin maddi durumu iyi sayılmazdı; belediyelerin ücretsiz kurslarında çizimini geliştirmeye çalıştı, bir burs kazanarak başka bir resim kursuna daha kaydoldu. Ama mutfağa olan ilgisi daha baskın çıkacaktı.
Lisedeyken TRT’de yayımlanan Kore dizileriyle tanıştıktan sonra yemek yapma tutkusu tekrar alevlendi; Uzakdoğu mutfağına merak sardı. 2009’da İstanbul’da kurulan Kore Severler Topluluğu’nun yemek sorumlusu oldu. Önlisans için Okan Üniversitesi’nin aşçılık bölümüne girdi, bitirme projesinde Kore mutfak kültürü üzerine çalıştı. 2013’te Gyeongju Dünya Kültür Expo Fuarı’nda Koreli şeflerin asistanlığını yaptı. Sonra da lisans eğitimi için Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Konaklama İşletmeciliği Bölümü’ne girdi ve Japonca öğrenmeye başladı.
2017’de staj yapmak için ABD’ye gitti, iki yıl boyunca pek çok farklı restoranda çalıştı. 2019’un haziranında, tam da Türkiye’ye dönmek üzereyken Kızılay’dan arandı. İliği, kemik iliği nakli bekleyen bir hastayla uyumlu çıkmıştı. Türkiye’ye döndü, bir süre sonra da ‘MasterChef Türkiye’ye katılmaya karar verdi. “Girdiğim hiçbir yarışmaya ikinci, üçüncü, dördüncü olayım diye girmedim. Bunu düşünerek girdiğiniz yarışmalarda başarının geleceğine inanmıyorum” diyor. Tek beklentisinin kadın şeflerin de gastronomi alanında çok başarılı olabileceğini gösterebilmek olduğunu söylüyor.
Ego gösterisi yapmam
“Hayatımın her alanında stabil gitmeyi severim. Her şeyin orta kararı benim için makbuldür. Eğitimlerim sırasında şunu fark ettim: Ortalama bir öğrenciyseniz ve hocalarınız daha iyi olmak için çaba gösterdiğinizi görüyorsa bu, her zaman daha fazla takdir görüyor. Bir derste zaten mükemmelseniz sizden hep daha mükemmelini bekliyorlar ve bu motivasyonunuzu düşürebiliyor. Bu durumu çok yaşadığım için yarışmaya orta seviye başlamayı tercih ettim. İlk tabağım mükemmel bir tabak değildi. Kapasitenizi bilin ama bunu hemen göstermeyin. İnanmak gerçekten başarmanın yarısıdır ama rakiplerimi görmeden de, ‘Ben birinci olacağım’ gibi bir ego gösterisi yapmam. İlk iki-üç hafta kim ne yapabiliyor diye gözlemledim. Sonra son beşe kalacağımdan emin oldum.”
Dört ay boyunca Anadolu mutfağı, İstanbul mutfağı ve yabancı mutfakları, farklı pişirme tekniklerini öğrendikleri programda, geçen pazar final günüydü. Bir diğer finalist olan Alican Sabunsoy’la birlikte bir uluslararası mutfak, bir de Türk mutfağı mönüsü hazırlayan Cemre Uyanık, imza yemeği olarak ‘Anadolu’ adını verdiği bir et yemeği pişirdi. Ve şampiyon oldu. O gün çekime hastaneden gelmişti: “Çünkü kök hücreyi verme zamanıydı. İlk aşı gününde hasta bağışa hazırlanamadı ve işlem ertelendi. İkinci tarih netleştiğinde gördüm ki finale denk geliyor. Aşılanma sırasında Sağlık Bakanlığı, çalışanlara bir haftalık izin sağlıyor. Ben bu izin sürecini yarışarak geçirdim. Ertelemek istemedim çünkü benim için yarışma bir insanın hayatından daha önemli değildi. Bağış sırasında sadece hücrelerinizi çoğaltıp çoğalan hücrelerin bir kısmını alıyorlar. Yani sizden alınan tek şey biraz zamanınız. Kök hücre bağışçısı olmak zor değil, herkes başka birine umut olabilir. İnsanlar bu bağışı su içer gibi yapabilir.”
İçinizde aşk varsa vazgeçmeyin
Başlarda bu, kimseyle paylaşmak istemediği bir konuydu ama çok az insanın kök hücre bağışçısı olduğunu öğrenince anlatmaya karar verdi: “Ne yazık ki insanlar sizin kaçıncı olduğunuzla değil, şampiyon olup olmadığınızla ilgileniyor. Başka bir derece almış olsaydım,
kök hücre bağışı konusu bence bu kadar ses getirmezdi, bu kadar konuşulmazdı.”
Hedefi, olabildiğince çok insanı bağışçı olmaya teşvik etmek ve gastronomi alanında yüksek lisans yapıp eğitmen olmak. Kendine güvenen, işini iyi yapan bir nesil yetiştirmek ve onlara inanmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmak istiyor: “Etrafımda istediği mesleği yapmayan çok fazla mutsuz insan görüyorum ve bu beni kahrediyor. Şu hayatta amaçsız zaman kaybı kadar kötü bir şey yok. Eğitim olanaklarımız bazen çok iyi olmayabiliyor ama bazı şeyler de insanın içinde. Kendinizi geliştirin, yeteneğinizi gösterin, okuyun, okuyun, okuyun... Bu yol her meslekteki gibi zorlu, çok emek istiyor. İçinizde yemek yapma aşkı varsa bundan sakın vazgeçmeyin.”
Bir süre yine erkek egemen olan güvenlik alanında çalıştım, yakın korumalık yaptım. Her kadının, istediği her alanda her şeyi başarabileceğine inanıyorum.
Programda hangi şeften ne öğrendi?
Mehmet Yalçınkaya: Asla “Ben oldum” demeyen, gastronomiye kendini adamış çok özel bir şef ve öğretmen. İşine olan bağlılığını ve kendini sürekli geliştirdiğini görmek bana ilham oldu.
Somer Sivrioğlu: Türk mutfağına olan saygısı ve onu tanıtma çabası, bendeki yerini apayrı bir noktaya taşıyor. Gelecekte yapacağım çalışmalar konusunda kendime rol model aldığım şefim.
DanIlo Zanna: Diğer şeflerden farklı olarak yemeği tamamen yaşayan ve psikolojik olarak yorumlayan iyi bir öğretici. Hayal gücümü tabağa yansıtma konusunda bana çok yardımcı oldu.