Oluşturulma Tarihi: Eylül 28, 2019 08:00
Balık sezonu açılışının üzerinden bir ay geçmesine karşın tezgâhların durumu içler acısı. Denizden gelenlerin çeşitliliği yok denecek kadar az, boylar küçük, fiyatlarsa boyu katbekat aşar vaziyette. Peki neden? Sorunun yanıtını İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’le balıkçıları dolaşarak aradık.
Daha balık pazarına girmeden “Hocam, şimdi tezgâhlarda hangi balıkların olması gerekiyor” diye soruyorum. Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün yanıtı kısa ve net oluyor: “Önce tezgâhları bir gezelim, neler olmaması gerektiğini gör.”
Tek tek dolaşıyoruz çarşıdaki dükkânları. Balık sezonu açılalı yaklaşık bir ay olmasına karşın pek umut verici görünmüyor tezgâhlar.
Neredeyse tamamı satılmaması gereken boyda
Hamsiler küçük parmak büyüklüğünde, palamutların boyları işaretparmağından bileğe kadar, 1-15 cm arasında. Denizden gelen kaya levreğiyse çarşının en iri balığı.
Balıkların fiyatlarına, boylarına bakıyoruz. Bir yandan da anlatıyor Prof. Dr. Öztürk: “Biz balık tutmasını da yemesini de bilmiyoruz. Yerken israf ediyoruz, tutarken de açgözlülük. Bana 20 yıldır ‘Balık nerede’ diye soruyorlar. Sezon yeni açıldı ve satılanlara bakın: Neredeyse tamamı satılmaması gereken boyda. Bu, danayı kesip sonra da inek nerede diye sormaya benziyor.”
Bir sonraki dükkânda satılan palamutları işaret ediyor: “Palamutları bu boydayken yakalarsak önümüzdeki yıl palamut nerede diye soracağız.”
Öztürk, balığa dair en önemli ve sorulması gereken sorununsa “Marmara Denizi nerede” olması gerektiğini söylüyor. İstanbul’un içinden deniz geçen ancak denizden uzak kalan bir şehir haline geldiğinin, bu nedenle de ruhunu kaybetmeye başladığının altını çiziyor:
Uskumru, kolyoz, orkinos ve kalkanı nasıl kaybettik?“İşin özü Marmara Denizi. Marmara Denizi varsa balık var, yoksa yok. Burası öyle bir deniz ki İstanbul’u okyanuslarla buluşturuyor. Okyanustan Akdeniz’e, Akdeniz’den Karadeniz’e hareket eden balıkların tamamının yolu İstanbul’dan geçiyor. Biz burayı korursak balık yeriz; bu kadar net!”
Peki bugüne kadar neleri kaybettik? Hoca örneklerle anlatıyor: “Örneğin uskumru ve kolyozu kirlilik nedeniyle kaybettik. Bu balıklar ilk 20 metrede temiz su sever. Orkinoslar Marmara Adası, Tekirdağ ve Şarköy arasındaki aşk üçgenini kaybetti.
Kalkan dipte yaşar, o da kum alımı nedeniyle bitti. 1980’lerde binlerce ton çıkarılan kırmızı karides artık çok ama çok azaldı. 1985’e kadar Azapkapı Camii’nin oradan Haliç Köprüsü’ne kadar palamut olurdu. Bu kent balık kenti ve balık bu şehrin canlı tarihi. Bir zamanlar palamut ve orkinos sikkesi basılmış bir şehir burası.”
10 yıl boyunca doğruları yaparsak geri kazanabilirizBütün olumsuzluklara ve gelinen noktaya rağmen karamsar olmadığını anlatan Prof. Dr. Öztürk’e göre 10 yıl boyunca doğruları yapmak Marmara’yı geri kazanmak için yeterli. Marmara Denizi’nin en önemli sorununun kirlilik ve açgözlülük olduğunu belirterek önerilerini sıralıyor:
“Marmara şu anda arıtma sorunu nedeniyle derin bir fosseptik çukuru görünümünde. Bu, ciddi bir yatırımla çözülebilir. Bunun için para yok denebilir; onun için de önerim ‘Marmara Denizi Fonu’ oluşturarak İstanbul’a gelen her turistten 1 dolar İstanbul vergisi almak ve bu fonu denizin etrafındaki endüstriyle de desteklemek. Bu süreç ve fon, şeffaf ve bağımsız denetimle yönetilmeli.”
Ardından vatandaş olarak yapabileceklerimizi tane tane anlatıyor Prof. Dr. Öztürk. “Tüm bu hamleleri gerçekleştirmek 10 yıl alır ve sonunda Marmara’yı da balığı da geri kazanırız” diyor.
Son olarak bu konuda ümitli olduğunu da bir kez daha vurguluyor: “Marmara’yı kazanırsak Akdeniz ve Karadeniz de coşar. Bu nedenle hiç ümitsiz değilim.”