Güncelleme Tarihi:
Sabah sabah gözünüzü açıyorsunuz; iki sivri dilli, süslü püslü, güzel kadın maksimum adanmışlıkla birilerini ayıplıyor. Çoğunlukla bar köşelerinde kadınlara sarkıntılık yapan kalantor, dünyaların hâkimi ünlü adamları değil de, mesela ‘ZİL ZURNA SARHOŞ’ diye anonsladıkları Deniz Seki’yi filan gömüyorlar. En küçük anlara bile sirayet eden çiğ ahlakçılık, riyakârlığın maskesiyle gizleniyor.
Beyaz TV’deki ‘Söylemezsem Olmaz’ın her anı böyle. Ece Erken, “Kimsenin ne giydiğine, ne yaptığına karışmam. Kendi tercihi, saygı duyarım” dedikten bir saniye sonra Deniz Seki’nin transparan elbisesine yazılan korkunç yorumları yedi kere okuyup tekrar tekrar dolaşıma sokuyor.
Şeyma Subaşı
her gün lime lime
Onun ağzından çıkmadı diye sütten çıkmış ak kaşık değil Ece Erken. Seki’nin yaşını, yaşam biçimini, bedenini en özel anlarını teşhir etmekte, zorbalığa alet etmekte hiçbir sakınca duymadan Bircan’la gıybet masasına yatırıyorlar.
Kayahan’ın anma konseri gibi vanilya bir haber bile, alt metinle geliyor: “İpek Açar, Kayahan’ın ölümünden sonra hemen birini bulabilirdi ama yas tutmayı tercih etti. Çok asil bir kadın!” Allah korusun, iki ay sonra bir sevgili bulsaydı paramparça edeceklerdi herhalde. Zira Şeyma Subaşı hobi olarak her gün lime lime.
Neyse, salı günkü yayında yerine kurban seçilen Itır Esen payını aldı. Ne kıskançlığı kaldı, ne küçük Şeyma’lığı. Tüm varlığı Acun Ilıcalı’yla bağlantısı üzerinden şekillendi. Ve konu yine Zeynep Ilıcalı’nın asaletine bağlandı.
Bu hafta paçayı kurtarmış olsa da Şeyma genel bir stres topu işlevi görüyor. Velayetin Acun Ilıcalı’ya geçmesi konusunda verdiği iki dakikalık röportaj, Bircan Bali’yi ‘dehşete’ düşürüyor. Çocuğunu bırakıp nasıl seyahate gider? Bir anne nasıl çocuğundan ayrı kalmaya dayanabilir? Seyahat senin işin mi? Bali’ye gitmesen ne olur? Dans etmek zorunda mısın Şeyma? Titriyorlar resmen stüdyoda. Bir yandan da ‘Benim çocuğum olsa şöyle...’, ‘Aile böyle...’ diye doğru kadının yolu çiziliyor.
Bu doğru kadının sınırları çok net. Daracık bir kalıbın içinde, kolu bacağı kopuk oyuncak bebek gibi kıpırtısız duruyor.
Kenan çok mu otoriter
bir erkek ki Beren?
Mesela Beren Saat, Ece Erken’in bir türlü telaffuz edemediği ataerkil düzenden şikâyet edince “Ruhsal sorunları var, reklam yapıyor” oluyor. Daha da acıklısı, “Kenan çok mu otoriter bir erkek ki Beren? Yordu mu seni yani?” Çünkü ataerkil, bu demek. Evimizin direği, bizi azcık tatlişko kıskançlıklarla yola getiren kocamızın düzeni. Yoksa Beren’in her yanını saran taciz, zorbalık, baskı, ifşa, şiddet ve hırtlıkla dolu sektör değil mesela.
Bu yüzden neredeyse yobaz Yaşar Alptekin’e bile “Sokakta sigara içen kadın ucuz” dedi diye hak verecekler. Neredeyse değil, veriyorlar da. “Ben hoş bulmuyorum” diyor Bircan Bali: “Kadın ve erkek olmak farklı şeyler. Kadınlık daha naif. Kendimizi korumamız gerek. Sokakta yürürken sigara içmek iyi bir görüntü değil.” Bu bile peşin hükümden muaf değil.
‘2. Sayfa’da Müge Dağıstanlı ve Gülşen Yüksel de zaman zaman aynı çukura düşüyor. Geçen haftalarda tacize uğradığı için savcılığa başvuran ‘Survivor’ yarışmacısı Ecem’in ne şöhret hırsından gözü dönmüşlüğünü ne saflığını, salaklığını bıraktılar.
Bütün bu popüler gündüz magazin programları ‘WhatsApp ihbar hattı’, ‘gönüllü paparazziler’ gibi ‘haber kaynaklarından’ besleniyor. Çok absürd bir yurttaş gazeteciliği türü doğrusu. Çünkü haber kaynağı, en ufak bir gazetecilik pratiği olmadığı gibi, gündem yalnızca ‘muhbirlik, ispiyonculuk, o dedi, bu dedi’ dedikodusuyla belirleniyor. Bu WhatsApp gıybetçiliği, Twitter trollerinin yardımıyla ünlü gömmeciliği eğlenceli bir şey değil. Magazin haberciliği hiç değil.
Dedikodu zaman zaman zevkli bir şey ama kadınların kadınları uyduruk söylentilerle yerin dibine sokuşunu izlemek katlanılacak gibi değil...