Güncelleme Tarihi:
Hepi topu 10 duraklı hattımızın yedinci durağı olan İstinye Bayırı’ndan sonra yolun sağında sadece park etmiş tur otobüsleri görmeye başlıyorum. İlerledikçe festivalin düzenlendiği Emirgân Korusu’na giriş kapılarındaki otomobil ve insan trafiği de ekleniyor buna.
*Festivalin ilki 2006’da düzenlenmişti. O tarihten beri her yıl geliştirilerek kentin vazgeçilmez etkinliklerinden biri haline geldi. Sahildeki son durakta inince bunu daha iyi anlıyorum. Koruya girişte karşılayan yapraklı-çiçekli duvarın önünde fotoğraf çektirerek ilk âdeti yerine getiriyorum.
Fotoğraf - @ilkotobussondurak
*Mis gibi çiçek kokuyor her yer. İki adım atıp etrafı incelemeye başlıyorum. Boğaz’a nazır sırtlara yayılarak yükselen alanlarda iğne atsan yere düşmez kıvamında bir kalabalık var. Kafe olarak hizmet veren meşhur Pembe, Beyaz ve Sarı köşklerin bahçelerinde değil masa, boş bir sandalye bulmak imkânsız.
*Fotoğraf çekenler, çimenlere yayılıp piknik yapanlar, masalarda tabaklarını börekli-yaprak sarmalı mönüyle dolduranlar, koşup oynayan çocuklar arasından ilerliyorum. Hafta içi olmasına rağmen bu kadar kalabalık olmasına, İstanbulluların bu etkinliğe bu denli ilgi göstermesine şaşırarak...
Damat bey, gelin hanımı yanağından öpüyorsun
*Emirgân Korusu’nun vazgeçilmez görüntülerinden biri profesyonel çekim yaptıran gelin-damatlar. O da var. Çiftin yanına yaklaşıyorum. “Damat bey, gelin hanımı yanağından öpüyorsun; başınızı biraz sağa doğru” direktiflerinin bitmesini bekleyip “Hayırlı olsun, Allah mesut etsin” diyerek giriyorum lafa.
*33 yaşındaki Ahmet Coşkun ve 27 yaşındaki Gülsüm Sultan’la birlikteyim. Bir senedir birliktelermiş. “Nikâh bugün mü” diye soruyorum. “Yok, bu sadece fotoğraf çekimi” diyor Gülsüm Hanım. Ahmet Bey, “Nikâh cumartesi” diye tamamlıyor. Sadık bir ‘Gelin Evi’ programı izleyicisiyim halbuki, bu soruyu sormamam gerekirdi. Zira evet, bu işler artık böyle yürüyor. Önce çekim işi hallediliyor, araya kına giriyor, sonra nikâh kıyılıyor, en son da düğün yapılıyor.
*Niye burayı seçmişler peki? “Çünkü lale zamanı, burası da güzel yer. Ablam da burada yaptırdı” diyor Gülsüm Hanım. Abla Elif Hanım da giriyor söze, “Burası resimlerde güzel çıkıyor, denedik” diyor gülerek. Gelin hanım Başakşehir’de, damat bey Sakarya’da oturuyormuş. Tekrar mutluluklar dileyip ayrılıyorum.
*Korunun Gölet ve Meydan İstanbul bölümlerine ilerliyorum. Mahşeri kalabalık burada da sürüyor. Az ileride bir keman ve kanun eşliğinde klasik Türk müziği dinletisi, yan yana stantlarda da lale temasının baskın olduğu el sanatları çarşısı var. İsteyen biraz ileriden evine, bahçesine dikmek için lale soğanları alıyor.
*Oyun alanındaki çocuk sayısı o kadar fazla ki... Bir ara, iplerle tırmanıp tahta köprüde yürüdükten sonra bir borudan kayarak indikleri platformun çökeceğinden korkuyorum.
*Gezinirken çok sayıda özel güvenlik görevlisi çıkıyor karşıma. Belki onların çabasıyla, belki de artık bu tür etkinliklerde eskisi kadar hoyrat olmamayı öğrendiğimizden kimsenin çiçeklere zarar vermediğini görüyorum.
Müzik, alışveriş, oyun...
*Okları takip ederek Lale Müzesi’ne ulaşıyorum. İstanbul Lale Vakfı’nın kurduğu bu küçük müze, Emirgân Korusu’nun eski at ahırları olarak adlandırılan bölümünde yer alıyor ve Türkiye’deki ilk, dünyadaki ikinci lale müzesi. Osmanlı tarihinde bir döneme adını verecek kadar baskın olan lalenin izlerini takip ederken etkileniyor insan.
*Koruda kaç saat geçirdim bilmiyorum ama havanın tatlı tatlı okşadığı bu günde biraz da sahil havası almak lazım diye düşünüp aşağı iniyorum. Öğrenciler, turistler, balık tutanlar... Karşımda bir de çekim ekibi var. Dikkatli bakınca monitöre yaklaşmış Şevval Sam’ı görüyorum. ‘Yasak Elma’ dizisinin bir bölümü çekiliyor belli ki.
*Çınaraltı ve Sütiş bildiğiniz gibi... Haftanın hangi gününde, günün hangi saatinde giderseniz gidin, burada yer bulmak imkânsıza yakın. Bütün masalar dolu, kapıda oturanların gözünün içine bakarak sırasını bekleyenler var.
*Sakıp Sabancı Müzesi, yolu buraya düşenin atlamaması gereken bir yer. ‘Ai Weiwei Porselene Dair’ sergisini hâlâ görmediyseniz hatırlatayım, yarın son gün. 29 Nisan’a kadar da ‘Boğaziçi’nde Bir Hanedan: Kavalalı Mehmed Ali Paşa Ailesi’nin İzleri Atlı Köşk’te’ sergisi açık.
Festivalin rakamları
*30 Nisan’a kadar sürecek 13. İstanbul Lale Festivali için, Emirgân Korusu’na yaklaşık 3.5 milyon adet lale ekilmiş. İstanbul genelinde toplam sayı 30 milyon.
*Göztepe 60. Yıl Parkı’na da yayılan festival kapsamında düzenlenen etkinliklerin maliyeti 10.5 milyon TL.
*565 bin lalenin kullanımıyla oluşturulan lale halısı ise Sultanahmet Meydanı’nda görülebilir.
Masada keş var!
Karnım acıkınca hemen Çınaraltı’nın yan sokağındaki Kardeşim Mantı’ya ilerliyorum. 1945’te Bolu’da kurulan bu mekânın her köşesinde oraların izleri var. Bir mantı, bir de sarma söylüyorum. Önden lahana turşusu geliyor. Onu tırtıklayarak oyalanırken masada bir kabın içindeki dövülmüş cevize takılıyor gözüm. “Herhalde tatlı için” deyip kenara itiyorum. Nedense yemeği bitirdikten sonra sormak geliyor aklıma, “Bu ceviz ne için” diye. İşte o an, yıkıldığım an! “Onu mantının üstüne serpecektiniz. Sırf ceviz değil, kurutulmuş yoğurt yani keş ve ceviz karışımı. Kusura bakmayın, söylememiz gerekirdi” diyor hanımefendi. Keşli-cevizli erişte duymuştum ama mantının üstüne döküldüğünü bilmiyordum. Bir Bolu âdetiymiş meğerse. Şimdi sırf bunu denemek için bir daha gitmem gerekecek... Bu arada, mantı ve sarmanın porsiyon fiyatları 20’şer TL.
Çocuklara imece kültürü nasıl kazandırılır?