Güncelleme Tarihi:
Onu, Türk halk müziğine getirdiği yenilikçi duruşu, çoksesli türkü yorumlarıyla tanıdık. Kubat şimdi de rock’tan caza geniş bir yelpazeye sahip ‘Kubat Yorumluyor’ projesiyle ilk Anadolu turnesine çıkmaya hazırlanıyor. Bayhan Prodüksiyon’un organizasyonuyla 1 Aralık Çarşamba günü Konya’da başlayacak turne, Gaziantep, Diyarbakır, Mersin, Adana ve Kayseri konserleriyle devam edecek. Başarılı sanatçıyla turne öncesi bir araya geldik.
Konserler, turneler... Müzik sektörü yeniden hareketlendi, değil mi?
Bu pandemi başladığından beri ilk röportajım. Çok heyecanlıyım. Uzun süre hepimiz oturduk. Ama geçen yaz itibariyle hareketlenme başladı. Pandemiye takılan yarım kalmış albümüm vardı. Ona devam ettim.
Albüm neden bu kadar gecikti?
Albümü sadece ben yapmıyorum, kolektif bir iş. Aranjör, COVID-19’u ağır geçirdi, 6 ayda toparlayabildi. Bir 6 ay da stüdyolar kapandı. Sonra ben virüse yakalandım. Çok şükür hafif atlattım. Şu an miksteyiz. Herhalde yeni yılda çıkarırız. 14 benim uğurlu rakamım, 14 Şubat’ta çıksa güzel olur.
Bu albümde bir sürpriziniz olacak mı?
Bir sürpriz var ki; en güzel parça da o oldu. Rahmetli babamda ozanlık olduğu için güzel türküleri vardı. Bugüne kadar uzun hava hiç okumamıştım. Onun bir uzun havasını bu albümde değerlendirmek istedim. Uzun havada “Yıkılıp gidecek şu koca dünya...” diye kötü insanlara göndermeler var. Altına çok güzel bir ritim koyduk. Sonra aklımıza hayranı olduğum rap’çi Fuat geldi. O da üzerine öyle bir söz yazdı ki; tekrar müzik adına umut verdi bana.
DİNLEYİCİLER İSTEKTE BULUNABİLECEK
‘Kubat Yorumluyor’ turnesi 1 Aralık’ta başlıyor. Bu turnenin önemi nedir?
İlk kez kültür merkezlerinde dinleti şeklinde olacağı için dinleyici gerçek Kubat’ı görecek. Daha önce gitmediğim yerlere gideceğim. Mesela Diyarbakır’da ilk konserimi vereceğim. Bugüne kadar pek çok festivalde, okul şenliklerinde sahne aldım ama bu kez 1000 kişilik salonlarda daha büyük bir heyecan yakalayacağız. Beni yıllardır dinleyenler istekte de bulunabilecek.
Dinleyiciyi konserlerde neler bekliyor?
‘Kubat Yorumluyor’dan yola çıkarak, bu konserde benim daha önce yorumlamadığım yerli-yabancı şarkılar da olsun istedik. Rock’tan caza skalamız çok geniş olacak.
Rock müzik sevdiğiniz bir tür mü?
Ben 8 yaşımdayken babamın kafesi vardı, orada Barış Manço, Cem Karaca ve Edip Akbayram plakları çalıyordu. Bu isimler hem türkü söylüyorlar hem de Anadolu rock dediğimiz türü icra ediyorlardı. Çoksesli Türk halk müziğinin temeli o seslerle atıldı. Kafede ben de çalışıyordum. Tatlı ve çalışkan bir çocuktum. Hafta sonları da müzik yapıyorduk. Abim saz, ben darbuka çalıyorduk, ayrıca şarkı söylüyordum. ‘Kavanoza koy da büyümesin’ derlerdi benim için babama. 40 yıl geçti, hâlâ kavanozda gibi değil miyim (gülüyor)?
Müzikte son dönemde yaşanan değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijitalleşmeyle müzik çok büyük bir evrim geçiriyor. Şimdi albüm yapıyorum ama belki de son albümüm olur bu. Çünkü artık iki yılda 10 parça yapacağımıza, dijitalde iki ayda bir parça çıkaralım, dönemine girdik.
Son 4-5 yıldır yurtdışında anonim türkülerimizi yorumlayan Altın Gün gibi başarılı gruplar var. Sizin yurtdışına açılmak gibi bir hayaliniz var mı?
Önce açılacağın yere bir gitmen lazım. Orada çalıp ‘ben buradayım’ diye bayrak sallaman lazım. Altın Gün’deki kardeşlerin çıkışları herhalde iki günde olmadı. Yaptıkları işler de güzel. Ben senfonik olarak yurtdışına açılmak isterim. Onun altyapısını yaptık. 2-3 yılda bir orkestralarla iş yapıyoruz. Türküleri senfonilerle buluşturuyoruz. İleride yurtdışında yapacağım şey, dünya turuna çıkıp frakımı giyerek türküleri senfoni orkestralarıyla seslendirmek olacak.
KOLEKSİYONERİZ, İNSAN BİRİKTİRİYORUZ
Sahne arkasında nasıl bir Kubat var?
Benim için önemli olan, insanlarda hoş bir seda bırakmak. Koleksiyoneriz biz, insan biriktiriyoruz. Manevi olarak zihnim çok fit, mutlu bir insanım. Bir tek göbeğim kaldı, onu da bir ara hallederiz (gülüyor).
Sakin ve mutlu kalmak için müzik dışında neler yapıyorsunuz?
Ben çok şanslıyım, o doğuştan var. Bizim tarladan böyle ürün çıkıyor. Onun üstüne Belçika’dan Türkiye’ye geldiğim dönem, çok erken yaşta hayatımın bir muhasebesini yaptım. 20 yaşımdayken beste yapar gibi hayatımda nasıl mutlu olacağıma kafa yordum. Huzurlu, mutlu ve steril bir hayat hedefi koydum. Şikâyetten uzak, azimle çalışacağım emek gerektiren bir kariyer planlaması yapmıştım, onun bana çok faydası dokundu.
ARABAMI VERDİM, 12 TABLO ALDIM
Pandemiyi nasıl geçirdiniz?
Cebimde yeni bir meslek olsun diye yağlıboya tablolar yapmaya başladım. Bu işin esprisi ama içimde ukde kalan fırçalarla, renklerle alakalı minik bir yeteneğim var. Hakikaten evde bol bol akrilik, yağlıboya resimler yaptım. Kızımla da çok zaman geçirdim. Aileyle vakit geçirmek de pandeminin artısı oldu.
Hangi türde resimler yapmayı seviyorsunuz?
Henüz türümü arıyorum. Ama çok sevdiğim isimler var. Bir gün Bayram Gümüş’ün atölyesine uğradığımda ona bağlama götürdüm. Tekrar gittiğimde bana kocaman bir tuval açmıştı. “Bu senin dünyan, başla!” dedi. Orada başladım. Bir de çok değerli Kamer Batıoğlu var. 2008’de askerden gelmiştim, param yoktu. Kamer’in sergisine gittim, bayıldım. “Bu tabloları bana versen, ben de sana arabamı versem olur mu?” dedim. “Ben de tabloları satıp araba almak istiyordum” diye karşılık verdi. Arabamı verdim, 12 tablo aldım. Evde o tablolara baka baka içten içe doldum, pandemiyle beraber resme başladım.