Kraliçelik İstanbul’un doğasında var

Güncelleme Tarihi:

Kraliçelik İstanbul’un doğasında var
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2019 08:30

Dünyanın en güzel kenti... Şehirlerin kraliçesi... Peki onu gerçekten tanıyorum demek mümkün mü? Mehmet Coral, ‘Kraliçe’nin Hatıra Defteri’nde yine çok iyi bildiği bir işi yapıyor ve İstanbul’un dehlizlerinden, gizli geçitlerinden giderek şehrin kayboldu sandığımız seslerini, hayretten dudak uçuklatacak olaylarını bize hikâyeler yoluyla aktarıyor. Ayasofya’nın inşası da kitapta, Orhan Gazi’nin bu büyük kente bakışı da... Coral’la tarih boyunca hiç gündemden düşmeyen İstanbul’u ve onun harikalarını konuştuk.

Haberin Devamı

* Kraliçe’nin Hatıra Defteri’nde, diğer birçok eserinizdeki gibi yine İstanbul’u, şehirlerin kraliçesini anlatıyorsunuz. Peki o İstanbul bize ne anlatıyor?

- İstanbulumuz 3 bin yaşına yaklaşıyor. Burası, kurulduğu andan itibaren hep dünyanın en gözde kenti oldu. Kraliçelik onun doğasında var. Ben kitabımda, Byzantium’dan sonra gelen Konstantinopolis evresini anlatıyorum. O dönemde yaşananlar o denli çarpıcı ki... Yazarın imgelem gücünü de aşıyor. Bizler onun geçmiş yaşamlarından soluk kareler yansıtmaya çalışıyoruz. İstanbul ise sakinlerinin yaşarken yitirdiği hatıralarını, sonsuza dek sürecek gizleriyle yazmaya devam ediyor.

Görgü ve bilgiden oluşan bir denklem kuruyorum

* Bizans uğraşı, mimariden tarihe ciddi bir okuma gerektiriyor. Sizin bu alana çok hâkim olduğunuzu biliyorum; kitapta da gösteriyorsunuz. Nasıl bu kadar hâkimsiniz konunuza?

Haberin Devamı

- Ben görgü ve bilgiden oluşan bir denklem kuruyorum. Tarihi Yarımada’yı çok iyi tanımak ve onun her yerinde geçen olaylar dizisini pek fazla kurguya yer vermeden, bütün çarpıcılığıyla okura aktarmaya çalışıyorum. Kitabın sonuna eklenen kaynakça da bu çalışmanın kısa bir özeti diyebilirim.

Kraliçelik İstanbul’un doğasında var

* Kaynakça demişken, okurlar adına sizden birkaç öneri rica edeceğim. İstanbul meraklılarının evvela hangi kitapları okuması gerektiğini düşünürsünüz?

- John Julius Norwich’in ‘Byzantium’ üçlemesi (Kabalcı Yayınevi) ile John Freely’nin ‘İstanbul’u Dolaşırken’ini (Pan Yayıncılık) öneririm.

Anladıklarım çok güzel, anlamadıklarım daha güzel

* Biz millet olarak Osmanlı tarihine çok ilgiliyiz ama Osmanlı’nın, Selçuklu’nun ve İslam tarihinin Bizans’a değdiği noktalara pek ilgi duymuyoruz. Sebebi sizce nedir?

- Bazı sorular zorlayıcıdır. Ancak yanıtları aranmazsa da gerçeğe ulaşamayız. Kimiz biz? Nasıl bir kimlik taşıyoruz? Kültür mirasımızın bir envanteri çıkarıldı mı? Biz sadece bize mi benzeriz? Kendimizi anlamaya ne denli gayret ediyoruz? Üzerinde 10 bin yıldır yaşadığımız özyurdun tarihsel kalıtını bütünüyle özümsemeye gayret ediyor muyuz? 10 bin yıllık mirasın üzerinde kiracı gibi mi oturuyoruz? Bu soruları bir kitabı dolduracak kadar uzatabilirim. Bunlara en özlü yanıtı 2 bin 500 yaşındaki Heraklitos adlı Efesli bir yurttaşımızın verdiğini de söylemeliyim: “Anladıklarım çok güzel, anlamadıklarım daha da güzel!”

Haberin Devamı

* Peki biraz daha daraltıp sorayım: Aydınlarda ve edebiyatımızda bir Bizans tembelliği var mı? Hatta daha da açarsak, bir İstanbul tembelliği?

- Buna kesin bir yanıt vermek zor. Ancak anlattıklarım karşısında şaşkınlığa düşmeyen kimseye rastlamıyorum desem, pek de yanıltıcı olmam.

* Anlattıklarınız arasında en çok hangi kahramanı seviyorsunuz ya da önemsiyorsunuz?

- Ayasofya’nın mimarlarından İsidorus’u. Dünya mimarlık tarihini, kubbe yapılanmasıyla sonsuza dek değiştiren bu büyük dehayı, mabede yeniden her girişimde farklı bir gözle görüyorum. Ancak, Sinan’la aynı çağda yaşasalardı en üst basamağa kim çıkardı derseniz, ben oyumu yine de iç ve dış güzelliği bütünden ayırmayan Sinan’a verirdim. Bu yüzden her zaman ve her zeminde bugün Sultanahmet Camii’nin yerinde Selimiye’nin olması gerektiğini savunurum. Eğer öyle olsaydı, ki imkân vardı, hilal mi salip (haç) mi, İsidorus mu Sinan mı sorularının yanıtı çarpıcı bir biçimde ortaya çıkardı.

Haberin Devamı

Büyük ihanetlere direnmeye devam ediyor

Hikâyelerde Orhan Gazi’nin, Doğu Roma İmparatoru’nun torunu da olan oğlu Halil’in ölümü veya Emevilerin İstanbul’u kuşatması gibi tarihi kırılmaları da anlatmışsınız. Bu tuhaf geçişler ve kırılmalar üzerine ne düşünürsünüz?

- İstanbul, 23 kez kuşatıldı, iki kez fethedildi. 1204’te Haçlıların eline geçen dünyanın en görkemli, en güzel kenti, din kardeşleri olan vandalların acımasızca kıyımlarıyla göçtü. 1261’de yeniden Bizans’a geçtiğinde bir harabe gibiydi. Ancak 1453’te Fatih’in gelişiyle, bu dünyanın en güzel kenti yeniden eski güzelliğiyle buluştu. Günümüzde yapılan büyük ihanetlere de direnmeye devam ediyor ve ‘kraliçe’, hatıra defterini yazmayı sürdürüyor.

Haberin Devamı

Gönlüm, havadan hafifmiş gibi duran Süleymaniye’de

* Bir İstanbul âşığısınız aynı zamanda. Siz kitapta bahsettiğiniz yapılar ve semtler arasında en çok nereyi seversiniz?

- Tarihi Yarımada’nın ilk beş tepesiyle Boğaz’ın tamamını sevdiğimi söyleyebilirim. Yapılara gelince de, birinci ve üçüncü tepeleri taçlandıran Ayasofya ve Süleymaniye. Yani Bizans ve Osmanlı imparatorlarının efsanevi Süleyman Tapınağı’yla aşık attıkları iki dev eser... Benim gönlüm, üçüncü tepenin üzerinde aklı aşan bir mükemmeliyetle, havadan hafifmiş gibi duran Süleymaniye’de.

Kraliçelik İstanbul’un doğasında var

Kraliçe’nin Hatıra Defteri Mehmet Coral Doğan Kitap 216 sayfa 24 TL

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!