(Beş üzerinden yarım yıldız)
Birçok listede Berlin’in en iyi 10 barı arasında. ‘Luzia İstanbul’a şube açıyor’ havadisi düştüğünden beri kent gündemine, heyecanla bekliyordu herkes nasıl olacak diye. Sahibi bizden: Kaan Müjdeci bir Türk. Hani şu muhteşem ‘Sivas’ filminin yönetmeni. Ama rejisörlükle, işletmecilik farklı şeyler işte...
Arnavutköy’de, Eylül Bar’ın yerine açılan Luzia için ‘hayal kırıklığı’ kelimesi bile hafif kalır. 1 Nisan’a denk gelen açılış, olsa olsa kötü ‘şehir şakası’ kıvamındaydı.
Toplandık, gittik... İçerisi, kapısı, dükkânın önü/yanı tıklım tıklım insan dolu: Bolca Arnavutköylü, birazcık Alman liseli, ortalama Beyoğlu-Cihangir insanları, tek tük Karaköy-Galata efradı... Üç-dört gey kapıl, birkaç da lezbiyen tripıl... Ama çıkanların çoğu “Hadi abi hadi, yürü başka yere” diye söyleniyor...
Luzia’nın sahibi ‘Sivas’ filminin de yönetmeni Kaan MüjdeciEylül Bar’ın duvarları soyulmuş, o ‘pek matah’ Berlin barlarının beton soğukluğu burada da yüzümüze vurulmuş. Yine Alman başkentinde âdet olduğu üzere, bol bol balıkçı ampulü, yer yer neon florasanlar... Kıyıda köşede üst üste yığılmış mont dağları... İlginçlikler yok mu? Var tabii: Ortada kocaman bir
aslan heykeli, üst katta piyanodan bozma DJ kabini....
Fonda önce 80’ler, sonra abuk bir Latin müzik. Fakat asıl mesele, ses düzeninin de berbat olması. Bir köşe bar bar bağırırken, bir köşede ne dinlediğinizi bile anlamıyorsunuz.
Personel... Ya modern fötrlü-kravatlı ya da hepten metal işlemeli, deri ceketli; arası yok. Servis mi dediniz? Alman usulü diyoruz ya: Ne garsonu? Barda tabii ki içki kuyruğu...
Tek güzel şeyi, kokteylleri Beyoğlu’nun mini-butik kokteylcisi Alex’in yapması.
Umarım ben yanılıyorumdur tabii; onlar İstanbul’dan, Dersaadet de onlardan razı olur. Ama bilesin ki Luzia, şu
hattı Boğaziçi, epeydir senin kadar kötü mekân görmedi.
O kapaksız klimaya da bir kapak takın gözünü seveyim, üstündeki tozlar topak topak insanın üstüne dökülüyor. Astım edeceksiniz insanları! Tabii henüz sarılık olmadılarsa...
MORALİNİ BOZMA, BAK BUNLAR DA VAR
1920 DANSLARIYLA ÇILGIN PARTİLER (Beş üzerinden üç buçuk yıldız)
Berlinliler kafayı Swing, Lindy’s Hop gibi 1920-30’ların danslarına takmış durumda. Deli gibi bu kurslara gidip, akşam da kostümlü partilerini yapıyorlar. Nerede? Franzzz, Claerhens Ballhaus gibi yerlerde. Ne zaman? Boheme Sauvage gibi dev partilerde... İstanbul geri kalır mı? Buyurunuz: İstanbul Lindy’s Hoppers... Öğreniniz: Solo caz dansı... Katılınız: The Mekân’da perşembe partileri... (0536) 383 35 45
BEYAZ YAKALILAR İÇİN BİT PAZARI (Beş üzerinden dört yıldız) Berlinliler de bizim gibi: Nerede beleş, oraya ‘kondu’laş.. Boş bir yer, izbe bir fabrika, eski Doğu Alman bir bina bulmasınlar! Hemen içine bir komün; çizilsin grafitiler, tasarlansın tişörtler, sıkılsın organik meyveler, yapılsın müzikler... İçlerinde en yenisi ve popüleri: Neue Heimat. Yani yeni memleket. Peki bizim memlekette nasıl yapacağız? Karaköy’de Souq’a (artık her hafta sonu açık); Kadıköy’de Muhit’e takılacağız. (0216) 337 52 78
SANAYİ TİPİ SANAT-TASARIM-SOSYALLEŞME (Beş üzerinden dört yıldız) Aynı şey tasarlamak/sosyalleşmek için de geçerli. İçi boş bir endüstriyel bina kâfi.
Gelsin jam session, gitsin yoga / varsa brunch, yoksa aperitivo. Örnek çok: Betahaus, Agora Collektif, Factory
Berlin... Tıpkısının aynısı bizim Levent Sanayi Mahallesi’nde de açıldı; kafa, aynı post-sanayi kafası: Eski bir antrepo... Duvarlar çok sanatlı, pek boyalı... Atölye de mevcut, ofis de... İçinde bol tasarımcı/yogacı/kreatif insan... (212) 807 01 06
BUGÜN DEFTER Mİ YAPSAK, EV EŞYASI MI BOYASAK: (Beş üzerinden iki buçuk yıldız) Berlinliler tam anlamıyla ‘kişiye özel’ delileri. Yazdıkları defteri de kendileri yapmak, çaldıkları gitarı da kendileri boyamak istiyorlar ve bunun için Taktberlin, Pictureberlin gibi kişiye özel atölyelerin kapılarını aşındırıyorlar. İstanbul’daki tam karşılığı: Bitti Gitti. Defter yapma kursu da var, gitar boyama atölyesi de. Serigrafi de öğrenebiliyorsunuz, duvar boyama sanatı da. Kıpır kıpır bir ekip! Tanışınız/kaynaşınız: bittigitti.com.tr
ÇOLUK ÇOCUK KAFE GEZMECE (Beş üzerinden üç buçuk yıldız) Almanya’nın başkenti ülkenin en ‘çocuklu’ kenti. Annelerin takılabilmesi için bir ton ‘kindercafe’ var. Bakınız: Cafe Ballon / Biliniz: Emma und Paul / Sevindiriniz: Milchbart. Bir tarafta anneler, bir tarafta çocuklar sosyalleşiyor. Arnavutköy’de tıpkısının aynısı bir ‘ana-velet’ kafesi mevcut: Fotini. Zaten sahibi Lena da yarı Türk, yarı Alman. Evinde sıkılan, pusetini/yavrusunu kapan soluğu orada alıyor: Bol sosyalleşme/koca çekiştirme/evlat yarıştırma imkânı... Temiz/ucuz/leziz... Lena’nın arkadşlığı da cabası! (0533) 093 99 92
HAFTA SONU NEREYE GİTSEK?
Hem lezzete doysak hem de kilo almasak....
İstanbul’da PDC’ye... Gelsin kabaklı, gitsin patlıcanlı pide!
Beş şubesi olan PDC Pidecisi’nde 30 çeşit pide var, fiyatları 13-18 lira: Üç çeşnili, tonbalıklı, Hürrem, Hünkar, Cariye... Ama asıl numara, formuna dikkat etmek isteyenler için kepek unuyla hazırlanan patlıcanlı, kabaklı, ıspanaklı pideler. Eve servisleri de var; Akatlar şubesi: (0212) 352 13 95
İzmir’de %100 Cafe’ye... Düşük kalorili mozaik pasta yemeye!
Mutfak şefi ve bir diyetisyen oturdu; teker teker kalorilerini hesaplayarak şahane bir
diyet mönü oluşturdu: Beluga mercimeğinden salata, kuskuslu bonfile (34 lira), pırasa köftesi, limon soslu tavuk şiş (32 lira) ve mozaik pasta (12 lira)... Haftanın her günü 10.00-00.00 arası açıklar. (0232) 463 65 90
Ankara’da Fitiz Mutfak’a... 530 kaloriye kebab-ı fit var!Sahibi diyetisyen. Hiçbir porsiyonda 5 gramdan fazla yağ yok. Şeker ve beyaz un asla kullanmıyorlar. Sonuç: Fit kahvaltı (282
kalori), kinoa çorbası (40 kalori), kebab-ı fit (530 kalori), meyveli-yulaflı parfe (190 kalori)... Dışarıya servis ve catering hizmetleri de var. (0312) 447 40 42