Güncelleme Tarihi:
Bu yaz sizin için nasıl geçti?
-Sadece bir hafta tatil yaptım; annem ve anneannemle Bodrum’daydık. Onun dışında hep çalıştım. Prodüktörüm David Anthony’yle iki senedir üzerinde çalıştığımız, üç şarkılık bir yurtdışı projem var, onu tamamladım. Projenin ilk ayağı olan, ‘Radiant Night’ (Parlayan Gece) adlı şarkım geçen günlerde dijital platformlarda yayımlandı. Projenin bir ayağı Universal Music’te. Onun için bu yaz bir Amerika’da, bir İsveç’teydim.
Şarkıları siz mi yazdınız?
-‘Radiant Night’ı ve projenin ikinci şarkısını İsveçli söz yazarları Sissi Hagald ve Markus Videsater’le birlikte yazdık. İkinci şarkıyı yazarken, onlara kendimi, burada yaşadıklarımı anlattım. Tam o dönem burası çok karışıktı.
Gündemde ne vardı?
-Terör olayları… Ülkenin durumu çok kötüydü, ben de çok kötüydüm, moralim çok bozuktu. Sonrasında bir de darbe girişimi oldu. Bütün akrabalarım, arkadaşlarım buradaydı, bir tek ben değildim. Onların yanında olmak istiyordum, haberlere bakıyordum, gördüklerime inanamıyordum. Ülkemin geleceğine dair kaygım, korkum, insanların psikolojisi, hayata nasıl devam edeceğimiz... Bunları düşünüyordum. Türkiye’yi çok seviyorum ve burası bu kadar karışınca ben de herkes gibi aşırı derecede etkilendim. Ve bu, müziğime yansıdı. Şarkının sözleri yazıldıktan sonra ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.
Ne anlatıyor o şarkı?
-İstanbul’u. Bu şehre karşı hiç bitmeyen bir sevgim ve özlemim var. Burada bütün o olaylar yaşanırken benim başka bir yerde olmam, beni birçok duyguyu barındıran bir şarkı yapmaya itti. Hüzünlü ama bir yandan da umut verici bir şarkı oldu. Projenin promosyonu Amerika’da yapılacak. Yakın zamanda New York’a gidip radyoları gezeceğim. Üçüncü şarkının adı da ‘Tomtom.’ Hepsi birkaç ay arayla yayımlanacak.
Henüz birkaç ay önce ‘Zamansız Aşklar’ adlı single’ınız çıkmıştı. Biraz acele mi ettiniz?
-‘Zamansız Aşklar’ı da ‘Maazallah’ adlı şarkımdan sonra, pek beklemeden yayımlamıştık. ‘Zamansız Aşklar’ı yaptığımda öyle bir duygu içindeydim ki sabredemedim, hemen dinleyiciyle buluşmasını istedim.
Sizin için farkı neydi?
-Bence Türk müzik piyasasına aykırı bir bakış açısı var. Hem füzyon hem etnik, biraz jazzy, biraz hint müziği… Şu an listelerde ikisi de var. Benim çıkardığım şarkı hemen patlamıyor, listelerde ilk sıralara hemen girmiyor, daha yavaş bir ivmesi oluyor. ‘Maazallah’, ilginç bir şekilde ‘Zamansız Aşklar’ şarkısı çıktığında patladı. ‘Radiant Night’ ise dediğim gibi, bir yurtdışı projesi. Buradan bağımsız olduğu için onu da çıkardım. Bir yandan da Türkçe albüme hazırlanıyorum.
Size göre single çıkarmakla albüm yapmak arasında nasıl bir fark var?
-Albüm yaptığınızda haftalarca, aylarca stüdyoya kapanıyorsunuz. Belki arada bir konser yaparım ama kendimi tamamen müziğe vermeyi, başka bir şey yapmamayı çok seviyorum. Bir şeyin içine girip orada kaybolmak hoşuma gidiyor. Her şeye dahil olmak, her şeyin başında durmak istiyorum. Albüm süreci böyle bir şey.
Besteleri de siz yapıyorsunuz, değil mi?
-Evet, öyle tercih ediyorum. Bazen de çok sevdiğim bir beste oluyor, ona babamla söz yazıyoruz. 17 yaşında ilk albümümü yaparken o heyecanla kendimi çok tarif edemiyordum. İçimde bir müzik vardı, onu duymak istiyordum. O dönemde şarkılarımı babama dinletiyordum. Bir gün çok duygulandı, bana yazdığı şiirleri gösterdi. Şiir yazdığını bilmiyordum. “Belki bunlardan da şarkı yaparsın” dedi, öyle de oldu. Her albümde babamla yaptığım şarkılarım vardır.
Nasıl bir aileniz var?
-Annem ve babam Almanya’da yaşıyor. Her gün telefonlaşmayız, bazen bir ay görüşemediğimiz olur. Ama fiziksel olarak bu kadar uzak olup onlara bu kadar yakın olmak nasıl bir şey, ben de tam olarak bilmiyorum. Ruhsal bağımız o kadar güçlü ki, inanılmaz bir huzur içindeyim. Babamın memleketi Antakya. Ailemle bir araya geldiğimizde şarkılar söyler, dans eder, darbuka çalarız. Babaannem saatlerce eski Arapça şarkılar söyler.
Bir röportajınızda “Bence herkes müzisyen, herkes sanatçı” demişsiniz...
-Evet, farklı şekillerde olsa da herkesin o potansiyeli taşıdığını düşünüyorum. Bir şeye taktığınızda, azimle, çalışarak onu başarabilirsiniz. Tabii ki bence yetenekli olanlar daha şanslı, onlar daha hızlı öğreniyor. Küçüklüğümde güzel şarkı söylemek gibi bir yeteneğim yoktu, tam tersi güzel şarkı söylemiyordum. Asıl yeteneğim danstı. Şarkı söylemek sonradan gelişti ve ben onu çok severek, çalışarak edindim. Dansa yönelseydim, dansçı olurdum. Babam bana darbuka çalmayı öğretti. Üzerine gitseydim, ritimci olurdum. Ben hepsini birleştirmek istedim.
Pop, r&b, halay, rock, elektronik, jaz, İngilizce, Arapça… Hepsinden yaptınız.
-Yaptım. Hepsini bir araya getirdiğim şarkılar da yaptım. Durmak istemiyorum. Her zaman yolun başındaymışım gibi hissediyorum. 10 sene öncesine göre daha rahatım, kontrol manyaklığım beni eskiden çok zorluyordu. Akışa bırakmayı öğreniyorum. Sanat bence öyle ortaya çıkan bir şey. Bazen bir hata olur, kayıtta ya da sahnede saçmalarsınız, o saçmalama durumu o anı ölümsüzleştirir veya o anı daha önemli hale getirir.
10 yıldır bu piyasadasınız. Ne yönde değiştiniz?
- Çok büyük kırgınlıklarım oldu ama “Ben artık kimseye güvenmeyeceğim” diye tufaya düşmedim. Kalbimi korumaya çalışıyorum, artık yaşın getirdiği bir olgunluğum var. İlk albümü yaparken genç bir kızdım, kendimi şimdi daha kadın hissediyorum. Ve görüyorum ki hiçbir zaman durmamışım, bendeki gelişme durmamış. Bunu kişisel anlamda da söylüyorum, müzikal anlamda da... 10 sene geçti, müziğe olan bakış açım aynı, hep bir arayıştayım.
Amacınız yapılmamışı yapmak mı?
-Yapılmamışı yapmak, yeni bir soluk getirmek, cesur olmak... Piyasaya şartlarından etkilenmeyip kendi dünyamdaki müziği yapmak için çabaladım. “Bu daha önce yapılmadı, bunu yaparsam şöyle mi olur, böyle mi olur” diye korkulardan sıyrıldım. Tam tersi, üzerine gittim, gidiyorum.
Sosyal medyada kadın hakları için de paylaşım yapıyorsunuz, 3. Köprü inşaatı sırasında kesilen ağaçlar ve LGBTİ bireyler için de… Bu hayatta nelerle derdiniz var?
-Derdimin ana başlığı sevgisizlik. Dünyadaki her kötülüğün, sevgi açlığından kaynaklandığını düşünüyorum. En hassas olduğum nokta, çocuklar, hayvanlar, bir şekilde haksızlığa uğrayan bireyler. Birçok yerde, birçok açıdan insanlar duygularını kaybetti. Bilinç ve kalp eksildi ama dünyayı ancak bunlar kurtarır.
Sizinle ilgili bilmediğimiz bir şey?
-Evde olmayı, uzanıp müzik dinlemeyi çok severim. Ailem ve arkadaşlarım bana geldiğinde onlara saatlerce yemek pişiririm. Evdeki her şeyi sıfırdan düzenleme huyum vardır. İnsanları mutlu ederken mutlu olurum. Birkaç sene sonra şehirden uzakta, bir çiftlikte kediler, köpekler, tavuklarla, atlarla birlikte yaşamak isterim.