Güncelleme Tarihi:
Jaws’ filmlerini izlerken ne hissediyorsunuz?
Ayşegül Dinçkök: Çoğu insanın deniz korkusu o filmlerden sonra oluştu. İzlediğim zamanlarda henüz dalış tutkum yoktu ama nedense bana ürkütücü gelmezdi.
Şahika Ercümen: Bana hep “Köpekbalığı gelmiyor mu? Korkmuyor musun” diye soruyorlar. Çocukluğumda da korkmazdım. Suyun üstünde köpekbalıklarından daha tehlikeli şeyler varken su altında zaten korkmuyorum.
Ayşegül Hanım, siz üniversiteye başlayana kadar Milli Takım’da yüzdünüz, hatta kurbağalamada rekorlarınız var. Su altını ne zaman keşfettiniz?
A.D: 10 sene önce... Panama’nın San Blas Adaları’ndaki bazı noktaların derinliği çok azdı. Oradaki resif ve canlıları şnorkelle gördükten sonra sudan sadece uyumak için çıkar oldum. O mavi balıkları unutamıyorum. Hatta bir yengece resmen âşık oldum. O kadar huzurluydum ki, suyun bana bambaşka bir kapı açtığını anladım. Hemen dalış brövemi almak için Kaş’a gittim. İkinci brövemi de Bodrum’da aldım. Artık bu iş bende bir tutkuya dönüşmüştü.
Hobi olarak başladı yani?
A.D: Evet. Sevgili Mustafa Koç ve ailesi beni Papua Yeni Gine kıyısındaki Raja Ampat’a davet etti. Dalış hocası Zafer Kızılkaya da bizimleydi. Bu seyahat benim için bir kırılma noktası oldu. Zafer’in su altında nasıl fotoğraf çektiğini gördüm. Ama köpekbalıkları onun cazibe alanında değildi. Çünkü kaplan köpekbalıklarıyla ilgili kötü bir anısı vardı. Zafer daha çok Hint Okyanusu’nda dalıyor. Kaplan köpekbalıklarıyla dalacakmış ama bir gün önce köpekbalıkları bir yerli balıkçıyı öldürünce iptal etmiş.
Şahika Ercümen’le daldığınız yer neresi?
A.D: Florida’ya 120 km uzaklıktaki Jupiter Pointe. Bize önceden bilgilendirme yaptılar: “Elinde kamera olanlar kendini tehlikede hisseder ve köpekbalığı kamerayı almak isterse hemen bıraksın. Kameranızı ondan kurtarmaya çalışmayın.” Biz burada bir hafta daldık. İlk gün köpekbalıkları gelmedi. İkinci gün geldiler ama öyle bir fırtına koptu ki deniz resmen alt üst oldu. Ve biz o fırtınada değnekle tüpümüze vurarak köpekbalıklarını çağırıyorduk.
Ş.E: O hafta fırtına hiç dinmedi. Bir gün dalış bitti, su üzerine çıktık ama tekne yok! Bizi gözden kaybetmiş. Okyanusun ortasında kalakaldık. Altımızda köpekbalıkları dolanıyor. Çok ilgilerini de çekmemek lazım. Belki çok merak edecek, geçerken tadımıza bakacak! Neyse ki yarım saat sonra tekne geldi.
A.D: Bir köpekbalığı Şahika’nın paletini merak etti ama Şahika farkında değil. Üstelik o gün 20 tanelerdi. Paletine saldırdı ama birlikte daldığı kişi uyarınca Şahika hemen yukarı çıktı.
Size en fazla ne kadar yaklaştılar?
A.D: Yanağıma değdiler!
Ş.E: Korkarsanız belli etmemeniz, o frekansı yaymamanız lazım. Hissederler.
A.D: Daha önce kaplan köpekbalıklarıyla daldığımda fotoğraf çeken bir Amerikalı vardı. Dengede duramadı, yalpalayınca rehber onu hemen yukarı çıkardı. Hayvan yaralı zannederse saldırırmış. Bu tabii, kaplan köpekbalıkları için geçerli. Çekiç kafalı köpekbalıkları bir yeriniz kanamadan size saldırmaz.
Ama yine de ekstra önlem almışsınızdır...
A.D: Tabii ki aldık. Şahika su altında modellik yaparken saçlarını kullanıyor ama bu kez saçlarının görünmesine izin vermediler. Ben tepeden tırnağa simsiyahtım. Şahika’nın da ancak mavi giyinmesine izin verdiler. Mesela yüzük güneşten parlarsa köpekbalığının ilgisini çeker diye ikinci bir eldiven giyiliyor. “Tehlikesiz” diyoruz ama bunu bütün önlemleri alınca söyleyebiliyoruz.
‘Yanılgı’ ve ‘köpekbalıkları’ kelimeleri sizin için nasıl yanyana düştü?
Ş.E: Suyun altındaki bütün canlılara çok büyük bir saygımız var. Ama birçoğunun nesli, insanlar yüzünden tehlike altında. Köpekbalıkları ekosistemin önemli bir parçası. Dünyanın iyi işlemesi için onların tehlike altında olmaması lazım. ‘Yanılgı’ diyoruz çünkü köpekbalıkları tehlikeli değil. Asıl insanlar köpekbalıkları için tehlike!
A.D: Biz bu konu üzerine konuşuyorduk. Sergiyi de bu nedenle planladık.
Bu üçlü dünyada ilk kez bir araya geldi
Köpekbalıklarıyla kadınların benzerliğinden söz ediyorsunuz, ne açıdan benziyorlar?
A.D: Suyun üstünde kadınlar, suyun altında köpekbalıkları... Evet, köpekbalıklarıyla kadınların pek çok ortak noktası var. İkisinin de değeri anlaşılmıyor. Kadınlar şiddet görüyor, güçlü olmaları engelleniyor, eğitim hakları alınıyor. Güçlü kadınlar, güçlü bir ülke yaratır ve refah düzeyini yükseltir. Köpekbalıklarına gelince... Her yıl köpekbalığı yüzgeci çorbası için onbinlerce köpekbalığı katlediliyor, kıkırdağı bazı kozmetik ürünleri ve ilaç sanayiinde kullanılıyor. Köpekbalıkları, bir resiften avlanarak veya ısı değişikliği nedeniyle ölerek giderse, resifin ekosistemi bozuluyor. Bu da okyanusun ölmesi, denizlerin bitmesi ve insanlığın geleceğinin tehlikeye girmesi demek. Her iki canlı da şiddet görüyor! Köpekbalıklarından korkuluyor ama dünyada yılda en fazla iki köpekbalığı saldırısı oluyor. Dünyada en fazla insan öldüren canlı sivrisinek! Türkiye’de geçen yıl en az 290 kadın öldürüldü. Sergide herkesi kadınların karada, köpekbalıklarının su altında varlıklarını sürdürme çabasına şahit olmaya çağırıyoruz.
Ş.E: Ve ön yargıları kaldırmak istiyoruz. Deniz canlılarının bizim desteğimize ihtiyacı var. Köpekbalıklarının suda olması, yaşamlarının devam etmesi, soluduğumuzu nefesin havanın kalitesini bile etkiliyor. Biz ne kadar çevreye, okyanusa ve tüm canlılara saygı duyup bir dünya oluşturabilirsek bu dünya o kadar yaşanabilir bir yer olacak.
A.D: Şunda da iddialıyız: Köpekbalıkları, kadın dalgıç ve kadın fotoğrafçı... Bu üçlü dünyada ilk kez bir araya geldi.