Güncelleme Tarihi:
Kitabınız 10 günde dördüncü baskıyı yaptı, hem de “Şiir okuru yok” deniyorken...
- Şiir okuru var. Ama basım aşamasında çekinceler de bir o kadar var. Şiir yazdığımda, öykü yazmamı beklediler. Öykü yazdığımda “Çok iyi roman yazarsın” dediler. Burada çaktırmamaya çalıştıkları bir küçümseme var. Bir gün taksideydim. Sözleri Nâzım Hikmet’e ait bir parça çalıyordu. Taksici dedi ki “Abla sahilden gitsek olur mu, yol uzayacak ama parasını almam.” Bence şiir, buna değiyor.
Kitabınız, ‘Geçtiğimiz Altı Ayda Çok Şey Oldu’ başlıklı upuzun bir şiirle başlıyor. Onu konuşmadan önce, bir tek ‘Böyle Başladı’ şiirinde, tamamladığınız saati yazmışsınız. Sabah 07.31... Bu şiiri diğerlerinden ayıran ne?
- Antidepresanları ikiye kırıp içtiğim gecelerin sabahında antidepresanları kırıp atmaya karar verdim. Çünkü geçmesini dilediğim acıdan daha büyük bir şeyle karşılaştım. Bu şiir aslında, zehir gibi bir tadın üstüne koca bir bardak su içtiğin an. Aysel Gürel’in bir şarkısı benim kalbimi çok kırardı eskiden: “Şöyle yürekli bir sevdam olmadı.” O sabah 07.31’de, oldu.
Kitabı yazarken esas meseleniz neydi?
- Kendi sirkimden kaçtım. Kötü aşka düştüğümüzde başımıza gelen tam da bu bence. Bir süre tüm o şatafatın tantana olduğunu anlayamıyorsun. Acıyla kurduğun bağı alkışla kurduğunla aynı. Koşup, kafanı sirk çadırına çarpana kadar özgür olduğunu düşünüyorsun. Ben de fena tosladım. Yetmedi, delip geçtim. Gerçekten ayrıldığında, cidden nefes almaya ve hakikaten yaşamaya başlıyorsun. Geçtiğimiz altı ayda olan bu.
Biz kadın yazarların
hayatları ‘rağmen’le geçiyor
‘Geçtiğimiz Altı Ayda Çok Şey Oldu’ başlıklı şiirinizi de size bu duygu mu yazdırdı?
- O şiiri bana günlük gazete yazdırdı. Nasıl olduysa önce magazin sayfalarını açmışsın. Altı fosforlu kalemle çizilmiş bazı kelimeler var: aldatıldı, ayrıldı, öğle arasında kitapla yakalandı! Sonra üçüncü sayfaları açıyorsun: Köprüden atlamak isteyen kadın... İş yerinde canı müthiş sıkılan kadın... Nihayetinde ters okumayla ilk sayfaya geliyorsun. Manşet: Geçer. Bunu göğüslediğinde, madalya gibi bir aşk iliştiriliyor göğsüne. Gündemin değişiyor. “Manşetleri görür gibiyim” diyorsun. Öteki gün haklı çıkıyorsun.
Sizin gibi yazar ve çizer kadınlarla birlikte, ‘Rağmen’ adlı kolektif bir kitap çıkardınız, ilk sayının gelirini de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na bağışladınız. İkinci sayı ne zaman çıkıyor?
- Ağustos’ta çıkacak. Biz kadın yazarların hayatları ‘rağmen’le geçiyor. Aileme rağmen istediğim hikâyeyi yazabilecek miyim? Eteğime rağmen şu parktan geçebilecek miyim? Çok çalışmama rağmen bu adamla aynı maaşı neden alamıyorum? Çocuğuma rağmen, şu öyküyü bu sabaha yetiştirebilecek miyim? İyi halde olmama rağmen hayattan bir indirim kapabilecek miyim? Rağmen, 65 kadın yazar ve çizerle yola çıktı. Birbirimize el veriyor, yanımızda yer açıyor, toplantılarda kahkahalar atıyor, hepsinden önemlisi birlikte üretiyoruz. Her sayıdaki telifimizi de tüm yazar ve çizerler olarak kadınlarla ilgili çalışmalar yapan bir derneğe bağışlıyoruz. Çünkü hepimiz aynı dümendeyiz.
Yakın zamanda şair küçük İskender’i kaybettik. “Çok insan sevdi onu ve kendi gözleriyle kelimelerinin bizdeki yerini gördü. Kalbinin kuvvetiyle yaşadı” dediniz veda ederken. Sizdeki küçük İskender’i bize anlatır mısınız?
- 17 yaşımdaydım küçük İskender’le tanıştığımda. Çağdaş birçok şairi ve beni sahnesine çıkardı. Hepimize evini açtı. Ev mahremdir. Ama onun mahreminde gözünü kapatmak zorunda kalacağınız hiçbir şey yoktu. Sapasağlam bir hayat mücadelesi, çok fazla şiir vardı.
Nasıl bir evde büyüdünüz, hayalinizde ne vardı?
- Aklıma ilk gelen mevlitler oluyor. Kadınlar bir araya gelir, dualar ederdi. Dua seansı bitince de fıkralar anlatmaya başlarlardı. Tuzlanmış kavurmalı pilavla tulumba tatlısı aynı tabakta. Şiirlerimde de ilgisiz görünen şeyler yan yana. Geçiş yok. Bol kadınlı bir evde büyüdüm. Yüksek duygular, yüksek duyguların getirdiği sorumluluk ve mücadele bizden soruluyordu. Haklı bir nam salmıştık bu konuda. Her şeye rağmen hep bir devam filmi çekebilme yeteneğimi o kadınlardan aldım.
Televizyon kanallarında çalışıp dergilerde editörlük de yaptınız, şu an bir okulda İngilizce öğretmenisiniz. Türkiye’de hayat, sadece oturup şiir yazmaya izin vermiyor mu?
- Yazarak geçinmenin peşine her düştüğümde, yazdıklarımla arama mesafe girdi. Sürekli, film şeridine ürün yerleştiriyormuşsun gibi bir his. En iyi sabahları yazıyorum. Ama sabahları erkenden uyanıp başka işler yapmak zorundayım. Bir odada internet alışverişi sohbetlerini, müstakbel koca adayı muhabbetlerini dinlemek zorundayım. Neye mi yarıyor? Hayatın içindesin. Ödeme yapmayan kurumdan çıktıktan sonra eve gelen ilk hacze dair öykü yazıyorsun. Bu koşullarda yazmak, burnundan kıl aldırmayan bir avunma şekli.