Güncelleme Tarihi:
Kenan Ece’yi televizyon ve sinemanın yanı sıra tiyatro sahnesinde de seyrediyoruz. Şimdi de yeni oyunu, David Mamet’in ‘Oleanna’ adlı eserinden Kayhan Berkin tarafından uyarlanan ve yönetilen ‘Sınırlar’ ile izleyici karşısında.
Eşi Canan Ergüder de kendisi gibi başarılı bir oyuncu. Meslektaşıyla evli olmayı soruyorum kendisine, “Canan çok yardımcı oldu ezber yaparken. Hatta bazen kendini kaybedip oynamaya başlıyor, o zaman uyarmam gerekiyor tabii
‘Bir dakika sakin ol, sadece benim için ezber alıyoruz’ diye.”
Oyunculuk dünyanın her tarafında belirsizliklerle karşılaştığınız bir meslek. Bunun hem güzel hem de zor tarafları var. Mesela bir anda kendinizi İrlanda’da çekimlerde bulabilirsiniz, her şey bir rüya gibi geçer. Başka bir zaman çok emek verdiğiniz bir iş elinizde olmayan sebeplerden yürümeyebilir. Türkiye özelinde zorluklar daha çok oyunculuğun bir meslek olarak tanımlanmamış olmasıyla ilgili. Batı’da oyuncuların yaptıkları işin çerçevesi, hakları ve bu işin hangi şartlar altında yapılacağı çok net biçimde tanımlanmıştır. Belirsizlikler içeren bir mesleğin belli standartlara göre düzenlenmiş olması oyunculara bir güvence sağlar.
‘Ailece kenetlendik’
Eşiniz Canan Ergüder de oyuncu... Aynı meslekten olmanın zor tarafları var mı?
Avantajlı tarafları daha çok sanki. Mesela ‘Sınırlar’ ezberi zor bir oyun, Canan çok yardımcı oldu ezber yaparken. Hatta bazen kendini kaybedip oynamaya başlıyor, o zaman uyarmam gerekiyor tabii: “Bir dakika sakin ol, sadece benim için ezber alıyoruz!” Çekimlerin olduğu dönemler rutinimiz bozulabiliyor, hayatın akışı set durumuna endeksleniyor. Bazen birbirimizi istediğimiz sıklıkta göremiyoruz. Ben oyuncu olmasaydım Canan’ın akşam setten dönmesini nasıl beklerdim bilmiyorum. Set durumlarını gayet iyi bilmeme rağmen bazen içimden bir ses “Nerede kaldı” diye söylenmiyor değil. Ama eninde sonunda çekimler bitiyor ve ailece bol bol hep birlikte olma fırsatımız oluyor.
İlişkinizi göz önünde yaşamıyorsunuz. Buna özellikle dikkat ediyor musunuz?
Dikkat etmiyoruz, öyle yaşıyoruz ve öyle oluyor.
Oğlunuz Demir’in doğumu hayata bakışınızı nasıl etkiledi?
Hayata bakışımı temelden değiştirdiğini söyleyebilirim. Artık sadece kendimden sorumlu değilim. Attığım her adımda aynı zamanda Demir’in babasıyım, aldığım her kararın onun hayatında etkisi olabilir. Hayatım böyle bir sorumluluğun bilincinde devam ediyor.
Baba olmak nasıl bir duygu sizin için?
Hayatta yaşadığım en güzel duygulardan biri baba olmak. Büyük bir aşk, insanı olgunlaştıran türden diyebilirim.
Birlikte neler yapıyorsunuz?
Oynuyoruz, azıyoruz, müzik dinliyoruz, dans ediyoruz, ateş yakıyoruz, mangal yapıyoruz, geziyoruz, ormana gidiyoruz, dağa çıkıyoruz, denize giriyoruz...
Eşiniz kanser tedavisi gördü ve sağlığına kavuştu. Bu süreç ilişkinizi nasıl etkiledi?
Zor bir dönemdi. Eşinizin acı çektiğini görüp yanında olmaktan başka bir şey yapamamak kötü bir his. Elimden geldiğince araştırma yapıp bir şekilde tedavisine destek olmaya çalıştım. Hayatımız bir anda değişti. Bambaşka, daha önce benzerini hiç yaşamadığım bir sürecin içine girdik. Ailece kenetlendik. Birbirimize destek olduk. Tam atlattık derken, babamın kanser teşhisiyle bir darbe daha aldık. Pandemiden itibaren çok zor bir dönem geçirdik. Şimdi sanki normale döndük gibi çok şükür.
Pandemiden sanatın birçok kolu da etkilendi. Özellikle tiyatrolar bu süreçte çok zorlandı. Şimdi nasıl görüyorsunuz tiyatroyu? Seyircinin ilgisi nasıl?
Seyircisi tiyatroyu, biz de seyirciyi çok özlemişiz. Umarım yaşanan maddi, manevi tüm zorluklar en kısa zamanda telafi olur.
Yeni bir oyunla sahnedesiniz. ‘Sınırlar’da ‘Can’ karakterini oynuyorsunuz...
Evet. Oynaması çok zevkli bir rolde, önemli bulduğum konuları irdeleyen bir oyunla sahneye dönmekten ötürü çok heyecanlıyım.
Nasıl bir oyun ‘Sınırlar’?
Tartışmaya açık, bıçak sırtı bir oyun. Günlük hayatta gücün insan ilişkileri üzerinden nasıl devşirildiğini kadın-erkek ve öğrenci-öğretmen ilişkisi çerçevesinde irdeliyor. Günlük hayatta konuşurken seçtiğimiz kelimelerden nasıl oturup kalktığımıza kadar tüm davranışlarımızı, yaşadığımız kültürün ürettiği bir değerler hiyerarşisi tayin ediyor. Örneğin bir erkekle bir kadının ne şekilde konuşup konuşamayacağını ya da bir öğrenciyle öğretmenin ilişkilerinin sınırlarını bu değerler hiyerarşisi belirliyor. Güç, yani erk, kendini bu hiyerarşi üzerinden her ilişkide tekrar üretiyor.
Kişinin bakışı da burada rol oynuyor elbette. Değil mi?
Evet. Mesela bir öğretmen öğrencisinin karşısında nasıl rahat ediyorsa öyle oturabilir ama öğrencisi onun karşısında aynı rahatlıkta oturursa saygısızlık olarak algılayabilir. Kimine göre konuşma sırasında karşındaki insana dokunmak bir şey ifade etmez ama kimine göre bu bir özel alan ihlaline, hatta duruma göre bir cinsel taciz davasına dönüşebilir. Oyun, gücün nasıl bir anda yön değiştirebileceğini, güçsüzle güçlünün nasıl yer değiştirdiğini çok çarpıcı ve tartışmaya açık bir şekilde anlatıyor.
Mutlaka vardır, oynadığım her karakterle benzerliklerim var.
Yeni projeleriniz neler?
Bu yıl iş anlamında bereketli geçti benim için. İrlanda’da çekilen ‘Kin’ dizisinin ikinci sezonunda oynadım, çekimlerimiz tamamlandı. Çok heyecanlıyım, çok merak ediyorum. Dubai Dijital Sanatlar Gösteri Merkezi TODA’da sahnelenen, teknolojiyle tiyatroyu buluşturan ‘Küçük Prens 360°’de oynadım. Şimdi onu görmeye gideceğiz ailece, özellikle Demir’in çok hoşuna gideceğini düşünüyorum. Türkiye’ye de gelme ihtimali var. Bakalım... Bundan sonrası için hayat ne getirecek, göreceğiz.