Güncelleme Tarihi:
Pendik’in en az nüfuslu (451 kişi) üçüncü mahallesi olan ve tek bir köyden oluşan Kurtdoğmuş’a nefis yollardan geçerek varıyorum. Son durak küçücük köy meydanı. Etraf sessiz, sakin, boş. Pendik’e 27 km. mesafedeki bu köye ulaşım imkânları çok sınırlı. Dolmuş ya da minibüs yok. Tek otobüs, Kartal’dan kalkan 132D ve hafta içi Kartal’dan beş, Kurtdoğmuş’tan dört sefer yapıyor (hafta sonları sefer sayısı karşılıklı yediye çıkıyor).
-- Hemen karşımdaki köy binasında çay içen amcaların yanına yanaşıyorum. 90 yaşındaki İbrahim Durumer, dedelerden beri buralı. “Çok eski köy burası. Biz Selanik’ten gelmişiz çok önce. Esasen Manav köyüdür. Göçebe gezenlere Yörük demişler, bizim gibi yerleşenlere Manav; kökenimiz aynı” diyor.
-- 1972’de hizmete alınan Ömerli Barajı, Kurtdoğmuş’ta hayatı radikal biçimde değiştirmiş. “Verimli topraklar hep suyun altında kaldı” diyor İbrahim Amca: “Şırıl şırıl dereler akardı, içinde böyle böyle balıklar yüzerdi, çok güzeldi bizim burası. Ama havası hâlâ çok güzeldir. Sonra Kurtköy de havaalanı oldu. Durmadan uçak geçiyor.”
Birbirimizi kandırmayalım!
-- Tarihi Orhan Gazi zamanına, 1300’lü yıllara uzanan bir köy burası. Peki adı nereden geliyor? Onu da, “Biz Fatih’ten evvelden beri buradayız, 600-700 senedir” diyen 73 yaşındaki Seyit Sivri anlatıyor: “Orhan Gazi yakışıklı bir subay o zaman. Bizim bu köyde ‘kurt asker’ (şimdinin komandosuna denk diyebiliriz) yetiştiriyor. Seçme asker yani. Ballıca, Göçbeyli falan hep bu köyün çiftliğiydi eskiden. Asıl yer burası. O zaman Erenköy, Kadıköy, Göztepe, Maltepe de hep köy. Şehir olarak bir Üsküdar var, o da Kastamonu’ya bağlı.”
-- Ömerli havzasında olması nedeniyle, 2004’te Mutlak Koruma Alanı’na dahil edilmiş Kurtdoğmuş. İSKİ’nin bu alanlarda sıfır yapılaşma projesi kapsamında, köyde çivi çakılamıyor. Ben “Ne iyi böyle olması” diye düşünürken bazı köylüler pratikte ne kadar dertli olduklarını anlatıyor: “Çocuğu evlendireceğiz mesela, evimize bir oda ekleyemiyoruz. Öyle olunca göç veriyoruz. Evimizin bahçesine kümes bile yapamıyoruz, baraj gölü kirlenir diye. Para lazım oluyor, arazimizin bir bölümünü satamıyoruz, arazini bölemezsin diyorlar.”
-- “Zengin bir köy mü burası?” diye soruyorum Seyit Amca’ya. “İdi...” diyor: “Sonra çok fakir oldu. Arazilerimiz elverişli, ekmeye dikmeye su bol, ormanımız kuvvetli... Kadıköy Hali’ne buradan kamyonlarla sebze-meyve giderdi. Süleyman Demirel zamanında baraj yapılınca kıskaca girdik.”
Haftanın üç günü açık Doğal Pazar
-- Karşı çıkan olmamış mı o zaman? “E, bu baraj İstanbul’un can damarı. Evvelden Elmalı Barajı vardı ama orası bir küçük göl. Burası öyle mi? Marmara Denizi kadar. Bu baraj yok, İstanbul yok. E sorarsan, bir köy feda olsun İstanbul’a! Su havzası diye ruhsat verilmiyor artık, imar olmadığı için dara girdi köy. O zaman herkese hakkını verdiler ama köylü cahildi, değerlendiremedi. 2 lira verdiler misal, büyük para, o zaman Kurtköy’de yerler 1 lira. Ama biz burada bolluğa alışmışız, ne yapacağız Kurtköy’de dedik. Sonra biraz süt, yoğurt, yumurta sattı köylü de toparlandı.”
-- Laf oraya gelince “Buranın sütü, yoğurdu meşhurmuş galiba” diyorum. Seyit Amca şehirli ağzımın payını veriyor: “Meşhur derken birbirimizi kandırmayalım, hayvan ne veriyorsa o! Su koymazsan içine, hile hurda katmazsan iyi olur.”
-- İleriden İbrahim Amca’nın evi görünüyor. Kapıda odun kesen oğlu Yılmaz Bey’e (63) selam verirken, içeriden Şefiye Teyze çıkıp yanıma geliyor. 88 yaşındaki teyzeyle başlıyoruz sohbete: “Kurtdoğmuş’umuz çok güzeldi, bir tane anılmış köydü ama bitti. Nasıldı bu dereler; gök gibi gürlüyordu. Artık malım, tarlam diyemiyorsun. Ama ne yapalım? Allah öte dünyada da şunun yarısını versin yeter.”
-- Beş çocukları olmuş İbrahim Amca’yla, 11 de torunları var. Torununun torununu da görmüş. “Ama artık ben bittim!” diyor. Dizleri ağrıyor Şefiye Teyze’nin. “Çok ilaç alıyorum ama geçmiyor. Gece bir gram uykum yok, inanır mısın” diyor. Şükretmekten de geri durmuyor ama. Köyde sağlık ocağı yok; 15 günde bir salıları Harmandere’den gelen doktora yazdırıyor ilaçlarını. Yılmaz Bey ailenin soyağacını da araştırmış, Samandıra Karakol Kumandanı Ali Onbaşı’ya kadar varmış.
-- Tarihi çok değerli; havası, suyu mis gibi; insanları baldan tatlı; manzarası güzel... Hasılı kâğıt üstünde imkânı bol bir köy Kurtdoğmuş. Ama nedense biraz yalnız, ıssız, hareketsiz görünüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yol üstüne bir Doğal Pazar (çarşamba, cumartesi ve pazar günleri açık; 132D’nin yanı sıra Pendik’in merkezi yerlerinden ücretsiz servis bulunuyor) da kurmuş ama henüz yoğun ilgi oluşmamış.
-- Piknikçiler, bisikletçiler, oltacılar, şehir gezginleri biliyordur elbette ama burası, mesela Beykoz’un köyleri gibi çıkıp gezmeye gidilen bir yer değil henüz. Şimdiye kadar yolunuz düşmediyse listenize alın; ister baraj gölü kenarında balık (aynalı ve pullu sazan, yayın, turna, kızılkanat, sardalye gibi tatlı su balıkları) tutup vakit geçirin, ister köy meydanında sohbete dalıp pazar alışverişinizi yapın. Seveceksiniz...
Güveçte menemenli, manzaralı kahvaltı
Kurtdoğmuş’un tek lokantası, Lezzetin Ustası. Bahçede köpek, güvercin, sülün, ördek ve tavuklar var. Mekânın işletmecisi, 36 yaşındaki Yeliz Esas’la sobanın başında konuşmaya başlıyoruz. Burayı eşiyle birlikte geçen yıl, 10 seneliğine devralmışlar. “Biraz hor kullanılmış bir yerdi. Çok detaylı elden geçirip aile mekânına dönüştürdük” diye anlatıyor. Güveçte menemenleri, kahvaltıları, mevsiminde gerçek kuyu kebapları meşhur. Aile Tokatlı; malzemelerin çoğunu da oradan getirtiyorlar. Arada canlı müzik organizasyonları da oluyor. Özellikle hafta sonları rezervasyon yaptırmak şart.