Güncelleme Tarihi:
Buluşma nedenimiz, 46 yaşındaki Bıçakçı’nın hayatını konu alan belgesel: ‘İstanbul’u Mücevhere Sığdıran Usta’. Bıçakçı’nın Samatya’da geçen çocukluğundan 12 yaşında kapısından girdiği Kapalıçarşı’daki çıraklık dönemine ve sonrasında uluslararası bir isme dönüşmesine her şey 72 dakikaya sığdırılmış. Filmin öyküsünü Ekim Yapım’dan yönetmen Ümran Safter ve senarist Ahsen Diner ile ‘başroldeki’ Sevan Bıçakçı’dan dinleyelim...
◊ Film, üçlemenin ikinci ayağı, değil mi?
Ümran Safter: Doğru. İstanbul’u en iyi anlatan üç sanatçıyla film yapalık dedik. İlk olarak Ara Güler’i seçtik, uluslararası festivallerde pek çok ödül aldık. İkinci isim ise bize göre İstanbul’u en iyi anlatan isimlerden Sevan Bıçakçı oldu.
Ahsen Diner: Filmimiz çok klasik bir belgesel değil zaten; dünya artık bu tarafa gitmiyor. Sıkıcı da oluyor. İnsanlara bir heyecan vermeniz, farklı bir tat katmanız gerekiyor işe. Biz de bir yüzüğün serüvenini kattık işe. Hikâyede bir Kolombiya zümrüdünden üretilecek yüzük var. O ham taşı, Sevan Bıçakçı’nın doğduğu an. O işlendikçe Bıçakçı da büyüyüyor, kalfalığa başlıyor, gelişiyor ve zaman içinde bugünlere geliyor. Ve yüzüğün bitmiş hali, işte Bıçakçı’nın bugünü...
Ü.S: İstanbul, Londra ve New York’ta çekimleri gerçekleştirdik. 40’a yakın kişiyle röportaj yaptık. Sadece yüzüklerini taşıyanlarla değil, hayatında iz bırakan insanları seçtik. Çuhacıhan’daki ustalarından, ‘Victoria and Albert’ müzesi küratörlerine, Güler Sabancı’dan İlber Ortaylı’ya farklı isimler var belgeselde...
Gençlerin yön çizmesine katkım olsun istedim
◊ Genelde yaşı kemale eren isimlerin hayatı belgesele çekilir. 46 biraz erken değil mi böyle bir proje için?
Ü.S: Ben hiç böyle düşünmüyorum. Baktığınız zaman neredeyse 34 yıllık bir kariyer. Onun yaşlanmasını, vefat etmesini beklemek şart mı? Yaşayan bir efsaneyi, ustayı onore etmek de önemli.
Sevan Bıçakçı: Ben benzer türü bir endişeyi kitapta yaşamıştım; Assoline Yayınları gelip, hayatımı kitaplaştırmak istedi. Şaşırdım. “Neyini yazacaksın?” dedim. Dostlarım “Yarın yaşayacağın belli mi? Bu geçirdiklerini bir şekilde gençlere aktarman lazım” dediklerinde aklıma yattı. Kitaptan aldığımız enteresan feedback’ler oldu: “Benim çocuğum hayatta ne yapacağını bilmiyordu, kitabın sayfalarını çevirince doğru bir yön buldu, şimdi inanılmaz başarılı...” Anladım ki, bu mesleğin içine girmek isteyen, gönül verenlerin yolunu daha net çizmesine neden oluyor hikâyem. Kitapla bu misyona başladım. Şöyle düşündüm: Kitabı bin kişi okursa, filmi 10 bin kişi izliyor. Bu yüzden kabul ettim.
Karate Kid gibi ustamı izliyordum
◊ Uluslararası anlamda şöhret olan pek çok isim soluğu farklı yerlerde alırken, siz hâlâ Kapalıçarşı’dasınız. Nedir bu İstanbul sevdası?
S.B: Burası doğduğum şehir, doyduğum şehir. 46 yıldır böyle. Mesleğimin cilvesi bana dünyanın güzel yerlerini de gösterdi; çok lüksü de gördüm. Ama İstanbul sevdam hiç bitmedi, bitmez de. Ben Samatya’da büyüdüm. Çok kültürlü, güzel bir yerdi. Kadim dostlarım burada, onlar da benim gibi eski İstanbul’un çocukları... Kapalıçarşı’ya girdiğim günü hatırlıyorum. Diğer çıraklarla Kapalıçarşı’da samuray gibiydik biz...
◊ Ne anlamda?
S.B: Tek hedefimiz vardı: Çok önemli bir ustanın yanına çırak olarak girip yetişeceğiz. Bunun için eğitiliyorduk. 35 sene önce Kapalıçarşı’da çok önemli bir ustanın yanına çırak olarak alınmak, bugün Harvard’a Oxford’a kabul olmak gibi bir şeydi. En kral üniversitede okumuşum. Arkadaşlarım Hovsep (Çatak) Usta’nın yanında çalışacağımı duyunca inanamamıştı. Çünkü Hovsep Usta’nın yanında 100 kişi çalıştırma lüksü yok. Dört kişi var: Ustan, kalfa var, büyük kalfa, bir de çırak olarak sen varsın. Öğrenmen gerektiği için ustana en yakında oturuyorsun. Altı sene ustamın yanında onu izledim. Bütün gün... Karate Kid gibi. Yıl 2017; kimde var bu sabır? Herkes bir yazılım bulma, plazaları doldurma derdinde. Kimsenin Kapalıçarşı’da ustalıkla çıraklıkla ilgili bir umudu kalmamış.
◊ Hangi usta günümüzde hayal ettiği yaşamı hakkıyla yaşayabiliyor ki?
S.B: O da hikâyenin devamı işte. O zaman ustaları besleyen bir sistem vardı. El işçiliği değerliydi; bir yüzük siparişiyle ustam haftalıklarımızı ödeyebiliyordu. Şimdi makineleşti; insanı azalttı. Meslek öldü. İki nesil sonramı göremiyorum...Zaten mesleğin üzerinde de bir belirsizlik var, insanlar belirsizliğe yatırım yapmak istemiyor. Hayaller öldü.
◊ Usta-çırak ilişkisi de bitiyor yani...
Ü.S: O eski usta-çırak hikâyesini de anlatmaya çalıştık. Bu filmi Sevan’ın kabul etmesinin bir nedeni, “Gençlere ne kadar ilham verirsem bir kazançtır” fikri. O yüzden uluslararası festivaller kadar, üniversitelerin tasarım bölümünde gösterilmesini planladık.
A.D: Bu film gençlere sabrı yeniden hatırlatacak. Sabrın önemini, erdemini hatırlatacak, öğretecek belki de...
Ü.S: Üç sihirli sözcük var filmimizi anlatan. Sevan’ın öyküsünü anlatan, bizim filmimize ilham veren sözcükler... Sabır, cesaret ve özgünlük.
S.B: Cesaretim, davaya olan inancım, şansla birleşti. İyi insanlara denk geldim. Sağlam bir ekibim var. Bugün savaşa gidiyoruz desem yanımda atla koşacak dostlarım var benim.
Şanslıyım yani.