Güncelleme Tarihi:
Bu, ikinci yönetmenlik projeniz. Ne oldu da kamera önünden arkasına geçmeye karar verdiniz?
- Hikâye anlatmayı seviyorum. Sana bir alan veriliyor, orada istediğin dünyayı kurma şansın oluyor.
Ne hissettiniz o dünyayı kurarken?
- Oyunculuk yaptım, şarkı söyledim, hikâyeler yazdım. Hepsinin kendine has coşkuları vardı. Ama monitörün başında bir dünya kurma çabası bütün bunların toplamı gibiydi.
Sizin sinemanız nasıldır?
- Gün içinde sıklıkla duygu değişimleri yaşayabiliyorum. Bu sebeple anlatacağım öyküler de standart olamıyor.
İlk filminiz ‘Limonata’ Balkanlar’da geçen bir yol hikâyesiydi. ‘Ölümlü Dünya’ İngiliz suç komedilerini anımsatıyor. Nedir yeni filminizin derdi?
- Bir ailenin hikâyesi. Ütopik denebilecek seviyede anlayışlı, birbirine bağlı, iyi niyetli bir aile. Aslında toplumda istediğimiz yapı da bu değil mi? Bu sebeple eski Yeşilçam filmlerindeki aileler hoşumuza gidiyor. Bu aileyi hikâyenin temeline koydum ve sonra sarstım. İşte o noktada da yapmak istediklerim devreye girdi. Aslında onlarla lokantada geçen, sakin bir hikâye de anlatabilirdim ama hayat o kadar tozpembe değil. Zaten öyle olmasın da... Yoksa insanlar bir noktada sıkılmaya başlar. Biz bu toprakların çocuğuyuz, buradaki kaos bizi besliyor.
Bu ailedeki hiç kimse aslında göründüğü gibi değil. Naif tipler bile işleri söz konusu olunca göz kırpmadan adam öldürüyor. Bizler de biraz maskeli miyiz?
- Kesinlikle kimse göründüğü gibi değil. Benim biriyle ilgili çocukluktan kalma bir önyargım bu filmdeki karakterlerin ateş etmesinden daha zararsız değil. Birçok insanın önyargılarından dolayı kalbimi kırıldığını biliyorum. Öldürüp suç işlemiyorlar ama kalbimi kırıyorlar. Oysa kalp kırmak en büyük suç.
Yapmak istediğim şeylerin çoğunu yapamaz hale geldim
Çok sık röportaj vermiyor, ortalarda görünmüyorsunuz. Bu kadar mesafeli durmanızın sebebi ne?
- Çünkü son derece iyi niyetle söylediğim bir şey karşıma dev bir problem yumağı olarak çıkabiliyor.
E bu sebeple de hakkınızda pek bir şey bilmiyoruz. Rize’de doğup Kocamustafapaşa’da büyüdünüz... Başka?
- Okul hayatı... Sonra bir anda aldığım konservatuvara girme kararı ve 10 sene boyunca aralıksız yaptığım tiyatro... Tiyatroya biraz ara vermek istediğim dönemde de hayatıma ‘Leyla ile Mecnun’un girişi...
Magazincilerden korktuğunuzu okudum...
- Yanlış anlaşabileceğim durumlarda kalıyorum. Fotoğrafımı çekip altına yalan yanlış şeyler yazıldığında annem çok üzülüyor. Mesela dışarıda yapmak istediğim şeylerin çoğunu bu sebeplerden yapamaz hale geldim. Bu da beni rahatsız etti. Zamanla magazincilerle tanıştım ve birbirimizi anladık.
Adaletsizlik kavramı sizi depresyona sokarmış, doğru mu?
- İnsanların kendini ifade edemediğini düşünüyorum. Bunun da kökeninde adaletsizlik var. Bazen insanlar öyle korkunç durumlarda bırakılıyor ki fikirlerini söyleyemeden ömürleri bitiyor. Herkes ortaya bir şey atana saldırmaya hazır pozisyonda. Bu çok korkutucu. Bunu insanların sosyal medyada yazdıklarıyla da görebilirsin. Bir laf ederken onun nereye gideceğini tartmıyoruz. Bu da bizi daha tahammülsüz ve süratle tüketme noktasına getiriyor. Bir şeyin süratle unutulması da kötü niyetli insana “Yaptık ama nasıl olsa unutulacak” duygusuyla fırsat veriyor.
Gelecekten umutlu musunuz?
- Evet çünkü insanımızın özüne inanıyorum. Toplumun ortak algısı denen şeyden özellikle çok umutluyum.
Hazal’ın duyguları çok güçlü
Dört yıldır Hazal Kaya’yla birliktesiniz. İlişkinizi neden bu kadar gözden uzakta yaşıyorsunuz?
- Bizim bununla ilgili insanlara bir şey söylemeye ihtiyacımız yok ki! Böyle çok mutluyuz.
Yönettiğiniz bir filmde Hazal’ın oynamasını ister misiniz?
- Hazal’ın duyguları çok güçlü. İnanılmaz yetenekli bir oyuncu. Bunu söylediğim için rahatsız olacak ama bütün yüksek yetenekli ve zeki insanlarda olduğu gibi yeteneğinden korkuyor aslında inanılmaz güzel şarkı söylüyor, aşırı komik... Yine de bunlarla ilgili korkuları var. Ben onunla çalışmayı çok isterim.
Hazal’da sizi çarpan ne?
- Bunu tarif edemem!