Güncelleme Tarihi:
Bu biraz delilik değil mi?
- Delilik! Ama yaptım, çok mutluydum. Bir süre sonra Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim üzerine master yapmaya başladım. Gündüzleri bir tekstil firmasında çalışıyor, akşamları da Ferhat Göçer’le Q Jazz Bar’da sahne alıyordum. Sabah iş için Paris’e gidip, akşam İstanbul’a dönüp sahneye yetiştiğim oldu. Bu böyle dört sene devam etti.
Son zamanlarda ‘damar’ daha ön plana çıktı
Uzun süre albüm yapmayı düşünmemişsiniz.
- Düşünmedim, amacım sadece mekânlarda şarkı söylemekti. Leman Sam ve Barış Manço’ya back vokal yapıyor, müzikallerde yer alıyordum. Ama bir süre sonra çevreden albüm soruları gelmeye başladı. Askerliğe gidince düşünecek vaktim oldu. Yapabileceğime karar verdim, döner dönmez iki albüm yaptım. Şimdi de bir single...
‘İki Elim Kanda Olsa’nın hikâyesi var mı?
- Single arayışında olduğum dönemde yabancı parçalara da bakıyordum. Yunanca bir parça buldum, çok hoşuma gitti. Sıla’yla hep “Bir parça yapalım” diye konuşuyorduk. Aradım, gitarla bir şeyler denedik. Bir gün “Şarkın hazır” dedi. Çıplak sesle kaydetmiş, dinledim; nasıl mutlu oldum.
Bu ara herkesin dilinde canlı müzik var. Gerçekten ilgi arttı mı?
- 14 yıldır canlı müzik yapan biri olarak söyleyebilirim ki kesinlikle arttı. Biz şarkıcılar için çok olumlu bir şey, insanlara daha direkt ulaşıyoruz ama zaman zaman olumsuz etkisi de oluyor. Seyircinin sahnedeki şarkıcı her kim olursa olsun onu müzik kutusu olarak görmesi gibi mesela...
Eyvah, peçeteye istek mi?
- O da olabiliyor ama bazen istediği şarkıyı bilmiyorum. Ben orkestraya repertuvar vermiyorum; insanları kokluyorum, şarkıyı söylerken kafamda bir sonrakini düşünüp programa devam ediyorum. Arabeske kayan bir gırtlağım yok, çok nağme yapabildiğim söylenemez. O tarz şeyler istenince şaşırıyorum çünkü duruşum ve söyleme stilim zaten belli. Ama o anda seyircinin kafasındaki tek şey, o şarkıyı duymak oluyor. ‘Damar’ diye tabir ettiğimiz bir dertlenme halimiz var. Bu son zamanlarda biraz daha ön plana çıktı.
90’lardan sonra erozyona uğradık
“Müzik algısı genelde eğlence ya da efkâr dağıtma üzerine kurulu” demişsiniz.
- Mekândaysa hele işin içine alkol de girince öyle. Bir mekâna kimse müzik dinlemek için gitmiyor. Orta tempolu, popüler olmayan ama çok güzel şarkıları dinlemek istemiyorlar. Ya canını acıtacak ya da deli gibi dans ettirecek şarkılar istiyor. Konserde böyle olmuyor tabii.
En çok 90’lar pop mu söylüyorsunuz?
- 90’lar ağırlıklı, evet. Gerçekten müziğin dinlendiği bir dönemdi. Çok güzel ve naif sözler, çok güzel aranjmanlar vardı. Sonra erozyona uğradık.
Kadınlar mı daha çok eğleniyor yoksa erkekler mi?
- Kesinlikle kadınlar! Güzel eğleniyorlar. Erkeklerin ciddi bir kısmıysa ‘ağır abi’.
Planlarınızda neler var?
- Yine bir single yapacağım ama ayrıca geçen yıl sonunda Zorlu’da sahnelediğimiz ‘Tahir ile Zühre’ müzikalini devam ettirmek istiyorum. Bütün ekip çok emek verdik. Müzikallerin varlığı bu ülke için çok önemli. Sponsorlardan ricam, bu müzikalle ilgili bize ulaşsınlar ki sahnelemeye devam edelim. Orkestra şefi Orhan Şallıel’le de ‘Bir Devrimcinin Güncesi’ adlı bir projeye imza attık. Fikret Kızılok’un bir metni, Orhan bunu senfoniye uyarladı. Atatürk’ün kendi notlarından, kendi hayatını anlattığı bir metin. Bunu da sürdürmek istiyoruz. Senfonik çalışmaları ne kadar yayarsak müzik zevkimiz o kadar gelişecek.