Güncelleme Tarihi:
Dave Mustaine ile 2001’de Megadeth’in Türkiye’de verdiği ilk konserin öncesinde telefon üzerinden röportaj yapmıştım. İlk büyük rock star röportajımdı ve Mustaine’in doğallığı beni çok etkilemişti. Şimdi 23 yıl sonra bir Megadeth konseri öncesi yine telefonda konuşuyoruz. Değişen bir şey yok, heavy metal’in hırçın kızılı aynı samimiyetle sorularımı yanıtlıyor, hatta o röportajda yaşanan komik bir duruma da değiniyoruz. Değişen tek şey belki de bu defa konserin bir günde kapalı gişe olması!
◊ 12 Haziran’da KüçükÇiftlik Park’taki konserinizin biletleri sadece bir günde tükendi. Bugüne kadar burada altı konser verdiniz ama bu defa en kalabalık kitleye çalacaksınız. İstanbul konserinin ‘sold out’ (kapalı gişe) olması sizin için sürpriz miydi?
2001 yılından beri Türkiye’deki seyircilerimizle çok sağlam bir ilişki kurduk ve seneler içinde kitlemiz büyüdü. Ben şahsen orada çalmayı çok seviyorum, ülkenin kendisi tarihiyle yeterince ilginç ama asıl oradaki hayranlarımızın tutkusu beni çok etkiliyor.
◊ İstanbul’dan ne gibi hatıralarınız var? Eski gitaristiniz Kiko’nun YouTube kanalından bir video hatırlıyorum, Kapalıçarşı’da bağlamayla oturup bozuk para toplar gibi yapıyordunuz…
(Gülüyor) Ben de o anı çok iyi hatırlıyorum. Aslında oraya bir şeyler yemek için girmiştik, daha sonra bazı yaylı enstrümanlar gördüm, Kiko onu çalarken ben de oturup şapkamı para toplar gibi açtım. Çok keyifliydi. Kiko uzun yıllar Megadeth’teydi ama onunla böyle herhangi bir şehri gezdiğimizi ya da benzer bir an paylaştığımızı hatırlamıyorum. O yüzden benim için çok özel.
◊ Yeni gitaristiniz Teemu, Finlandiya vatandaşı, davulcunuz Dirk ise Belçika’dan… Farklı milletlerden gruba katılan üyeler Megadeth’e evrensel bir kimlik katıyor diyebilir miyiz?
Nereli olduklarından ziyade önemli olan bu iş için en doğru isim olmaları. Farklı ülkelerden oluşları dünyanın en iyi gitaristlerini bulma çabamızı gösteriyor bence. Evet, Kiko Brezilya’dan grubumuza katıldığında ilginç olmuştu çünkü ondan önce grup üyelerinin hepsi Kuzey Amerika’dandı. Şimdi Teemu’yla çok iyi gidiyoruz. Onun sayesinde her konserimizde farklı parçalar çalabiliyoruz. Prova ettiğimiz 33 şarkı var, başka bir şarkıyı da istersek o akşamın repertuarına hemen ekleyebiliyoruz.
◊ Megadeth konserleri denince akla hemen Arjantin seyircisinin ‘Symphony of Destruction’ şarkısı için geliştirdiği “Aguante Megadeth” tezahüratı geliyor. Bu seyirci eşliği resmen şarkının bir parçası oldu. Bunun ilk yapılışını hatırlıyor musun?
İlk olarak 1994’te Arjantin’de yapıldı. İlk söylendiği konserin videosunu izleyebilirsiniz internette. Vokal yapmayı bırakıp ne söylediklerini anlamaya çalıştığım bir an var. Hemen sonra organizatörün çevirmenine sordum, şöyle dedi: “Hiç durmayın, hep devam edin diyorlar, Megadeth bu ülkenin üç büyük grubundan biri, diğerleri The Rolling Stones ve Ramones. Bu insanların kalplerinde büyük bir yeriniz var.” Bu müthiş gerçekten.
◊ Son albümünüz ‘The Sick, The Dying… and the Dead’ yayımlanalı iki sene geçti. Albüme dair görüşlerin bu süre zarfında değişti mi?
Bu albüm çok zor şartlarda yapıldı. Pandemi, Megadeth’i her anlamda çok olumsuz etkiledi. Derken bana kanser teşhisi kondu (gırtlak kanserini yendi). Tüm bunların üstüne basgitaristimizi değiştirmek zorunda kaldık (grubun kurucu basgitaristi David Ellefson bir sosyal medya skandalı nedeniyle gruptan uzaklaştırıldı). Zor şartlarda bitirmeyi başarsak da albümden çok mutluyum.
◊ Profesyonel bir müzisyen olmadan önce bizim gibi bir müzik dinleyicisiydiniz. O dönem sizi etkileyen konserler hangileri olmuştu?
Şöyle ki, ben 13 yaşında gitar çalmaya başladım. Dini açıdan istismarcı bir ailede büyüdüm ve konserlere gitmeme izin vermezlerdi.
◊ 90’larda film soundtrack’lerine müthiş katkılarda bulundunuz. ‘Last Action Hero’ filmi için ‘Angry Again’, ‘Bill&Ted’ için ‘Go to Hell’ ve ‘Beavis and Butt-Head’ filmi için ‘99 Ways to Die’ parçaları özellikle başarılıydı. Bu filmler için şarkı yazma süreçleri nasıl gelişmişti?
İlk parçayı Arnold Schwarzenegger bizden istemişti. Benim için çok heyecan vericiydi. Hastaneden yeni çıkmıştım, karım beni almaya gelmişti, doğrudan stüdyoya gitmek istedim ve bu şarkıyı hemen orada yazdım. Diğer parça için plak şirketinden teklif geldi, filmin adı ‘Bill and Ted Go to Hell’ olacaktı. Bizden filmin ana şarkısının istendiğini, isminin de bu olması gerektiğini söylemişlerdi. Buna sevinmiştim. Ama sonra filmin adını değiştirdiler ve buna bozuldum. ‘99 Ways to Die’ çok hızlı çıkan parçalardan biriydi. Sözlerini düşünürken aklıma Darwin Ödülleri geldi. O yıl en saçma şekillerde yaşanan ölümleri ödüllendiren popüler bir yayındı. Sözler o espriden ilhamla gelişirken yol üzerinde dev bir panoda bir cenazeevinin reklamını gördüm, sloganları şuydu: “Yavaş kullanın, henüz sizi görmek istemeyiz”. İşte nakarat için aradığım eksik satır buydu!
◊ 23 yıl önce Megadeth’in ilk İstanbul konserinden önce genç bir gazeteci olarak ilk büyük rock star röportajımı seninle yapmıştım. O röportajda hoşlanmadığın sorulardan birini sormuştum, sen de bana bir şaka yapmıştın ve “Bu soruyu sorduğun için konseri iptal ediyorum ve buna sebep olanın sen olduğunu herkese söyleyeceğim” demiştin. Ben sessizce panik atağımı yaşarken de kahkahayı basmıştın.
Demek ki seni sevmişim (gülüyor).
◊ Ben de seni seviyorum Dave...
Ben de seni. Ve sizi. Bunca zaman bizi takip ettiğiniz için teşekkürler. İstanbul’daki konsere tüm kalbimizi vereceğiz. Söz veriyorum!
◊ 1986’da belki tüm zamanların en etkili savaş karşıtı parçalarından ‘Peace Sells… But Who’s Buying’i kaydettiniz (Barış Satılık… Ama Kimse Almaya Gönüllü Değil), 1990’daysa ‘Holy Wars’ (Kutsal Savaşlar) diye bir parça yaptınız. Kimse bahsetmiyorken Ortadoğu’dan bahsettiniz. Ve şimdi 2024, manzara ortada…
Dün olduğu gibi, ondan önce olduğu gibi, ondan da önce olduğu gibi, değişen bir şey yok…
◊ Sence sebebi ne?
Bence insanlar birbirini sevmiyor. Dünyada sadece birbirimizi sevdiğimizde ve karşımızdakinin gözüyle olayları gördüğümüzde çözülebilecek o kadar fazla sorun var ki... Tek yapmamız gereken bu, kendimizi başkalarının yerine koyabilmek. Dünyanın birçok yerinde konser veriyorum, bazı ülkelerde yemeğe ulaşmakta zorluk çeken insanlar bizim konserlerimize geliyorlar. O tip konserlerde başlıca amacım gelen kişiye sevildiğini göstermek oluyor. Heavy metal müziği birçoklarına göre ‘sert biri’ olmak anlamına geliyor, ben buna katılmıyorum. Birbirimizi sevdiğimizi göstermeliyiz. Bir dahaki sefer biri sana “Seni seviyorum” dediğinde dikkat et, hecelerden birini illaki yuvarlıyordur (Burada ‘I luv you’, ‘I love ya’, ‘lav yo’ gibi varyasyonlar yapıyor). İsminle birlikte dümdüz “Seni seviyorum” demeye çekiniyorlar. Bence dünyanın ıskaladığı şey tam olarak bu. Dini bir şeyden bahsetmiyorum ama dinin de aslında insanları sevmek üzerine olduğunu düşünüyorum... Ben sanırım iyi adamlardan biriyim, o yüzden de beyaz giyiyorum (Dave Mustaine, uzun bir süredir metal klişesi siyah yerine beyaz gömlekle sahneye çıkıyor).