Güncelleme Tarihi:
Stüdyoda yüzünde yok denecek kadar az makyajla karşılıyor beni. Ekranda da öyle olmaktan yana zaten, “Deli gibi fondötenler yapıştırılıyor surata, sonra ‘muhteşem’ deniyor, neresi muhteşem” diyor. Ona katılıyorum. Ekrandaki mesafeli duruşundan eser yok, kendisinin de dediği gibi ‘kakara-kikiri’ biri. Başlıyoruz sohbete...
◊ Seni ekranda 11 yıl önce tanıdık, gitgide başrollere terfi ettin, bu sırada evlendin. Ve şimdi 30 yaşındasın...
30’ların hep bir dönüm noktası olduğunu söylerlerdi. Bence kadınlığının daha çok farkına varıyor, değerini bilmeye başlıyorsun. Ben de daha çok kendime bakmaya ve yatırım yapmaya başladım. Çok iyi hissediyorum, keşke bunu 20’lerde hissetseydim diyorum. Sette ya da özel hayatımda olsun, kırılgandım, çok fazla mütevazıydım... Hakkımı koruyamayan biriydim. Şimdi onu geliştirdim. Artık biri sınırımı aşmaya kalktığında “Dur” diyebiliyorum. Bu da çok hoşuma gidiyor.
◊ “Hakkımı koruyamayan biriydim” dedin. Neydi sana böyle hissettiren?
Herkesle iyi anlaşan biriyim. Kimseye önyargı ya da kötü niyetle yaklaşmam. Bunun zararını fark etmeye başladım. Çünkü herkes aynı değil. Herkese güvenir, her şeyimi anlatırdım sonra baktım ki o sınırlar aşılmaya başlıyor. Artık kendi sınırımı koruyabiliyorum. Yine herkesle çok iyi anlaşıyorum, yine içimden geldiği gibi davranıyorum ama artık öyle tatlı bir mesafe koyuyorsun ki, nerede, nasıl yaklaşacaklarına insanlar kendileri karar veriyor. Duruyorlar bir yerde.
◊ Çok dost kazığı yedin mi?
Yemişimdir, 10 sene önce çok dostum olduğunu sanıyordum yani herkes benim dostumdu. Meğer öyle olmuyormuş, herkesin seni sevmesi de güzel bir şey değilmiş.
◊ Neden?
Bunu aslında zamanla anladım. Birini, bir şeyi, bir insanı, sevmeyen de olmalı. Bir zıtlık olmalı.
◊ 11 yıl sonunda bu meslek sana ne öğretti?
Dayanıklı olmayı, neler yapabileceğimi, ne kadar güçlü olduğumu öğretti. Her seferinde yeni bir şey katmak, daha zorlanmak istiyorum. Çok yorulsam da gıkımı çıkarmam çünkü beni zorlayan şeyleri yapmayı seviyorum.
◊ ‘Dayanıklılık’ dedin... Oysa daha rahat ve çok kazançlı bir iş gibi görünüyor sizin meslek...
Bazıları için öyledir. Benim için değil. Ben bu işe televizyona çıkıp ünlü olacağım diye başlamadım. Tiyatro yapıyordum. Oradaki öğretmenim beni ajansa yazdırdı, o cesaret verdi. Yoksa İstanbul’a gelemezdim, cesaretsizdim. Bunun yanında derdim para kazanmak da değildi.
‘Bana zaten iş gelir’ kafasına hiç girmedim. Pandemide hepimiz yaşadık, ne yapacağız diye düşündük. Bir yandan artık yeni nesil geliyor; çok güzel, parlak, çalışkan gençler... Onun ankisiyetesini de yaşıyorsun ama her zaman bu çalışkanlığa devam edeceğim, karakterim böyle çok şükür.
◊ İki senede parlayıp sonra yok olan birçok isim var. Senin istikrarının sırrın ne?
Proje seçimi ve inanmak sanırım. Tabii benim de tutmayan işlerim oldu, normal bu. Haftada 150 dakika iş çekiyoruz. Bir anda yayına giriyoruz, reytingler geliyor, üçüncü, dördüncü bölümler... “Hadi final yapalım” diyorlar, bütün emekler çöp oluyor. Ama soruna gelirsek kendimi zorlayacak bir şey yoksa o işi tercih etmiyorum. Mesela ‘Teşkilat’ o konuda bana çok şey kattı.
‘Güzelim suratın var...’
◊ Ekranda güzel görünmekle ilgili endişen var mı?
Yok. Son işime baksan zaten özelikle ilk sezonlar hiç özen göstermiyordum. İkinci sezonda yine de ekrana iş yapıyoruz biraz özen göstereyim dedim ama minik minik şeyler yapıyoruz. Bazı sahnelerde fondöten bile sürmüyoruz. Öbür türlüsü seyirciyi kandırmak gibi... İnsanlar artık her şeyi görüyor zaten. Instagram, Twitter, sosyal medyada duştan çıkmış ama rimelli kirpikler falan var. Hiç gerçekçi değil.
◊ Mesela senin hakkında “Fotoğrafı olay oldu” başlıkları vardı. Baktım ne paylaşmışsın diye. Makyajsız bir kare koymuşsun. Doğallıktan bu kadar uzaklaştık mı?
Doğallıktan çok çok uzaklaştık. Deli gibi fondötenler yapıştırılıyor surata, “Muhteşem” deniyor, neresi muhteşem! Güzelim suratın var, ne hale getiriyorsun, ne gerek var.
◊ Estetiğin var mı?
Burun estetiğim var, iki kere operasyon geçirdim. Basketbol oynarken kırmıştım, ilk ameliyatta doktor kıkırdakları almış sağolsun, sonra ikinci kez ameliyat oldum. Ondan da çok memnun kalmadım ama artık yaş ilerledikçe insan daha cesaretsiz oluyor bu konularda. Onun dışında dudak yanındaki çizgiler genetik olarak derindi oraya dolgu yaptırmıştım üç sene önce. Bir daha yaptırmadım, gerek yokmuş çünkü. Botoks hiç yaptırmadım ama cildime çok iyi bakmaya ve yatırım yapmaya başladım. Güneş kremi çok önemli. Eskiden ‘Çok yorgunum, hiç makyajımı silemeyeceğim’ deyip yatardım. Ne kadar yanlış bir şey olduğunu anladım.
◊ Üç yıldır evlisin, nasıl gidiyor?
İyi. Bir ara çekimler Ankara’daydı o dönemde ayrıydık. O ayrılık ilk başlarda benim için çok sancılı geçti. Pandemi sonrası beni 50’nci kattan aşağıya bıraktılar gibi hissettim. Ankara’da tek başıma kaldım, çok yoğun tempo içinde. Tam kışa denk geldi, ulaşım zordu. O iki sene ayrı kaldık ama bir şekilde atlattık. Maksimum iki kez kavga etmişizdir, ikimiz de çok güzel idare ettik. Kendi kendimize olmayı öğrendik. O yüzden ilişkimiz daha da sağlamlaştı diyebilirim.
◊ Mutlu evliliğin sırrı ne?
Evliliği evlilik gibi görmemek.
◊ Nasıl yani?
Evliliğe çok sorumluluk yüklüyoruz. Evlenmek için evlenenler, hatta ‘gelinliğimi göstereyim’ diye evlenenler bile oluyor ama onlar ayrı konu. Dediğim gibi çok fazla sorumluluk yüklememek lazım.
En fazla boşanırsın ve dünyada ilk boşanan da son boşanan da sen olmazsın.
O açık kapıyı bırakabilmek gerekiyor. Yoksa hastalıklı bir ilişkiye dönüşüyor ve bence taraflar birbirine zarar vermeye başlıyor.
◊ Aşk hâlâ devam ediyor mu?
Ben aşkı her şeyiyle tanımlıyorum; nefretiyle, kavgasıyla, romantikliğiyle, arkadaşlığıyla, dostluğuyla... Bazen de karşındakine işiyle ilgili verdiğin fikirlerle... O bana şarkılarını dinletiyor, ben ona senaryodan bahsediyorum... Bütün olarak bakıyorum aşka. Aşk denince aklıma kelebekler falan gelmiyor, o yüzden de evet, hâlâ devam ediyor.
◊ Senin setin onun konserleri. Nasıl ortak zaman yaratıyorsunuz?
Yazın onun konserleri inanılmazdı, sürekli şehir dışında veya yurtdışındaydı. Evde denk gelirsek “Ooo merhaba
sen de mi buradaydın” diyorduk. Ama benim Ankara’da geçirdiğim ve uzun süre ayrı kaldığımız zamandan sonra ‘Sonuçta beraberiz, en azından akşamları birbirimizi görüyoruz’ kafasına geçtim. Yoksa görüşemiyoruz falan diye, problem yaratmak istesen yaratırsın. Ama biz onu tercih etmiyor, birbirimizi görünce şükrediyoruz.
◊ Eşin Kolpa grubunun solisti. Konserlerde sahne önünde kızlar çığlık atıyor. Kıskanıyor musun?
Yok. Asıl kızlar eşime çığlık atmasa sıkıntı olur.
◊ Aaa neden?
‘Kimsenin beğenmediği adamı mı aldım’ diye düşünürdüm (gülüyor). Baktığında bu da karşılıklı aslında, ben de oyunculuk yapıyorum o da sıkıntı yaratabilirdi.
◊ O da kıskanmaz mı?
İlk başlarda, sevgiliyken, birbirimize karşı çok daha kıskançtık. Bizim sektörde kıskançlık bana normal geliyor aslında. Bizim kültürümüzde zor yani. Ama şu an öyle bir kıskançlık yaşamıyoruz. Çünkü kıskanıyorsan karşındakine güvenmiyorsun demek. O zaman da hayat sana zulüm olur. Bir de ne yaparsan, elini kolunu bağlasan, hiçbir yere çıkarmasan bile yapacak olan bir şekilde yapar, aklından geçirir, ona müdahale edemezsin yani.
◊ Çocuk düşünüyor musun, istiyor musun?
Yok, istemiyorum.
◊ Neden?
Nasıl anlatılır ki? Bu, cevabı biraz karışık ve özel bir soru aslında. Benim bedenim, benim kararım. Ben kendimi, özgürlüğümü biraz geç keşfettim, kendi değerimin geç farkına vardım. Çocuğa yazık diye düşünüyorum. O sorumluluğu istemiyorum. Çalışmak, Barış’la vakit geçirmek istiyorum, Allah isteyene nasip etsin o yüzden. Bir-iki sene sonra fikrim değişebilir ama şu an yeğenlerim yetiyor bize.
Seni yere serebilirim
◊ Üç sezondur devam eden işinde bu sene partnerin Murat Yıldırım oldu. Onunla çalışmak nasıl?
Evet, ‘Teşkilat’ın kadrosuna bu sene Murat katıldı. Çok keyifli, çok çalışkan, çok ince düşünen, sahneleri oturup tek tek analiz eden biri. Çok da eğlenceliymiş, eşi de öyle. Bebekleriyle de tanıştım, çok tatlılar.
◊ Dizide ciddi dövüş sahnelerin oluyor. Bunlar için ders aldın mı?
Tabii, keşke daha çok vaktim olsa da daha neler yapabiliriz diye denesem. Şimdilerde yakın dövüş sahnelerimiz çok, güzel de görünüyor. Başlarda ‘Ya karşımdakine yanlış bir hareket yapar, zarar verirsem’ diye çekiniyordum. Hocalar da “Ablacığım vur ne olursun” diyordu. Ben de artık vurmaya başladım.
◊ Birini yere serebilir misin?
Yani çok büyük cüsseli biriyse zor olabilir ama mesela seni yere sererim.
◊ Bir ajanı canlandırıyorsun. Gerçekten ajan olmak ister miydin?
Çok isterdim ama yapabilir miydim bilmiyorum. Özel hayat yok, tek bir hedefe kilitleniyorsun, zor bir iş bence. Bazı insanlarda doğuştan varolan bir yetenek gibi geliyor.
Soğuk değil, kakara-kikiriyim
◊ 5 milyondan fazla takipçin var. Bir şeyler paylaşırken çok hesap kitap yapar mısın?
Sanatçı şöyle olmalı, böyle olmalı, şunu savunmalı, bunu savunmalı... Bilmiyorum, ben bunu yanlış buluyorum. Mesela, Kemal Sunal herkesin bayılarak izlediği bir insandı. Çünkü herkes kendinden bir şey buluyordu. Benim görüşüm de bu. “Ben böyleyim” dersen o zaman insanları kaybedersin. Sanatta ortada buluşmak diye bir şey vardır ya, sanat ortak noktadır. Onu korumak önemli bence.
◊ İyi oyuncu, duru güzellik gibi sıfatlar konuyor isminin başına. Sen bir şey ekleyecek olsan ne seçerdin?
İyi oyuncu yeter bana sanırım çünkü sadece bununla anılmak istiyorum. Güzelliğin sonra ne faydası olacak ki? Göçtüm gittim bu dünyadan, “Güzel kadındı” denmesi falan bana bir şey ifade etmez. Emeğim görülsün yeter.
◊ Dışarıdan soğuk bir havan var...
Soğuk değilim, kakara-kikiriyimdir.
Ama kiminle ne kadar mesafe kuracağımı öğrendim artık. Eskiden de “Çok soğuk duruyorsun uzaktan, hiç öyle değilmişsin” diyorlardı. Ben de
‘Niye öyle diyorlar acaba’ diye düşünüyordum, şimdi ‘Aman iyi ki öyle görüyorlar’ diyorum. Hepimizin kişisel sınırı olmalı. Soğuk görünüyorsam da beni isteyen tanısın. Herkes beni sevsin gibi bir şeyin imkânı yok zaten.
Taktım mı takarım
◊ Çok inatçıymışsın doğru mu?
Evet, bana zorla bir şeyi yaptıramazsınız. İstemiyorsam bir şekilde yapmam, bir şeye zorunlu kalmak canımı sıkıyor. Yaparsam da gıcık yaparım.
◊ Arkadaşlarının sende değiştirmek istediği bir özellik var mıdır?
Herkese her şeyimi anlatırdım. Onu değiştirdim. Onun dışında bir şeye taktım mı takarım. Çevremdekilerin “Aman niye bu kadar kafanı takıyorsun” dedikleri oluyor.